ABDULLAH Gül’ün cumhurbaşkanlığı ile ilgili değerlendirmeler yapılırken, en çok, üniversitelerle yargının tepe noktalarına yapacağı seçim ve hükümetin kadrolaşması karşısındaki tutumu merak edilmişti.
Gül’ün önüne yargı ile ilgili atama kararnamesi henüz gitmedi.
Rektör seçiminde ise önüne konan ilk dosya, Osmangazi Üniversitesi için oldu ve Gül, bu tercihinde AKP çevrelerinin çok eleştirdiği Ahmet Necdet Sezer gibi davrandı; birinciyi değil ikinciyi seçti. Oysa, "Temsile, oya önem veririm" diyen Gül, ilkesel bir tutum takınabilir, birinci olanları atayacağının işaretini verebilirdi.
İLK YÜZDE TÜRK ÜNİVERSİTE
Gül’ün tercihi neden böyle oldu, sorusunu çevresine yönelttim.
"Rektör seçimi sadece oy üzerinden yapılmıyor, YÖK’ün, ilgili kurumların değerlendirmesi de Cumhurbaşkanı’nın önüne konuyor" bilgisi verildi.
Bir parantez açarak, belirteyim ki Gül, üniversiteler konusunda hassas.
Hassasiyetini rektör seçiminden çok, üniversite politikasında gösteriyor. Gül’ün bu konudaki değerlendirmesini şöyle aktarabilirim:
"Üniversitenin başında şu ya da bu görüşteki kişinin olması önemli değil. Bu yönde bir tercihim de olmaz. Önemli olan, çağdaş dünya ile entegre olmuş, dünyada varlığını kabul ettirmiş üniversite olmaktır. Türk üniversiteleri dünyanın ilk 100’ü arasında olmalıdır, bunu başarmalıyız."
ÇADIR DEVLETİ OLMAMAK İÇİN
Üniversite ve yargıyla ilgili atamalarda kurumlardan gelen dosyaları da önemsediği anlaşılan Gül, hükümetten gelen atamalarda ne yapıyor?
Gül’ün hükümet kaynaklı, Sezer’in iade ettikleri de dahil, hemen hemen tüm kararnameleri imzaladığını söyleyebiliriz; ama ilginç bilgiler de var.
Bürokratik atamalarda çok titiz davranan Sezer’in, zaman zaman Köşk kaynaklı istihbarat yaptırdığı yönünde haberler çıkmış, hükümete yakın medyada, "Genel müdürü, müsteşarı kapıcıdan sordular" yönünde haberler yer almıştı.
Haberler doğru ya da yanlış; ama Gül, atamalarda böyle bir uygulama yaptırmıyor; "Böyle bir şey varsa durdurun" dediğini de tahmin ediyorum.
Ancak, yeni dönemde Köşk, hükümetten gelen atama kararnamelerinde ilginç bir noktaya takılıyor; kararname eklerinde neden MİT güvenlik soruşturması raporları yok?
Raporları hükümet mi göndermiyordu, Köşk mü istemiyordu, ayrı bir soru; ama Gül sonrasında bu politikada değişiklik oluyor.
Eksikliği fark eden Çankaya, hemen Başbakanlığa bir yazı gönderiyor:
"Atama kararnamelerinde, atanacak kişiyle ilgili MİT güvelik soruşturması raporlarını da gönderin."
Gül’ün Çankaya’sı bunu neden mi yaptı?
Çünkü, "Protokolsüz, bürokratsız ve de istihbaratsız devlet olmaz. Olursa bu devlet çadır devleti olur; buna da müsaade edilemez."
Bu bilgiyi alınca, aynı Gül’ün, başbakan olunca, MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun’a gönderdiği, benim de haberleştirdiğim bir yazıyı anımsadım.
Gül, 4 Aralık 2002 tarihli yazısında, "Kişilerin doğrudan şahısları ile ilgili olmayan, maddi delile dayanmayan, sadece soyut duyumlardan elde edilen istihbari bilgilerin gönderilmeyerek, yalnız adli makamlara intikal eden eylemlerin yazılı olarak bildirilmesi" diyerek, MİT soruşturmalarının oldukça yumuşatılmasını istemişti.