Paylaş
Moderniteyi temsil eden bir renklilik içerisinde, yaşam biçimlerine dair “öteki” Türkiye’ye mesaj vermeye çalıştılar.
Bu gösteri, kendi içimizde beğeni ve takdir topladı.
Belirtmek gerekir ki, bu neviden gösteriler bugünün kutuplaşan Türkiye ortamında her kesim tarafından sempati ile karşılanmıyor.
Esasında eylemi yapan insanlarda bu durumun farkında.
Buna rağmen niçin bu gösteriye ihtiyaç duyulduğunu anlamaya çalışmamız gerekiyor.
Hiç şüphesiz, “farklılığımız zenginliğimizdir” düşüncesi ile yapılan bir eylem değil bu.
Görünürde neşeli, hayat dolu bir topluluğun, arka planlarındaki; endişeli, ürkek, tedirgin, hesap soran, isyan eden, “siz orada çoğunluk olsanız da burada da biz varız” demek isteyen bir ruh halini tespit edebilmek için sosyal psikolog olmaya gerek yok.
Ne acıdır ki, sadece dar mahalle sınırları içinde kendini güvenli hisseden ve yükselen korkularını bilinçli bir “abartma” ile perdelemeye çalışan kadınlarımızı, böylesi bir tutuma muhtaç kılan bir Türkiye’de yaşıyoruz.
Daha da acı olan, ülke genelinde kayan zeminin ağırlığı yanında, bu neviden eylemlerin hakim güçler tarafından ciddiye alınmama, hatta bir magazin figürü olarak algılanıp, yalan bir demokrasi fotoğrafında kullanılma ihtimalidir.
Mamafih, “süslü kadınlarımızın” böyle bir ihtimale pabuç bıraktığı zaten yok. Hani nasıl derler, kamplaşan Türkiye ortamında onlarda da bıçak kemiğe dayanmış gibi. Bu sebepten “özendireyim, ikna edeyim” kaygısı taşımıyorlar, aksine “ittirme ve tırmandırma” saikleriyle tepkilerini koyulaştırıyorlar.
Yani, nereden bakarsak, maalesef birbirinden uzaklaşan bir ülke görünümü veriyoruz.
-----
Kabullenmeyiz sonbaharı
YAZIN bitişine en çok itiraz edenler orta yaşın az üstündekilerdir.
Zira mevsimlerden sonbahar onların yaşamlarının da gerçeğidir.
Bu örtüşme; üst üste ağır gelir, yürek daraltır, rahatlama arayışına çıkartır.
O yüzdendir, kış telaşına mesafeli kalmalar, gümüşi durgunluğa övgüler düzmeler.
Hani “hain zaman”, “Eylül”ü de tüketmişse, gözler güneye, biraz daha güneye çevrilir.
Gölgede merserize, gece vakti ince yün hırkalar.
Olsun, “ne keyifle oturuyoruz bak”lar.
Diyeceğimiz, her yıl, bermutat bu hüzünlü aldatmacayı ekim sonuna kadar hep yaşıyoruz.
-----
Tarık Akan’ın tapusu halktadır
1970’lerde kartpostalını okul defterinin arasında saklamayan genç kız yoktu.
O insanlar hala yaşıyorlar.
Hababam Sınıfı kolektif hafızamızda.
Tamam hayata karşı duruşunu kendisi yeniden düzenledi, mesleğini, son 35 yılını o esaslara göre yaşadı.
Ama Türkiye’nin hafızasına; naif, apolitik, sevecen Yeşilçam efsanesi olarak kazınmıştı.
Ona rağmen, “O” oydu.
Zülfü, Rutkay, Genco, Fazıl gibi belirli bir dünya görüşünü temsil eden kişilerin rengini belirlediği bir “klan tören”, sanki sevenlerine dar geldi.
Bu sebepten, on binler kendiliğinden hareketlenerek Bakırköy’de toplandı ve onu halkın kalbine uğurladı.
-----
Geçmişi sahiplenmek
İZMİR “geçmişi” ile arasındaki soğukluğu ortadan kaldırmaya çalışıyor.
Yüzyıl öncesinde bu kentte çok sayıda, hatta çoğunluğu teşkil edecek şekilde Ortadoks Rumlar yaşıyordu.
O dönemlerde esen siyasi rüzgarlar, milliyetçilik akımları, yaşadığımız coğrafyalarda “din esaslı” ayrışmaları makul kıldı ve Rumlar binlerce yıldır yaşadıkları toprakları terk etmek zorunda kaldılar.
Geride kentin her köşesine sinmiş kültürleri kaldı.
Artık hakim ideolojinin korkacağı türden bir tehdit olmaktan çıkmışlardı.
Ama yine de 1930’lu yıllardan günümüze, bu kültüre hep bir mesafeli kalınmaya devam edildi.
Oysa her iki kesimin insanları arasında bir sorun yoktu.
Şimdilerde bu tutumun anlamsızlığı idrak edilmeye başlandı.
Biliyoruz ki, ne geçmiş aynen eskisi gibi olur, ne de o insanlar kitlesel olarak buralara döner.
Sınırlı sayıdaki Rum vatandaşlarımızı da düşünerek, iliklerimize sinmiş bir kültürün temsilcilerine kucağımıza açmamız bize, İzmirliye çok yakışırdı.
Göreve geldiği günden beri bu konuda müthiş bir vizyon sergileyen Büyükşehir Başdanışmanı Hasan Tahsin Kocabaş’ın çabalarıyla ve tabii ki, kamu yöneticilerimizin kararlarıyla, 94 yıl aradan sonra kentimize yeniden bir Metropolit atandı.
Sayın Patrik’in konuşmasını lütfen internetten bulun ve okuyun.
8 bin yıllık kent olmak, bununla övünmek, bu neviden adımları atmaktan geçiyor.
Paylaş