Paylaş
Tüm futbolcular, idareciler, taraftarlar...
Sadece bir kişi hariç.
Fatih Terim, her zamanki gibi gergindir, sinirlidir, kaşları kalkıktır, sebepsiz mutsuzluğunu çevresine ihraç etmeye çalışmaktadır.
“Hoca, işte budur” diye anlatmıştı Faruk Süren.
Belki de her daim başarılı olmasının sırrı, onun bu karakter özelliğinde yatıyor.
Fatih Terim sürekli adrenalin yüklenerek önce kendini sonra çevresini motive ediyor ve başarısına muhtemelen bu yolla ulaşacağına inanıyor.
Sonuçları itibariyle baktığınızda da teknik direktörlük kariyeri hakikaten müthiş.
Açık söyleyelim, ağzını yüzünü büze büze megaloman tavırları, bir kamu görevi olan Milli Takım hocalığı için kendisine ödenen astronomik ücretler, görünürde “veliaht” yetiştirme çabasının 20 küsur yıla bakıldığında hep her nedense “fos” çıkması, her devrin etkin siyasetçileri ile sıcak ilişkiler, sanki acelesi varmış gibi futbol tesislerine isminin verilmesine karşı çıkmayan “tevazu” (!)...
Tüm bunların bizde yarattığı tortu, bu beyefendiye yönelik “karışık” hislerimizin olduğudur.
Tamam, “Yiğidi öldür, ama hakkını ver” cümlesinden hareketle susmamız gerektiğinin farkındayız ama “gönlümüzün” de bu kişiyi taşımakta zorlandığını ifade etmek istiyoruz.
----------
Küçük dokunuşlar büyük adımlar attırır
GEÇEN hafta “İzmir metropol oluyor” yazımız üzerine, kentimizin değerli kanaat önderlerinden Sayın Kemal Çolakoğlu bir katkı yazısı gönderdi.
Çolakoğlu, ekonomik metropol olmak için en önemli adımın, İzmir Havalimanı’nın Türkiye’nin ikinci HUB’u, yani aktarma ve uçuş limanı olduğunu, bunun için ikinci bir piste ihtiyaç bulunduğunu, İstanbul’a 3’üncü havalimanı yapılırken, İzmir’e ikinci pistin fazla görülmemesinin icap ettiğini, ifade etmiş.
Çolakoğlu’na aynen katılıyorum.
Pek tabii “temiz bir körfez” de tıpkı HUB gibi, kentin önce moralitesini sonra üçüncü kişiler nezdinde “cazibe”sini tavana vurdurur.
Büyükşehir Belediyesi hala merkezi hükümetten bu işlemi başlatabilmek için ÇED raporu alabilmiş değil.
Aynı proje kapsamında İzmir limanının derinleştirilmesi de söz konusu olacak.
Anladığımız, esasında ufak dokunuşlarla bu kenti müthiş hızlandırabilmek mümkün.
Geçmişte karar mekanizmaları ve icrası ağır işleyen bir Büyükşehir Belediyesi vardı ve sitem ediyorduk.
Ancak, son bir yıldır, pratik ve becerikli bir belediyecilik gözlüyoruz.
Artık, herkesin beklentisi, hükümet ile yerel yönetim arasında uyumun güçlenmesi.
Başbakan Ahmet Davutoğlu, Bakanlar Kurulu toplantılarının sıklıkla İzmir’de yapılmaya başlayacağının müjdesini verdi.
Nasıl ki “gözden uzak gönülden ırak” oluyorsa, tersi de geçerlidir.
En azından İzmirliler öyle umuyor.
---------
Kemal Anadol
SADECE duayen politikacı kimliği ile değil, yazar ve sanatçı kişiliği ile hepimizin bildiği, sevdiği ve saydığı Kemal Anadol’un yeni bir kitabı yayınlandı.
Sayın Anadol’u 12 Eylül rejiminin acılarını anlatan kitapları ile izlemeye başlamıştık. “12 Eylül günleri”, “Milattan sonra”, “Kartal Maltepe’den Sağmacılara İnsan Manzaraları” hep bu konulara işleyen eserlerdir.
Devamında, çevreci karakterini öne çıkartan “Termik santrallere hayır” kitabını okumuştuk.
Daha sonra “Karşı Yaka Memleket” ve “Büyük Ayrılık” ile halklarının kardeşliğini anlatan kitapları geçmişte yaşanan acıları hepimize edebi bir dille hatırlatmıştı.
Sevgili Kemal Ağabey’in yeni kitabı “Filmi Geriye Sarınca”da ise 1950 ile 1980 arası siyasi gelişmeleri anlatıyor.
Berrak ve lezzetli bir kalemin, olağan üstü bir hafıza ile birleşmesi, ortaya bahis konusu dönemlere dair birinci elden detayların sunulduğu nefis bir eser çıkartmış.
Herkese tavsiye olunur.
Paylaş