Bahse konu lojistik yolun en uygun kavşağı Türkiye. Alternatif ülkelerin birbirleriyle çekişme içinde olması, Pire limanın kapasitesinin dolması… vs gibi sebeplerle ülkemiz ön plana çıkıyor. Türkiye’nin de bu konuda en rasyonel lojistik yol terminali hiç şüphesiz İzmir şehridir. Uğur Yüce, 35 yıldır ısrarla bu projeyi İzmir üzerinden konumlandırmak için yetkililer nezdinde çaba sarf ediyor. Şimdilerde şartlar daha da olgunlaşmış durumda. Bu projeyi makul bulan kanaat önderlerine bir görev düşüyor. Uğur Bey’in öneri raporuna, varsa katkılarını da ilave ederek hayati talebimiz canlı tutulmalı. Bu kentin genetik kodlarında yer alan ve makûs talihini tekrar eski günlerine döndürecek bir reel ve uygulanabilir projeden söz ediyoruz. “Terminal Şehir İzmir” için her platformda mücadele vermeliyiz.
-----
PİYASA GÜNEŞİ HEMEN AÇMAZ
HAVALAR iyi gidiyor. Ekim ayı hala kışa direniyor. Yoğun bir tatil sezonu yaşandı. Ancak hayat pahalılığı turistik beldelere de damgasını vurdu. ÇEŞTOP Başkanı Yakup Demir fiyatlarda endazenin kaybolduğunu ifade ediyor. Ekonomide istikrar mücadelesi yerel seçimlerden sonra ivme kazanacak. Kararlı uygulamalar çok sektör ve özellikle hane halkı için “acı reçete” demek. Merkez Bankası faizi TÜİK enflasyonunun yarısından bile düşük. Daha yolun başındayız. İşler bu noktadaysa her tedbir bir “şah-vezir” ikilemi. ÇESTOP’a dönersek, tamam milli paradaki kanama dursun. Bu durum 2024 yılında talebi çok yavaşlatma pahasına olacaktır. Özetle, Yakup Bey’in şikâyetleri, şekil değiştirerek daha birkaç yıl sürer.
Enflasyondan en fazla sabit gelirliler etkilenir. Kamu çalışanları bir şekilde pozitif ayrımcılık korumasına alındı. En düşük devlet memuru maaşının 33.000 TL olacağı açıklandı. Özel sektör ücretlileri, gecikmeyle de olsa sonradan telafi zammını alabiliyor. Geçenlerde İSO-500 büyük şirket verileri açıklandı. 2021 yılında bahse konu şirketlerde çalışanların ortalama ücreti ortalama 11.000 TL mertebelerindeyken, 2022 yılında yüzde 78 artışla 20.000 TL’lere yükselmiş. Aynı dönemde asgari ücret 2.800 TL’lerden 8.500, bugün için 11.500 TL’lere çıkarıldı. Asgari ücretin ortalama ücretten oransal olarak çok daha fazla artması, özel sektör ücret makasının daralması anlamına gelir. Bu durum galiba “fedakârlıkta eşitleme” sürecinin özel kesim ücretlileri için de geçerli olmaya başladığını göstermektedir.
Sabit gelirliler grubunda durumu en vahim olan “emekli”ler. En düşük emekli maaşının 7.500 TL olması, asgari ücret 11.500 TL iken, hele kamuda 33.000 TL’lerden söz edilirken tam bir “dram”dır. Bu noktada “enflasyon-ücret artışı” sarmalının az konuşulan bir yönüne de işaret etmek gerekiyor. Enflasyona göre ücret artışı alanlar, bu sınırlı gelirlerini harcamaya dönüştürerek, ilave talep oluşturuyor, bu durum yine enflasyonu körüklüyor. Bu sebeple beslenen enflasyon, kollanan ücretliler sebebiyle maaşı 7.500 TL’de kalmış emekliyi bir kere daha eziyor, nefes alamaz hale getiriyor.
Emekliyi rahatlatmak mümkün mü? Halen merkezi bütçeden %5 mertebelerinde sigorta sistemine aktarım yapılıyor. Aksi halde emekli maaşları ödenemiyor. Normalde “çalışan-emekli” dengesi 4’e 1 olmalıdır. Bizde, popülist EYT uygulaması ile bu oran giderek bozularak 1,58-1 seviyesine gerilemiştir. Türkiye’de halen emeklilik primi ödeyen sayısı 24,2 milyon kişi iken, takribi 16 milyon emekli vardır. Sayı artarken emekli için hesaplanan havuz giderek daha fazla kişiye bölünüyor. Mevcut haliyle bile SGK aktüerya dengesi çökme noktasına geldiğinden emekliler mecburen kaderlerine terkedilmektedir. 9 milyon civarında emekli maaşına temmuz 2023’te hiç zam yapılmamıştır. Bu durum kısa dönemde kolay düzelmez. Hele yerel seçimlerden sonra OVP sıkılaşması ile enflasyon kontrolü öncelik alınacağından, sabit gelirlileri en az iki, üç yıl boyunca daha da zor günler beklemesi mukadder gözküyor.
