Şükrü Küçükşahin
Şükrü Küçükşahin
Şükrü KüçükşahinYazarın Tüm Yazıları

Ertuğrul Günay’ın pişmanlığı

KÜLTÜR ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, kahvemizi içmeye geldiğinde daha bir gün önce Alacahöyük-Boğazköy kazı alanından dönmüştü.

Büyük bir heyecanla izlenimlerini anlatırken en çok da kazıları yapanların, oraları, evlatları gibi görmesinden etkilendiğini gösterdi.

Heyecanı ve ilginç gözlemleri büyük bir pişmanlığını da ortaya çıkardı.

Yanlış anlaşılmasın, Günay’ınki öyle siyasi bir pişmanlık değil.

Siyasetten uzak kaldığı yılların bu pişmanlığını şöyle dillendirdi:

"O dönem bir üniversitede arkeoloji veya tarih okumak istedim. Bunu yapmadığım için şimdi çok pişmanım. Oysa arkeolojiye hep yakınlık duydum, çok kitap okudum. Okuduklarım arasında mutlaka bir arkeoloji kitabı vardır."

12 İMAM, 12 HAVARİ, NAMAZ


Çorum’da Anadolu kültürünün köklerini bir kez daha görmüş olan Günay, şu muharrem günlerinde, Yazılıkaya’da açık hava mabedinin bir duvarındaki 12 Yeraltı Tanrısı figürüne atıfla şöyle ilginç bir saptama yaptı:

"3 bin 4 bin yıl öncesinden söz ediyoruz. Ne Müslümanlık ne Hıristiyanlık var. 12 İmamlar, 12 Havariler ve orada 12 tanrı. Kafalarında keçi kılından başlıklar. Ama nasıl; Hacivat ve Karagöz’ün kullandığının benzeri; Mevlevilerin, Hacı Bektaş’ın, Nemrut krallarının kullandığı başlıkların aynısı veya versiyonları."

Mabet bölümüne, kralın dahi el ayak yıkayıp girmek zorunda olduğunu söyleyen Günay, buradan hareketle bir ilginç benzetmede daha bulundu:

"Namaz öncesi abdest almak gibi; el ayak yıkıyoruz değil mi?"

DEPREM ÜZÜNTÜSÜ


Edindiği bilgileri başka açılardan da çağımızla ve günümüz Türkiye’siyle kıyaslayan Günay, başka örneklemelere de gitti.

Önümüzdeki süreçte ayağa kaldırılacak olan toprağa yerleştirilmiş birer tonluk sıra sıra küp kalıntılarına atıfla şunları dedi:

"Burası ticaret merkezi. Sıvı ürünler bu küplerde satışa sunulmuş. Ama bu kadar düzenli bir çarşı olabilir mi? Günümüzün çarşılarının mükemmeli."

Günay
, o yılların inşaat tekniğinden de çok etkilenmiş:

"Adamlar 3000, 4000 bin yıl önce öyle bir inşaat tekniği kullanmışlar ki, temelde büyük büyük taşlar birbirini kucaklayacak şekilde kesilerek üst üste konmuş. Deprem anında sallantı ile bu geçmeler daha iyi oturuyor. Bununla da yetinilmemiş, bu taşların üzerine oturacak olan kerpiç, sudan etkilenmesin diye de araya tahtalar konmuş. Tabii o zaman bina yıkılmıyor."

Bazı yerlerde taşların metalle birbirine bağlandığını da aktaran Günay, bu tekniğin günümüzde Japonlarca uygulandığını anımsattı.

Bu anımsatmayı yaparken bir üzüntüsünü de aktarıyor:

"Binlerce yıl önce bu toprağın çocukları böyle bir teknik kullanmış. Ama yakın zamana gelelim; 1967 ile 1999 arasında büyük depremler yaşadık. Şunu gördük; bu toprakların şimdiki çocukları, onlardan ders almamış."

Günay’
a bu vesile ile kültüre turizmden daha çok önem ve değer verdiği yönündeki eleştirileri anımsattım, aldığımyanıt da şu oldu:

"Ben esas turizmle uğraşıyorum. Oralara gitmem turizm ve turiste pazarlama amaçlı değil mi? Bakın Frankfurt Kitap Fuarı’nda, ’Yazının Vatanı Anadolu’ ana temalarımızdan biri."

Günay’
la sohbetim bu kadar değildi; ama başka bir yazıya ihtiyaç var.
Yazarın Tüm Yazıları