Güne erken başlamak
Erken kalkan yol alır deyimi boşa söylenmiyor. Güne erken başlandığında iş hayatının aktif olduğu zamanı daha verimli kullanmak mümkün. Aynı şekilde o gün içinde öncelikli işlerin hangisi olduğuna karar vermek ve günün geri kalanını ona göre planlamak da mümkün. Güne erken başlayan başarılı girişimcilerin spor gibi fiziksel bir aktiviteyle güne başladığı bir gerçek. Bu sayede hem uykularını açabiliyorlar hem de vücudun dört bir yanına kan pompalanmasını sağlayarak zihnin tüm gün boyunca aktif kalmasını sağlıyorlar.
Planlı olmak
Başarılı girişimcilerin günlük hayatta elde ettikleri verimi artırmanın en iyi yollarından birisi planlı olmak. Bunu yukarıda bahsettiğimin bir devamı olarak görebilirsiniz. Sorumluluklarını ve yapılması gereken işleri ilk sıraya, dinlenme ve serbest zamanlarını da ikinci sıraya koyarak planlı bir hayat sürüyorlar. Bu cümleden kesinlikle işin her şey olduğu anlamı çıkarılmamalı. Sosyalleşmek de çok önemli. Başarılı girişimciler de zaten insanlar arasında olmanın öneminin farkında. Sosyalleşmek sadece insanlarla etkileşimde bulunmak değil, aynı zamanda güzel bir stres atma ve motivasyon yükseltme yöntemidir. Başarılı girişimciler, bu vakitten de zevk alabilmek adına sosyalleşme zamanını genelde gün sonuna denk getiriyorlar. Bu sayede gün içinde hallettikleri işler başlarına dert olmadan bu zamanın keyfini çıkarabiliyorlar.
Günlük tutmak
Günlük tutma alışkanlığı geliştirmek de verimliliği artırmanın ve geçmişte yapılan doğrular ve yanlışları görmenin çok iyi bir yolu. Çünkü bir anıyı her hatırlayışımızda aslında zihnimiz bize oyun oynayarak o anıyı değiştiriyor. Bununla ilgili birçok araştırma mevcut. Hatta bu yazıyı kaleme aldığım zaman itibariyle Netflix’te yeni yayınlanmış olan The Mind, Explained isimli belgeselde ele alınan konulardan birisi de bu. Konumuza dönersek, günlük tutarak başkalarına anlatması zor gelen başarıları ve negatif duyguları sadece bir kalem ve kağıtla yararlı bir şeye dönüştürmek mümkün. Başarılı girişimciler, kendi içlerindeki negatif sesi dinleyerek, onları doğru yola yönlendiren bir öğretmen haline getirmesini iyi biliyorlar.
Uykunun gücü adına
Aslında hem iş hem de sosyal hayatımızın birçok aşamasında kendimizi uykusuz bırakabiliyoruz. Ancak başarılı bir girişimci olmanın sırlarından birisi uykunun önemini asla unutmamaktan geçiyor. Çünkü insan uyudukça daha zinde, algıları açık ve zihinsel olarak olmak istedikleri noktada olabiliyorlar. Uykusuzluk ise tam tersi bir şekilde duygusal geri tepmelere ve sinirlenme eşiğinin düşmesine neden oluyor. Tüm bunlar günün yorgunluğuyla bir araya geldiğinde uykudan alınan verimin azalmasına neden oluyor ve ortaya kısır bir döngü çıkıyor. Bu yüzden kötü uyku düzeni, ilgilenilmediğinde başarıyı önemli ölçüde etkiliyor.
Dünyamız pek çok sorunla karşı karşıya. Toplumsal, kültürel, ekonomik, sosyal sorunlar... Tüm dünyada bu sorunları çözmek üzere kullanılan yöntemlerden bir tanesi sosyal girişimcilik. Aslında bu çok da eski bir kavram değil. Gelin şimdi biraz daha detaya girelim.
Birleşmiş Milletler 2030 yılına kadar dünyada yoksulluğun ortadan kaldırılması, gezegenin korunması ve tüm insanların barış ve refah içinde yaşamasının sağlanması için 17 Sürdürülebilir Kalkınma Hedefini kabul etti. Sosyal girişimler, bu küresel hedeflerden en azından bir tanesine çözüm üretmeyi hedefleyen girişimler.
Konu sosyal girişimcilik olunca, en çok sorulan sorulardan biri “sosyal girişimler kâr amacı güder mi?” Evet, toplumsal sorunları girişimci yaklaşımlarla çözmeyi ve sosyal fayda sağlamayı hedefleyen bu girişimler, sürdürülebilir bir gelir modeline sahip olmalı. Ancak ticari girişimlerden bir farkı var. Sosyal girişimlerin amacı kâr elde etmek değil, sosyal faydayı mümkün olduğunca artırmak. Bir gelir modelinin olması sosyal girişimleri sivil toplum kuruluşlarından ayıran özellik. Yani bağış veya hibeye bağlı olmadan, sundukları ürün veya hizmetle kendi sistemlerini döndürmeliler. Sonuçta bu girişimlerin de masraflar olacak. Dolayısıyla diğer tüm işletmeler gibi, sosyal girişimciler de operasyonel verimliliği sağlamak ve finansal ihtiyaçları karşılamak için elde ettikleri kârı kullanır. Bunların dışında kalan kâr ise yine sosyal etkiyi artırmak için harcanabilir. Ancak yine altını çizmekte fayda var; öncelikli itici güç, toplumsal bir olaya odaklanma tutkusu olmalıdır.
Bağış odaklı olmayan bu oluşumlar, sürdürülebilir gelir modeline sahip olduğu için daha uzun soluklu oluyor ve daha fazla fayda sağlamaya yönelik çalışmalarını sürdürebiliyor. Yani elde ettikleri kâr sayesinde kendi yaşamlarını da döndürebiliyor, başka bir işe ihtiyaç duymadan sosyal faydaya odaklanabiliyor.
Şu an çok fazla genç kendi girişimini kurmak için adım atıyor ve bunların büyük bir kısmı da sosyal girişimciler. Ancak tabii ki fon bulma, finansal destek alabileceği şirket bulma süreci zor. Sosyal girişimcilerin fon bulmak için daha çok çalışmaları gerekiyor; çünkü çok fazla kaynak mevcut değil. Burada özel sektöre de aslında büyük bir görev düşüyor.
Sosyal girişimciler için en büyük destek ise devlet kurumlarından gelebilir. Örneğin geçtiğimiz aylarda Milli Eğitim Bakanlığı ile otizm sendromlu çocuklara ücretsiz eğitsel oyunlar sunan mobil platform Otsimo bir işbirliği başlattı. “İçimdeki Hazine” projesiyle Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı özel eğitime ihtiyaç duyan öğrencilerin eğitim gördüğü okullarda otizmli çocuklar için eğitim sınıfları oluşturuldu. Böylece devlet desteğiyle Türkiye’deki bütün çocuklara daha erişilebilir bir eğitim sunulmuş oldu.
Şunu unutmamak lazım; bir ülkede sosyal girişimcilik ekosistemi ne kadar gelişirse, o kadar çok sorunun çözümüne katkı sağlanır.
HER mesleğin kendine has zorlukları var. Bu durum girişimciler için de değişmiyor. Hatta zaman zaman daha stresli bir hal bile alabiliyor. Çünkü girişimcilik yoğun bir çaba istiyor ve girişimciler uzun süre hayatlarının merkezine işlerini koymak zorunda kalabiliyor. İşler kötüye gittiğinde ve başarısız olduklarında ise depresyon ve tükenmişlik art arda geliyor. Girişimciler genellikle tutkulu ama aynı zamanda saplantılı ve dengesiz olabiliyor. Yeni bir girişimi büyütmek için sabah akşam hayatının merkezinde o iş oluyor, günün her saati çalışma potansiyeli çıkıyor.
“Tükenmişlik” terimi, 1970’lerde ABD’li psikolog Herbert Freudenberger tarafından ortaya atıldı. Yoğun stres sonucu enerji düşüklüğü, yıpranma ve başarısızlık gibi sonuçları var. Yani stresle birlikte yüksek derecede zihinsel, fiziksel ve duygusal tükenme hali ortaya çıkıyor.
Bu konuyu girişimciler özelinde ele alacak olursak. Girişimcilerin yaptığı en büyük sorunların başında neler geliyor? Girişimciler küçük düşünüp büyük adımlar atmaya çalışıyorlar. Fakat tam tersi büyük düşünüp küçük adımlar atmaları çok daha iyi bir psikolojiyle ilerlemelerini sağlar. Kolay yoldan başarıyı ve maddi bağımsızlığı elde etme eğilimindeler. Bir yandan da çok rekabetçi bir dünyanın içinde yer bulmaya ve dahası iz bırakmaya çabalıyorlar. Bunun için daha mücadeleci olmaları gerekiyor. Ancak ipin ucu kaçınca da işler istenmeyen bir boyuta gidebiliyor.
Girişimciler çoğunlukla yaptıkları işlerle tamamen özdeşleşme eğilimindeler. Bu durum, ruh halleri ile işlerinin iniş ve çıkışlarının iç içe geçmesine neden oluyor. Ancak şunu unutmamak lazım, ilk iki yıl içinde başarısız olan girişimlerin sayısı oldukça fazla. Bu gerçeği bilirseniz başarısızlığa hazır olabilirsiniz. Ayrıca tükenmişlik sadece işler iyi gitmediğinde oluşuyor. Çok başarılı işler yürüten birçok girişimci de tükenmişliğe karşı hassas olabilir.
Girişimcilerin akılda tutması gereken birkaç şey var. Öncelikle aileniz, arkadaşlarınız ve hobileriniz için yeterli zaman ayırın. Sizin için önemli olan aktiviteler yaptığınızda veya sevdiklerinizle zaman geçirdiğinizde içinizdeki huzursuzluk, gerginlik azalır. Resim yapmak, kitap okumak, yemek kursuna gitmek, ne olursa olsun mutlaka bir hobi edinin. Günlük hayatın rutini dışında yaptığınız her aktivitede, beyniniz ve vücudunuz tatile çıkmış gibi hissedecektir. Beyninize mola verdirmek için bunu yapın.
İkincisi, fiziksel sağlığınızı kontrol altında tutun. Sağlıklı beslenin, egzersiz yapın, uyku düzeninizi koruyun. Yoğun olduğumuzda en önce vazgeçtiğimiz şey spor olur ama unutmayın düzenli spor stresle başa çıkmanızı kolaylaştırır. Kısa bir yürüyüşe bile çıksanız faydasını göreceksiniz. Uykuya gelince, her gün yeterli miktarda uyumaya çalışın. Yoğun çalışma temposu çoğu zaman beslenmeyi de olumsuz etkiler. Sağlıklı beslenmek için bol sebze ve meyve tüketin.
Son olarak günlük engellerin, olumsuz geri bildirimlerin veya düzensiz programların sizi etkilemesine izin vermeyin.
Bir girişimci için girişimini doğru şekilde büyütmek ve geliştirmek, en az girişim fikrini hayata geçirmek kadar önemli. Bugün girişim ekosistemine baktığımızda markalarını hızlı bir şekilde büyüterek satış gücü oluşturan girişimcilerin sayısının çok da fazla olmadığını görüyoruz. Bu yolda deneyim kazanan, daha önce birkaç kez girişimde bulunan girişimcilerin olumlu sonuca ulaşması daha muhtemel oluyor. Bir girişimcinin stratejisini zamanında ve sorunsuz bir şekilde geliştirmesi ve sürdürmesi için bazı noktalara dikkat etmesi gerekiyor. Gelin bunları dört başlıkta toparlayalım.
1. Liderlik basamakları
Bir girişimci olarak girişiminizin büyüme aşamalarını göz önünde bulundurarak liderlik tarzınızı sürekli geliştirmeli, aşamalı ve bilinçli bir şekilde değiştirmelisiniz. Yeni bir girişimin lideri, kalabalık bir şirketinkinden önemli ölçüde farklıdır. Küçük oluşumlarda ekip üyeleri liderle daha yakın ilişkiler kurarak daha samimi bir dil yakalayabilir. Bu durum hızlı bir iletişimi ve motivasyonu beraberinde getirebilir. Ancak girişim büyüdükçe ekip üyelerini koordine edecek yöneticiler işe alınmalıdır. Bu da beraberinde girişimi kuran kişi ile çalışanlar arasında mesafe getirir. Burada önemli olan liderin diğer ekip üyeleriyle arasında köprü olacak yöneticilere güven duymasıdır. Girişim daha da büyüdükçe girişimcinin liderliği çok daha genel hale gelir. Çalışanlarıyla daha önce olduğu gibi yakın ilişkileri olmaz ama yine de öncülük etmeye devam etmelidir. Yani girişim büyüdükçe liderlik aşamalarını geliştirmek oldukça önemlidir.
2. Uygun pazarlama stratejisi belirleme
Birçok yeni girişimcinin öncelikli pazarlama faaliyeti markasını oluşturmaktır. Markanın ismini duyurmak için bolca para ve emek harcanır. Bu durum girişim sahipleri için tatmin edici olsa da satışlara pek de yansımaz. Yeni girişimler çok daha iyi bir strateji benimsemeli, doğrudan eyleme geçirecek bir satış, sosyal medya veya pazarlama materyali oluşturmalı. Bütçelerini buna harcasalar çok daha faydalı olur.
Katıldığım pek çok toplantıda, konuşma yaptığım özel davetlerde veya genel olarak iştirak ettiğim sohbetlerde bana en çok sorulan sorular listesinin en üst sıralarında genelde şu sorular yer alıyor: “Startup dünyasına adım atmak için ideal yaş aralığı nedir?”, “Harika bir fikrim var ama fikrimi projelendirmek için yeterince genç olmadığımı düşünüyorum. Sizce de geç kalmış sayılır mıyım?” veya “Henüz öğrenciyim, girişimciliğin kapılarını aralamak için daha çok mu erken?”
Tüm bu soruları hem son derece haklı buluyorum hem de bana akıllarında pek çok fikirle gelen bu heyecanlı kişilerin hepsine aynı yanıtı veriyorum; ortada gerçek bir ihtiyaç, tamamlanması gereken önemli bir eksik varsa ve bu ihtiyaca/eksiğe yönelik olarak fizibilite çalışmasını öngörebildiğiniz, sürecin tüm aşamalarını ayrıntılandırabileceğiniz nitelikli bir girişim fikriniz varsa yaşınıza takılmayın! Çünkü startup geliştirme yolculuğunda gençliğin de tecrübenin de kendine has olumlu ve nispeten olumsuz yönleri mevcut. Hayalinizi gerçeğe dönüştürme noktasında esas önemli olan; gerçekten iyi bir fikre sahip olmanın yanı sıra o fikri 360 derece yani her yönüyle projelendirebilecek vizyona ulaşmak, AR-GE aşamasında sabırlı davranmak, bıkmadan-yorulmadan çabalamak ve o yolda yürürken yeri geldiğinde pek çok kez tökezlemeyi de göze alabilmek...
Girişimcilik ekosistemine girerken akılda tutulması gereken en mühim noktaları paylaştıktan sonra bu yazımda özellikle üniversite öğrencisiyken startup projesini hayata geçirmenin artıları ve eksilerini aktarmak istiyorum. Öncelikle şunun altını özellikle çizmekte fayda görüyorum; Türkiye’de gençlerimiz girişimcilik kültürüyle mümkün olan en erken yaşta haşır neşir olmalı, yaratıcılık ve inovasyon odaklı bakış açısını hayatının vazgeçilmez bir parçası haline getiren gençlerle ülkemizin önüne koyduğu hedeflere ulaşması işten dahi değil.
İşte bu yenilikçi ruh ve sınırlardan arınmış fikirler, özgür düşüncenin de verdiği güçle belki de en çok üniversite sıralarındaki gençlerimizin enerjisinde mevcut. Her ne kadar Harvard Business Review’in gerçekleştirdiği analize göre yalnızca yüzde 15 oranında startup kurucusunun yaşı 29’un altında olsa da pek çok genç girişimci çarpıcı fikirleriyle girişim dünyasında dikkat çekip sivrilmeye devam ediyor. Düşünün bir kere, dünyanın en popüler girişimlerinden Facebook’un veya Snapchat’in kurucuları da üniversite çağında birer öğrenciydi. Bu örnekleri kolaylıkla artırmak mümkün. Üstelik gençlerin startup ekosistemindeki güçlü adımlarını, her yıl açıklanan “Forbes 30 yaş altı 30” listesine bir göz attığımızda da hemen hissediyoruz. Gençler gümbür gümbür geliyor!
Peki, üniversite çağında girişim fikrini hayata geçirmenin pozitif ve negatif yönleri neler olabilir? