BAŞBAKAN Tayyip Erdoğan’ın seçim gecesi yaptığı konuşma, yeni döneminde Türkiye’nin daha az gerginlik yaşayacağının işareti olarak kabul edildi.
CHP’li geçici TBMM Başkanı Şükrü Elekdağ gibi bir ismin, Meclis’i açarken bu konuşmaya birkaç kez atıf yapması da bunun önemli bir kanıtı.
Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanı olması ile Türkiye’de yepyeni bir dönemin başladığı ne kadar su götürmez bir gerçekse; doğan tedirginlikler, korkular, soru işaretleri de o kadar gerçek.
Ancak Gül’ün yemin sonrası TBMM kürsüsünden yaptığı konuşma, Erdoğan’ın seçim gecesi verdiği mesajlar gibi umut doluydu.
Aslında Gül, adaylık sürecinde, partileri ve sivil toplum örgütleri dolaşırken verdiği sözlerle de konuşmasının içeriğini tamamlıyor.
SÖZE SADAKAT
Şimdi, Erdoğan gibi Gül’den beklenen tek şey sözüne sadık kalmasıdır.
AKP’de Gül’ün bunu yapacağına inanç tam, AKP dışındaki çevrelerde de bu yönde güçlü bir inanç ve beklenti var.
Bu konuda AKP çevrelerinden ilginç bir değerlendirme de geliyor.
Erdoğan, yeniden aday olduğunda Gül için, "Özü sözü bir" dedi.
AKP çevreleri, bu sözde önemli bir mesajın yattığını belirtiyorlar.
Çünkü, dinen özü, sözü bir olmamak münafıklık anlamına geliyor.
Ancak, kişiye, yeterli bir zaman vermeden, daha yolun başından bu sıfatı yakıştırmak ise haksızlık.
Gül, daha görevi önceki gün devraldı, önünde 7 yıllık süre var.
Bugünden önyargılarla Gül’e tavır almanın, en azından halk üzerinde, inandırıcı bir etki yaratmasını beklemek hiç gerçekçi değil.
Önyargıları geride bırakmanın en kolay yolu Gül’ün sözüne sadık kalıp Köşk’te, siyasi çizgisinden uzak, devletin gereklerine uygun davranmasıdır.
DIŞ POLİTİKADA YÖNETİM GÜL’DE
Yeni süreçte Gül’ün yapması gereken ilk iş TSK ile ilgilidir.
Son beş yılda TSK, AKP’ye yakın bazı kesimlerce sürekli eleştirildi, kimileri ağır olan töhmetler altında bırakıldı.
Gül, Erdoğan’ın da yardımı ile bunu engelleyecek etkiye sahip.
Komutanların tutumunu içine sindirmiş olmasa da cumhurbaşkanı, başkomutan olarak TSK’ya yönelen bu eleştirileri durduracak bir çıkış yapmalı.
Erdoğan, meydanlarda Gül’e sağladığı zemin ve adaylığının yolunu kapatmayarak onu kendisiyle eşit düzeye çıkardı, diyebiliriz.
Bugün ise cumhurbaşkanı olarak Gül, artık Erdoğan’dan bir adım önde.
Her iki ismin de bunu kabullendiğini düşündüğümden, ikisi arasında, en azından kamuoyuna yansıyacak bir çekişmeye pek olasılık vermiyorum.
İki ismin ilişki derinliği bunu zorunlu kılıyor.
Dünkü Bakanlar Kurulu çalışması da bunu gösteriyor.
Dışişleri Bakanı’nın Ali Babacan olması bunun bir kanıtı.
Bunun anlamı, Erdoğan’ın,dış politikada yönetimi Gül’e bıraktığıdır.
Çünkü, Ankara’da herkes bilir Babacan,Gül’e sormadan adım bile atmaz.
Burada, belki de tek sakınca, dış görüntüdür.
Bir ülkenin, ülke dışındaki en önemli üç temsilcisi cumhurbaşkanı, başbakan ve dışişleri bakanıdır.
Türkiye’de bu üç makamın sahibinin eşlerinin başı örtülü.
Bunun yaratacağı görüntü Türkiye’nin imajı olarak kabul edilecek.