TÜRKİYE'de, 12 Eylül'den bu yana ilk kez bir hükümet, beşinci yaşında.
Bunu AKP'nin, aslında Başbakan Tayyip Erdoğan'ın başarısı olarak görmeli.
Başarıları da iki temel noktada toplayabiliriz.
İlk başarı, erken seçime direnmektir.
İş dünyası, sivil toplum örgütleri ve medya, erken seçim talebinde bulunmak bir yana aksi tutum da sergileyince, TBMM'de sayısal gücü çok yetersiz muhalefetin eli kolu bağlı kaldı ve AKP'nin direnişi kırılamadı.
İkinci başarı ise devasa AKP Grubu'nda ciddi bir kopuş yaşanmamasıdır.
Bunda, muhalefetin parçalı yapısı ve "yeni seçimde de TBMM'de iki parti olacak" tezinin etkisi azımsanamaz; ama AKP'deki iç denge de önemli rol oynadı.
Bana sorarsanız bu iki başarının sırrı cumhurbaşkanlığı seçimidir.
GÜL FAKTÖRÜ
Başından beri savunduğum şöyle bir tezim var ve hálá aynı görüşteyim.
Erdoğan, erken seçime, kafasına cumhurbaşkanlığını koyduğu için gitmedi.
Çünkü, kendisini düşünmemiş olsaydı, dördüncü yılın sonunda seçime giderdi.
Seçimi alırsa, cumhurbaşkanlığına hiçbir itiraz olmayacağı gibi partisi de beş yıl daha iktidarda kalacağından, Köşk'te daha huzurlu otururdu.
Erdoğan, seçime gitmeyerek bir yandan cumhurbaşkanlığını garanti altına aldı, diğer yandan da partiden kopuşları önledi.
Kopuşları önlemede ise kendisinden çok Abdullah Gül'ün katkısı oldu.
Rahatsızları sakinleştirme görevi üstlenen Gül, hep şu havayı verdi:
"Sabredin; Erdoğan nasılsa Köşk'e çıkacak, ben sizinle devam edeceğim."
Bu politika sonuç verdiğinden, yakın zamanda da AKP'den kopuş beklenmesin.
Cumhurbaşkanlığı seçimi sonrası ise kopuş olsa bile pek anlamı olmayacak.
Çünkü, seçim sürecine girildiğinden milletvekilinin önemi azalacak.
ARTIK SEÇİMİN TARİHİ ÖNEMLİ
Gelinen noktada, Erdoğan'ın adaylığı dışındaki tüm seçenekleri gerçek bir sürpriz olarak gördüğümü belirtmeliyim.
O nedenle; şimdiye dek verdiği her bilgi doğru çıkan bir AKP'linin aktardığı, "Erdoğan ailesini toplayıp cumhurbaşkanı olma kararını açıkladı; onlardan dikkatli davranmalarını istedi" bilgisini de sürpriz bulmuyorum.
Türkiye, herkesi kucaklayıp yumuşama yaratma amacından çok kendi anlayışını Köşk'e taşıyacak bir cumhurbaşkanına hazır olmalı ve yeni bir olasılığı tartışmalı.
Erdoğan, Suriye yolunda seçimin 4 Kasım'da yapılacağını ne kadar söylemiş olsa da AKP çevrelerinde konuşulan şu senaryoya ne dersiniz?
Başbakan, adaylığının ardından en erken tarihte seçim kararını açıklar.
Böylece Türkiye, kendisinin cumhurbaşkanlığından çok seçimi tartışır.
Bir açıdan hiç de yabana atılır bir senaryo değil ve Erdoğan ile AKP, böylesi bir sürecin muhalefeti hazırlıksız yakalayacağı düşüncesine de sahip.
Seçimin yine de 4 Kasım'da yapılacağını düşünüyorum; ama tarih ileriye atıldıkça AKP'nin işi zorlaşır; dört partili TBMM olasılığı yükselir.
Bu olasılık ise Köşk'teki Erdoğan için "yalnızlaşma" sonucu verir.
Çünkü, DYP-AKP koalisyon olasılığını oldukça zayıf görenlerdenim.