Esasında ana muhalefet partisinde temel sorun; evrensel değerlere uyumlu, halka değen ve kemikleşmiş oy oranını artırabilecek bir parti yapılandırılması. Bu anlamıyla tartışmalar kimin genel başkan olacağı gibi çok yüzeysel bir çerçevede ele alınmamalı. Tamam, herkes biliyor ki Kemal Kılıçdaroğlu yıprandı. Ama aynı Kılıçdaroğlu; özellikle Baykal döneminde dar bir alana sıkıştırılmış partiye, kimlik siyasetinden kurtarma yolunda çok mesafe aldırttı. CHP artık Doğu ve Güneydoğu’da onun çabalarıyla yeniden var olmaya başladı. Başta “başörtü” meselesi olmak üzere, pek çok konuda referansını “insan odaklı” değerlerden empoze etmeye çalıştı. Daha ötesine dair, partinin “ortodoks” nüvesinin çok katı olduğu biliniyor.
Şimdi; Kurultay sürecinde Ekrem İmamoğlu ve Özgür Özel’in başını çektiği parti içi muhalefet rüzgârları gündemde.
Özgür Özel, “değişim” söylemi ile Genel Başkanlığa talip olduğunu açıkladı. Bahse konu kişilerin “değişim”i ne boyutta ele aldıklarına ilişki tatmin edici bir program, şu ana kadar ortaya koyulmuş değil. Açık söylemek gerekirse, CHP’de “kişi değişimi” tartışmaları her şeyin önüne geçmemeli.
Parti mayısta yaşanan seçim şokunu üzerinden tam atamadı. Bu durum seçmenlerine olumsuz yansıyor. Halk desteği aşağılara doğru giderken acilen yepyeni bir ruh ortaya koymaları gerekiyor. Tunç Soyer; parti üst yönetiminden bağımsız, arkasına sadece “entelektüel namusunu” alarak, haziran ayında dopdolu bir “Yeni Siyaset Belgesi” yayınladı.
Ama, heyhat şu anda yaşananlar bir “post kavgası” izlenimi veriyor. Son olarak şu saptamayı da ifade edelim. Tabii ki siyasette bir hafta bile uzun bir zamandır. Ancak Ekrem İmamoğlu şayet İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığını kazanırsa ilerleyen zamanlarda parti yönetiminde belirleyici ağırlığını artırmak isteyecektir. Mamafih burası Türkiye, o zamana kadar köprünün altından kimbilir ne sular akar, öngörmek güç...
Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları zamanın ruhuna uyumlu genç bir devlet inşa ediyorlardı. Devrimin kurumsal yapısının temel kazıkları jakoben bir anlayışla çakılıyordu. Hiç şüphesiz Atatürk, cumhuriyetin sürgit otokratik bir parti devleti olmasını hayal etmiyordu. Ülkenin geleceğini “muasır medeniyet” seviyesi olarak belirlemişti.
Ne yazık ki cumhuriyetin oluşturulmuş kurumsal yapısı Atatürk’ten sonra demokrasiye mesafeli kalmayı kendi varlık sebebi saydı. Çok partili hayata geçiş sadece bir demokrasi dekoruydu. Ankara, 60’lı yıllarda, her durumda siyaseti teslim alan bir güce dönüşmüştü, Merkezi düzen; temel konularda karar verici konumuyla, seçilmiş iktidarı pasifleştirerek, onları dar bir alana sıkıştırıyor, özlenen “özgür toplumu” başka baharlara erteletmeyi, temin ediyordu.
CHP, aklı tek parti döneminde kalmış haliyle, bürokrasinin “perde arkası” destekçisi olarak algılanıyordu. Ancak bu konforlu pozisyon bitti. Bürokrasi ise mecburen saf değiştirerek varlığını yeni iktidar üzerinden sürdürme yolunu seçmişti. Kendini kurucu iradenin temsilcisi gören CHP artık devre dışıydı.
İşte bu noktada; “tembel” CHP’den nihayet seçmeni kazanmaya yönelik bir iştahlanma beklenmeliydi. Nitekim bu hevesi Mayıs 2023 seçimlerinde ilk defa ciddi manada gösterdiler.
Ancak ne zihni hazırlıkları, ne de dinamik ve disiplinli parti örgütleri vardı. Tek parti döneminin olumsuz bagajı hala tazeliğini koruyordu. Haliyle “akla ziyan” ilkesizliklerle savruldukça savruldular ve kendilerine kredi açmaya hazır kitleleri bermutat ikna edemediler. Beklenirdi ki; böylesi bir ağır seçim yenilgisi sonrasında bir “özeleştiri” yaparlar, silkinirler ve yepyeni bir kadro ve çağdaş bir değişim programıyla küllerinden doğmaya çalışırlar.
Tabii ki bunların hiçbiri olamadı. Daha kötüsü; hantal ve köhnemiş yapı şimdilerde “koltuk savaşı” yapıyor. Her şeye rağmen CHP “ümitsiz vaka” haline gelmemeli. Bir cumhuriyet değeri olan bu parti çoktan çağdaş bir sosyal demokrat oluşum haline dönüştürülmeliydi. Umarız bu gecikmiş projeyi hayata geçirirler.
Bu çok önemli tarihe yönelik daha fazla heyecan ve hazırlık göstermeliyiz sanki...
Hiç şüphesiz o gün yine görkemli bir kutlama olacaktır.
Ama sözünü ettiğimiz başka bir şey.
Bir coşku, kabaran duygular...
Kendini seküler olarak tanımlayan kesim Mayıs 2023 seçimlerinden sonra ülke genelinde yılgınlığa varan bir boş vermişlik içinde, bozulan morallerini toplayamıyorlar.
Muhafazakârlar; her ne kadar şimdilerde daha bir farklı değerlendirseler de, geçmişten gelen ezberleri yüzünden 100. yıla zihnen mesafeliler.
Kürtler başta olmak üzere sindirilmiş kesimler; bir türlü çözümlenemeyen temel insan hakları ile ilgili sorunlar yüzünden hep tedirgin, hep mutsuzlar.
KANGREN
KEMAL Kılçdaroğlu’nun itibarı çok sayıda kanaat önderine göre ‘kangren’ olmuş durumda. İl, ilçe yönetimleri, her seviye belediye başkanları, meclis üyeleri... Hemen herkese kendini dayatarak aday gösterilme karşılığı ‘rehin’ aldığına dair bir izlenim doğdu.
Görevlendirme konumunu, karar verici gücünü; bir eksiklenmeye girmeden kullanıyor.
Biata zorlanan partili zevat şimdi susuyor ama seçim sonrası genel başkana kazan kaldırılması sürpriz bir gelişme olmaz. Esasına bakarsanız asla etik dışı olarak da değerlendirilemez.
Doğuştan hafif zihinsel engeli vardı. Pamuk balyalarını el arabası ile taşırken şarkılar söyler, sonunu hep “kaf-kaf” çekerek tamamlardı. Mustafa’yı sonraki zamanlarda Karşıyaka’da tanımayan, bilmeyen, sevmeyen olmadı. Saflığın ve içtenliğin sihirli gücünün insani ilişkilerde ve toplum hayatında bir tek kişi üzerinden bile ne denli tedavi edici olabileceğini Mustafa’nın kişiliğinde yaşıyorduk. Mustafa Karşıyaka’da her daim saygı ve sevgi gören ve şefkatle kucaklanan bir melek olarak el üstünde tutuluyordu.
Onu özleyeceğiz, huzur içinde uyu büyük Karşıyakalı.
-----
RASYONALİTE IŞIĞI YANDI
MERKEZ Bankası gösterge faizini yüzde 25’e yükseltti. Enflasyon bu rakamların hayli üstünde olmasına rağmen bu durum rasyonaliteye dönüş kararlılığı olarak değerlendirdi. Tabii ki eylül ve sonraki aylarda Merkez Bankası’nın faiz politikası izlenmeye devam edilecektir.
24 Temmuz 1923 tarihinde imzalanan Lozan Antlaşması genç devletimizin kuruluş tapusudur.
29 Ekim’de Cumhuriyet ilanı rejimimizi de belirlemiştir. Devletimizin adı ‘Türkiye Cumhuriyeti’ olmuştur.
Takribi 700 yıl süren Osmanlı İmparatorluğu sonrasında nihayet Anadolu’da ‘Türk’ isminin telaffuz edildiği bir devlet kurulmuştur.
Osmanlı döneminde ‘Türk’ kavramı sahiplenilen bir değer değildi.
‘Etrak-ı bi idrak’ diye bir ifade söz konusuydu.
‘İdraksız Türkler’ manasına gelen bu tabir, daha ziyade göçebe halinde yaşayan ve genellikle avamdan olan bazı Türkmenler ile isyankâr Celâliler için kullanılmıştır.