Paylaş
Dolar karşısında TL dünyada en çok değer kaybeden para durumuna düştü ya, ben de güvendiğim iktisatçılara baktım.
Bunlardan Mahfi Eğilmez’in rakamlarını nakledeceğim: Dünyada dolar karşısında parası en çok değer kaybeden dört ülkenin; Brezilya, Endonezya, Hindistan ve G. Afrika’nın paraları 2017’den bu tarafa ortalama yüzde 6.9 değer kaybetmiş.
Türk Lirası’nın aynı dönemdeki değer kaybı ise 19.3’tür.
KURUMSAL GÜVEN
Niye böyle sorusunun cevabı için iktisatçılara bakmak lazım. Ben aklımın erdiğini düşündüğüm başka bir açıdan bakacağım: “Kurumsal güven” sorunu...
Bu sütunu takip eden okurlarım bilir, yıllardan beri “kurumlar”ın anayasa ve kanunlara göre düzgün işlemesinin ne kadar önemli olduğunu yazıyorum.
Başta yargı bağımsızlığı ve ikinci sırada Merkez Bankası’nın işlevsel bağımsızlığı...
Nitekim çağımızda demokrasi “kurumlar demokrasisi”dir. Kurumların görev ve yetkileri kanunla belirlenir.
Cevdet Paşa 150 yıl önce, Tanzimat reformlarındaki amacın “devlet-i muntazama” (düzenli devlet) haline gelmek olduğunu yazmıştı.
Bu açıdan iktisadi rasyonalizmi temsil eden Mehmet Şimşek ve Merkez Bankası (MB) tarafından yapılan açıklamalar önemlidir.
MEHMET ŞİMŞEK VE MB
17 Mayıs Çarşamba günüydü, döviz yine 4.5’i aşmıştı. Öğleden sonra iki açıklama geldi. Mehmet Şimşek: “Siyasi pragmatizm nihayetinde hâkim olacak. Kural temelli piyasa ekonomisi ilerlemek için tek güvenilir seçenek.”
Bu açıklamasında Şimşek’in “kurallı ekonomi” (rule based market economy) vurgusuyla Cevdet Paşa’nın “düzenli devlet” kavramının benzerliğine dikkat edin lütfen.
Merkez Bankası: “Piyasalarda gözlenen sağlıksız fiyat oluşumları yakından takip edilmektedir. Gelişmelerin enflasyon görünümü üzerindeki etkileri de dikkate alınarak gerekli adımlar atılacaktır.”
Bunun anlamı, dövizi frenlemek için gerektiğinde faizin arttırılmasıydı.
Bu açıklamalar dövizi aşağı çekmişti. Çünkü piyasalar Merkez Bankası’nın “enflasyonla mücadele” öncelikli politika izleyeceğini, parayı sıkacağını, böylece dövizin dizginleneceğini düşünmüşlerdi.
Ama olmadı, mesajlar kâğıtta kaldı, dün dolar bu satırlar yazılırken 4.57 idi.
MERKEZ BANKASI
Bizde Merkez Bankası 1930’da kuruldu. Kuruluş kanununa göre, MB’nin genel müdürünü doğrudan hükümet atamayacak, “İdare Meclisi’nin teklif ettiği” ismi hükümet atayacaktı.
9 Haziran 1930 günlü Meclis zabıtlarında bu atama usulündeki amacın “bankanın istiklali” olduğu açıkça ifade edilir.
Üstelik o zaman Tek Parti rejimiydi.
Uzun tecrübeler gösterdi ki, MB’nin hükümetlere yapay kaynak vermesi enflasyon ve krizlere yol açıyor.
Merhum Ecevit hükümeti zamanında, Kemal Derviş’in yönettiği reformlar dizisinde, 25 Nisan 2001’de MB Kanunu’na şu madde eklendi:
“Banka para politikasının uygulanmasında tek yetkili ve sorumludur...” (Madde 4/II-b)
Teknik ayrıntıya girmiyorum.
Bu kanun yürürlükte olduğu sürece para politikası konusunda Meclis’in de yürütmenin de yetkisi yoktur. MB’nin bağımsızlığı bu demektir...
Bu kanuna tam uyulsa Merkez Bankası’nın açıklamaları kâğıt üzerinde kalmaz, güven artar, döviz-faiz dengesi rasyonelleşir.
Netice; hukuk devleti, yargı bağımsızlığı ve Merkez Bankası’nın işlevsel bağımsızlığı gibi kavramlar ekmeğimizdir, işimizdir, aşımızdır.
Paylaş