Festivalin son üç gününe katıldığımdan cuma günkü The Ringo Jets performansını kaçırdım ama Burak Yeter ile Sziget Türkiye Talent yarışması kazananı Yasak Helva kaçmadı.
Post Malone, Twenty One Pilots, Tom Odell, Years&Years, Florence + The Machine ve Foo Fighters izlemek de sütün kaymağı oldu.
Herkes bir Sziget’tir tutturuyor. Malumunuz, Sziget Türkiye denen bir oluşum var. 60 ülkeden 1000’den fazla müzik ve performans sanatçısının katıldığı festivale Türkiye’den katılımı kolaylaştırmak için varlar; hem de tam 10 yıldır.
Festival döneminde “Özgürlük Adası” da denen Budapeşte’nin Obudai Adası’nda düzenlenen bu etkinlik bir hafta boyunca 500 bin kişiyi ağırlıyor.
Yaklaşık 32 bin kamplı kalan var. Tahmininiz üzere yarısı Macar, yarısı uluslararası festival seyircisi.
Gelelim “ben neler yaşadım”a...
- Festivale son üç gününde katılabildim. The Ringo Jets’i izleme imkanım olmadı. Ama videolardan gördüğüm kadarıyla izleyenler pek sevmiş.
Sonra internet geldi: Ev ortamında kayıt ve sosyal medyadan pazarlama imkanı, diğer ünlülerle düet ortamları...
Son dönemde kimsenin albüm satın almaya yanaşmaması ve online dinleme platformlarının sınırsız dinleme imkanı sunması, bazı büyük plak şirketlerinin tabutuna çivi çaktı.
2002’de gelirin yüzde 95’i CD satışlarından elde edilirken bu rakam yüzde 10’a düştü.
CD ve plak şimdilerde sadece prestij odaklı basılıyor.
Artık bir dağıtımcıya ihtiyacı olmayan sanatçı, dijital dağıtım konusunda uzman isimlere yöneliyor ya da kendi dağıtıyor.
İşin kötüsü, 1 milyon Spotify dinlemesi 2000 yılında yapılan (Amerika verilerine göre) 233 albüm satışına denk düşüyormuş.
Örneğin Spotify’ın ücretli üyeliğinden elde edilen teliften, kesintiler sonrası plak şirketine bağlı bir grup 18 cent alabilirken, indie plak şirketinden çıkan biri 40 cent, kendi dağıtımını bir aracıyla yaptıran kişi ise 64 cent alabiliyor.
Tabii bunlar genellenmiş rakamlar, ücretler anlaşma şartlarına göre de değişiklik gösteriyor.
Neyse...
Rap’te diss, kültüre dahildir, buna varım.
Şahsen son iki haftadır işi gücü bıraktım, Twitter’da Patron-Hayki tartışmasını izliyordum ki Norm Ender’in “Mekanın Sahibi” şarkısı geldi. Öyle popçu kavgasına da benzemediğinden millet dikkat kesildi. Benim anladığım, olayın bir öncesi yok, yani ortada kişisel bir dava yok.
Elif Cemal’den bahsettiği bölüm hariç (sanırım onun bir temeli vardır). Bunu da hafta sonu Posta’dan Oya Çınar’a verdiği röportajdan ve Okan Bayülgen’in programındaki sözlerinden anladım.
Birileri demiş “Abi el at, Türkçe rap Amerikanlaştı”, o da atmış. Görev bilinci.
Anlamadığım kısım ise zaten 1970’lerin sonunda Amerika’da doğmuş bir müzik türünün, Türkiye’de “Amerikanlaştığı” gerekçesiyle eleştirilmesi, hatta bunun için bir şarkı yapılması...
Norm Ender şarkısında, Ezhel, Ben Fero, Burry Soprano, Khontkar ve Ceg’e diss atıyor ya da bilinen tabiriyle “gönderme” yapıyor.
Türkiye’de bir haftadır açık olan, hemen her YouTube kullanıcısına “gel gel” yapan yeni uygulama önceki gün basına tanıtıldı.
Kullanıcıların kişiselleştirilmiş müzik listeleri oluşturmalarını sağlayacak, araştırmacı olmayanları bile yeni müziklerle buluşturacak bu yeni YouTube ürünü, Spotify ve Apple Music’te olduğu gibi internet olmadan müzik dinleme imkanı da sunuyor. 3 aylık deneme süresi boyunca ücretsiz olan platform, arka planda oynatma ve video indirme opsiyonlarıyla geliyor. Tabii reklamsız.
YOUTUBE MUSIC’İ DİĞERLERİNDEN AYIRAN NE?
YouTube geniş kataloğuna çok inanıyor. Bu yeni ürünü “müzik yayın akışı servisi” olarak tanımlıyor.
Yani kullanıcıların YouTube’da geçirdiği zamana bakarak akan bir yayın kullandıkları bir gerçek.
