ABDULLAH Gül’ün cumhurbaşkanı olmasının ardından Köşk’ten büyük bir halkla ilişkiler ve imaj atağı başlatıldı.
Bu amaçla önce medya mensupları oda oda dolaştırıldı, görüntüler verildi.
Sonra da Köşk’ün "ne kadar içler acısı", "yaşanılmaz bir mekan" olduğu işlenmeye başlandı, basına bu yönde sayısız haberler fısıldandı.
İstenmese de eski cumhurbaşkanlarının ve kadrolarının halktan, dünyadan, teknolojiden, vizyon sahipliğinden ne kadar uzak oldukları görüntüsü yaratıldı.
Ahmet Necdet Sezer’in "kabalık yaparak(!)" yürüyen iki makam otosunu götürdüğü, geriye kalanların da Gül’ü yolda bıraktığı açıklandı.
Sezer, iki aracı bir an önce teslim ederek Gül’e yaptığı bu "kabalığı" ortadan kaldırır mı bilemeyiz; ama yeni dönemde Köşk’ten, "Aslan yattığı yerden belli olur" ilkesinin önde tutulduğu mesajı veriliyor.
Gül ile Genel Sekreter Mustafa İsen’in mütevazılıklarını bilmesek, tam da ifratla tefritin karıştırıldığını söyleyeceğiz.
NORMALİ ANORMAL YAPMAK
Köşk’te her cumhurbaşkanıyla birlikte restorasyonlar yapılır. Kamu binalarının 15 yılda bir restore edilmesi de son derece doğal.
Süleyman Demirel döneminde Köşk, neredeyse bir şantiyeye döndü; Sezer döneminde de Köşk Müzesi on yıllar sonra ilk kez restore edilirken Pembe Köşk ile Camlı Köşk de baştan aşağı yenilendi.
Bu kez de bazı düzenlemelerin yapılacağı belliydi ve normal de.
Ama TBMM’deki bütçe görüşmelerinde de "acınası Köşk halleri" öne çıkarılınca milletvekilleri, isyan etti; İsen de özür imasında bulundu.
Bundan sonra daha dikkatli gidileceğini düşünebiliriz. Oysa Köşk, yeni dönemdeki uygulamaları ile değerlendirilmeli.
Örneğin, Gül’ün, hukukçuların çok tartışmalı bulduğu, doğrudan kendisini de ilgilendiren Anayasa değişikliğini hiç bekletmeden gece yarısı onaylamasının, Köşk’ün ciddi çalışma tarzı ile ne kadar bağdaştığı tartışmalıdır.
Gül’ün önüne, değişiklikle ilgili Köşk hukukçularının raporlarının konulup konulmadığı, bu raporların okunup okunmadığı dahi merak konusu.
BUİMAJA NE DEMELİ
Köşk’li ilgili tartışmaların Hayrünnisa Hanım etrafında yapılmasını; Hanımefendi’nin türbanının, türbanı şöyle ya da böyle bağlamasının gündemde tutulmasını anlamayanlardanım.
Ancak, madem Köşk imajı bu kadar önemli, ilk gördüğümde Bayan Gül’ü üzmemek adına yazmadığım bir konuya değinme gereği duyuyorum.
Hayrünnisa Hanım’ın ilk yurtdışı gezisi KKTC’ye oldu. Bu nedenle bütün gözler Türk "First Lady"sinin üzerinde olacaktı.
Hayrünnisa Hanım’ın ilk gezide bırakacağı imaj çok önemseniyordu.
Buna rağmen, Hanımefendi’nin, Girne Kalesi gezisini iptal edip, jaluzilerin çekildiği dükkanlarda alışverişi yeğlemesinin, Türkiye için doğru bir imaj bıraktığını söyleyebilir miyiz?
Hadi Kıbrıs’ı geçtik; ikinci gezi Avrupa’nın başkentine, Strasbourg’aydı.
Hayrünnisa Hanım, burada da alışverişe çıkma gereği duydu.
Bunları, Gül Ailesi’nin o günkü evlilik telaşı ile açıklamak yeterli değil.
Çünkü bu görüntüler Köşk’ün de, Türkiye’nin de imajını etkiliyor.