DIŞİŞLERİ Bakanı Ali Babacan, AB konusunda herkesi şaşırtacak reformlar yapacaklarını söylemişti.
Her ne kadar AB zirvelerinden olumsuz sinyaller gelse de Babacan’ın şaşırtmasını beklemeye devam edeceğiz.
Ancak, Babacan’ın bugüne değin bizi şaşırtacak bir eylemi olmadı.
En azından bakanlık yapma tarzı bakımından bunu rahatlıkla savunabilirim.
SEVGİLİ ALİ, AMA
Babacan, 5 yıldır bakan; ama hálá gazetecilerin neredeyse tüm sorularını, "Ayaküstü konuşmam" diyerek yanıtsız bırakma geleneğini sürdürüyor.
Bunca tecrübe sahibi bir bakanın bu tutumunun sadece gazetecilere yönelik olmadığını da Dışişleri Bakanlığı bütçesi görüşülürken anladık.
Babacan, bütçe görüşmelerinde milletvekillerinin yönelttiği hemen hemen tüm soruları, "Yazılı yanıtlayacağım" diye geçiştiren ilk Dışişleri Bakanı olarak tarihe geçti.
Vekiller, alışık olmadıkları bu tutuma tepki koyunca, oturumu yöneten AKP’li Cenap Gülpınar, "Zorla mı yanıt verdireceğiz" deme gereği duydu.
Belki de anlayışlı olmalı; Babacan’ın bu tutumunu, hazır cevap olamamak veya önceden hazırlanmayan bir konuşmada hata olasılığı görmesine bağlamalı.
Dış temaslarında da bu yönde bazı işaretler vermiyor değil.
Örneğin; 29 Kasım’da Atina’da Yunan-Türk İş Konseyi toplantısında kürsüye, önce Yunanlı muhatabı Dora Bakoyanni, sonra Babacan çıkıyor.
Bakoyanni, "Sevgili Ali" diye başladığı, onun gençliğine iltifatı unutmadığı konuşmasında, gayet güzel siyasi değerlendirmeler yapıyor.
"Net ve açık konuşmalıyız" dedikten sonra, Türkiye ile ilişkileri masaya yatırıyor; karakteristik bir örnek diye Ekümenik Patrikhane konusunu gündeme getiriyor.
"Patrikhane Türkiye için tehdit oluşturmadığı gibi, bilakis onun için bir kuvvet kaynağı oluşturabilir" diyen Bakoyanni, Kıbrıs sorununa da atfı ihmal etmiyor.
VİZYONSA KIYAS GEREK
Babacan, Bakoyanni’den sonra kürsüye çıktığı için salondaki Türkler, gereken yanıtın verileceği beklentisine giriyor.
Ama yanılıyorlar; Babacan, Hazine Bakanlığı dönemindeki bir Atina gezisi için hazırlandığı izlenimi bırakan konuşma metnine sadık kalıyor.
Bakoyanni’nin ne Kıbrıs, ne Ekümenik Patrikhane, ne de azınlık söylemine tek bir yanıt gelmiyor; Batı Trakya’daki duruma hiç atıf yapılmıyor.
Hani, o salondaki Türklerin en azından bir bölümünün, "Bir Bakoyanni’nin konuşmasındaki vizyona bak, bir de bizimkinin" demiş olduğunu da belirtmeliyim.
Babacan, dün de Paris’e giderken, gazetecilerin Kandil Operasyonu ile ilgili sorularını yanıtladı; daha doğrusu yanıtlamadı.
Oysa dış dünyaya yönelik mesajları Dışişleri Bakanı vermeliydi.
Şaşılacak bir şey değil; ama diplomasi muhabiri arkadaşlarımız ısrarla, bir gün Babacan’ı konuşturacaklarını düşünüyorlar.
Amaç da az konuşan bir bakanı çok konuşturmak değil, sadece bilgilenmek.
Ama milletvekillerinden dahi esirgenen, gazetecilerle paylaşılır mı?