Beğendiğiniz şarkılar ve videolar peşi sıra diziliyor. Beğenebilecekleriniz de hem listelerde hem de akışta sizinle oluyor. Hatta arayüzde “sonsuz müzik” yazıyor.
Daha önce de 2013 yılında Nu’est, Cemal Reşit Rey’de sahneye çıkmıştı. Röportaj yapmaya diye gitmiş, Türkiye’de K-Pop adına ilk şokumu orada yaşamıştım. Zira her kesimden gencecik kızlar, bildikleri üç beş cümle Korece ile sevgilerini sunuyorlardı. Çizgi romanlardan şarkılara, dizilerden filmlere fikir alışverişinde bulunuyorlardı.
Devamında hem İstanbul hem de Ankara’da K-Pop konserleri düzenlenmeye devam etti.
Son olarak ülkesinde çok tanınmasa da “Türkiye” aşklarıyla Türkiye’deki K-Pop severleri kalplerinden vuran bir grup, yani WiHi geldi. Geçtiğimiz aylarda konsere gelmiş, İstanbul’da klip çekmişlerdi. Bir de Edis konseri izlemişlerdi. Magazin için haber yönü buydu.
Gelelim konserlerine...
O NE ÇIĞLIK NE KIYAMET...
Ne derseniz deyin ama DJ’lerimizden çok bizi Anadolu rock kurtaracak, buna emin olabilirsiniz.
Selda Bağcan’ın dünya çapında birçok etkinlikte sahneye çıkmasının yanı sıra (ki geçen günlerde Londra’daydı), Avrupa’yı karış karış gezen Gaye Su Akyol’un son olarak Roskilde Festival’de yer alması aslında birçok şeyi açıklıyor.
Karanlıkta kaybolmasın...
Iggy Pop’un BBC 6 için hazırladığı radyo programı “Iggy Confidental”da Gaye Su Akyol’a yer verdiğini unutmadık.
Elijah Wood’un Selda Bağcan’a bakarkenki çocuksu heyecanını da.
1960’lardan bugüne gelen Moğollar, Barış Manço, Cem Karaca, Erkin Koray ve Üç Hürel gibi isimlerin plaklarının bugün Avrupa ve Amerika’da plakçılarda bulunmasının nedeni tam da bu. Etnik müzik kategorisinde değil, yeni bir lezzet olarak değerlendiriyorlar Anadolu rock müziğini. Ya da onların tabiriyle saykodelik Türkçe rock müziğini...
Finansal anlamda sürekli zorluklarla mücadele edilen sektörde ayakta kalabilmek, sabır ve planlama gerektiriyor.
Kimi bağımsız plak şirketleri yüzde 80 gelirini teliflerden elde ederken, Türkiye bu konuda öncü ülkeleri geriden takip ediyor.
Müzikte sürekli yeni alt türler ortaya çıkarken, demografik özellikler ve dönem göz önüne alındığında dalgalanan bir beğeni grafiği görüyoruz.
Çok izlenilen film yapmanın nasıl ki bir altın formülü yoksa, müziğinizi yayınladığınızda başarılı olmanızın da bir formülü yok.
“Şirket, bir yetenek ajansı, zevk sahibi, trendsetter, marka, dağıtımcı ve influencer olmak zorunda.”
Bu sözü geçtiğimiz yıllarda Armada Müzik’in sahibi Maykel Piron söylemişti.
Dünyanın en büyük müzik piyasasında rastlanan sıra dışı dinlenme oranları, bağımsız yapım şirketlerini zora sokmaya başladı.
Geçen hafta Rolling Stone dergisinde yayınlanan habere göre, Kaliforniyalı plak şirketi Hopeless Records’un sahibi Louis Posen’in bir demeci bağımsız şirketleri harekete geçirdi.
Posen, bağımsız plak şirketlerinin katıldığı New York’taki bir etkinlikte, Spotify’ın bol takipçili altı listesinde bulunan sıradan bir şarkının günde 3 bin dinlenirken bir anda günde 35 bin dinlenir olmasına dikkat çekti...
Bunun imkansızlığını ve yol açtığı haksız telif kazancını dile getirdi. Yani, bağımsız müzisyenlerin sahte tıklanmalar karşısında zora düştüğünü, gelir havuzunda azınlık olduklarını vurguladı.
Posen’ın hedefinde açıkça Spotify vardı.
Dijital dinleme platformunun finansal havuzunda toplanan telif ücretleri dinlenme oranlarına göre dağıtıldığından, sahte dinlenmelerle oluşan manipülasyonun bağımsız plak şirketleri ve müzisyenleri zora düşürmeye başladığının altını çizdi. Tidal, Deezer, YouTube gibi platformlarda da telif ücretlerinin o nedenle tabanda olduğunu söyleyen Louis Posen, sonuçta para karşılığı satın alınabilen sahte tıklanmaların kendi başına başarı elde eden müzisyenlere de gölge düşürdüğü görüşünde.