TÜRKİYE’nin bugüne nasıl geldiğine veya getirildiğine iyi bakmalı.
Sandığa giden seçmenin yüzde 34’ünün oyunu alan AKP, TBMM’nin üçte ikisini kazanarak iktidara gelince, "Sürem 5 yıl, hukuken bu böyledir" dedi.
AKP, önceki güne kadar bu, "hukuken" söyleminde ısrar etti.
Bu gerekçenin haksız olduğunu söyleyecek tek kişi çıkamaz.
Ancak, AKP’nin unuttuğu bir şey vardı ki işin düğümü oradaydı.
Tamam, hukuken böyledir; ama ülkeyi yöneten siyasilerin unutmaması gereken bir diğer kavram ise "siyaseten" olmalıydı.
O nedenle ki 1980’den bu yana iktidarlar, Meclis’te büyük üstünlüğü olan ANAP da dahil, ülkeyi en geç dört yılda seçime götürdü.
Seçim gerekçesi, hukuken değil, siyasetendi.
DOĞRUSU, GEÇEN KASIMDA SEÇİMDİ
AKP, seçmenin yüzde 45’inin temsil edilmediği bir TBMM ile 5 yılı tamamlama iddiasıyla önümüzdeki 7 yılın kaderini de belirlemek istedi.
Bunun ülkeyi zorlayacağını muhalefet de, medya da defalarca dile getirdi.
Ancak AKP, iş dünyasının desteğini alarak tüm bu uyarılara, "hukuken" gerekçesiyle direndi, seçim önerilerine "vatan hainliği" diye yaklaştı. Sonunda "hukuken", Anayasa Mahkemesi kararıyla bumerang gibi AKP’nin karşısına çıktı, planları altüst etti.
AKP, bu zorlamaya gideceğine, örneğin geçen kasımda seçim kararı alsaydı, bugün Türkiye ve demokrasi daha iyi bir noktada olacaktı.
Ne, o hiç arzu edilmeyen asker muhtırası, ne siyasete böylesi bir hukuk müdahalesi olacaktı, ikinci kez iktidar şansı yakalasaydı AKP’nin cumhurbaşkanı adayı böylesi bir tepki de toplamayacaktı.
AKP’nin seçimi kazanma korkusu var mıydı bilemiyorum; ama "Çankaya’yı fetih duygusu her şeyin önünde" görüntüsü yaratıldı.
Sonuçta hiçbir demokratın onaylamayacağı gelişmeler yaşandı.
Ancak, burada sadece askerin tutumunu eleştirmek yetmez, AKP’nin, siyaseten doğru karar vermediği için bu gelişmelerin yaşandığı da görülmeli.
O nedenle, seçim kararını mahkeme sürecine bırakan AKP, "mağdurum" söylemine sığınmamalı, hele "Mahkeme kararı demokrasiye kurşundur" hiç dememeli.
Çünkü, geciken seçimin zararı Türkiye’ye ve demokrasiye oldu.
Abdullah Gül, cumhurbaşkanı seçilse dahi bu durum değişmez.
DAHA GÜÇLÜ PARLAMENTO
Şimdi buradan Türkiye için olumlu sonuçları çıkarmak siyasetin görevi. Bunun birinci şartı, halkın TBMM’de en geniş temsilini sağlamaktır.
O nedenle sağda ve soldaki bütünleşmeler önemli.
Milyonların dile getirdiği bütünleşme talebine direnen, "Benim partim, benim arkadaşım" diyerek milletvekilliği kavgasına girenler kaybeder.
Anavatan ile DYP’nin doğru bir yolda olduğu görülüyor.
Solda ise CHP lideri Deniz Baykal, önceki gece benim de katıldığım Kanal 1’deki programda dün de partisinin grup toplantısında bütünleşmeyle ilgili yeni bir açılım getirdi.
DSP, partisel kaygıları bir kenara koyarak bu açılımı değerlendirmeli.
Bütünleşmeler sadece bütünleşen partiler için değil, AKP için de önemli. Güç dengelerinin değişmesi söz konusu; ama olası yeni bir AKP iktidarında bile güçlü muhalefet iktidarı da güçlü kılar.
Böylece demokrasi daha fazla güç kazanır; asker değil muhalefet konuşur.