CUMHURBAŞKANI adaylığı üzerinde derin bir tartışma yaşanan Abdullah Gül, özel sohbetlerinde, sık sık Milli Görüş dönemleri de dahil, siyasi hayatında hep yenilikçi tutum aldığının altını özenle çiziyor.
Necmettin Erbakan’ın ağırlığına rağmen muhalefetin başını çekmenin, o efsanevi liderin adayına rakip olmayı bunların kanıtları diye gösteriyor.
Günümüz dünyası ve Türkiye’de gördüğü itibarın da süren bu çizgisinin sonucu olduğuna inanıyor.
Ne kadar, "çelik çomak vermenin" yeni türü mü diye kuşku ile baksam da Başbakan Tayyip Erdoğan’ın, yakın çevresinin aktif tavrıyla yenilikçi Gül’ü, Köşk adaylığından vazgeçirmek istediği konuşuluyor.
Ankara kulislerine bakılırsa bu süreç AKP içinde bir kırılma yaratabilir.
Ancak, birbirlerinin hukukuna son derece saygılı, siyaseti sonuna kadar birlikte götürmeye kararlı bu ikili arasında çözülemeyecek sorun olur mu?
BAŞARIYI PAYLAŞMA
Konuya biraz daha geriden girecek olursak, AKP’deki çok kişinin inandığı gibi, aday Gül de olsa, Başbakan Erdoğan isteseydi onu cumhurbaşkanı seçtirmenin yolunu bulabilirdi.
Bunun önünde aşılamayacak engeller olduğunu, bu gerekçeyle Başbakan’ın bazı mutabakatlara zorlandığını ileri sürenler de söz konusu.
Peki, böyle bir mutabakat var ise o zaman, Başbakan, Gül’ü neden seçim meydanlarında dolaştırdı durdu; seçim sonrası da dahil neden, "Abdullah kardeşimin kararı önemli" dedi?
Oysa Başbakan’ın bu tutumu Gül’ün, AKP’nin zaferine ortak olması sonucunu verdi, "En az yüzde 10-15 oy Gül sayesinde geldi" denilmeye başlandı.
Bu noktada, Bülent Arınç’ın, "Herkes Başbakan’ın elini güçlendirmeli" demesinin ardından, "Seçim başarısı Erdoğan’ın" vurgusu yapması, Gül ve arkadaşlarına Erdoğan’ın rahatsızlığını anlatan bir mesajı mıydı?
Sonuçta Erdoğan, gerçekten Gül’ün adaylığını önlemeye çalışıyorsa, elini zayıflatan kozları kendisi veren bir lider konumuna geldi.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin, 367 sorununu ortadan kaldırması da Başbakan’ın ifadesiyle "mağdur" olan Gül’ün elini güçlendirdi.
BU KEZ YENİLMİŞLİK Mİ?
Şimdi o mağdur kişi, halkın yarısının mağduriyetinin giderilmesini istediğine ve önünde anayasal bir engel de bulunmadığına inanıyor.
Başbakan ise seçim öncesi ve aynı gece yaptığı konuşmalara uygun davrandığını, uzlaşma arayarak ülkeye gerginlik yaşatmak istemediğini, yeni dönemde merkezin tümünü kucaklayan bir lider olma arzusunu dillendiriyor.
Bu gerekçeleri, Gül’ün cumhurbaşkanı olmasından çok daha öncelikli gören Erdoğan, siyasette beraber yürüdüğü arkadaşından anlayış bekliyor.
Ama anlayış beklediği arkadaşı da ’millet iradesi, demokrasi, vizyon, haklılık, mağduriyet, parti tabanı’ gibi pek çok sözcüğü art arda sıralıyor.
Yukarda dediğim gibi bu tartışma yeni bir "çelik çomak" değilse, Gül’ün son ana kadar süreceğini düşündüğüm adaylık direnişi, yeni bir yenilikçi tutum mu olacak, yoksa yenilmişlik duygusu ile sonuçlanan bir sürecin başlangıcı mı?
Veya, bu kez yenilikçiliği başlatmak Erdoğan’a mı düşecek?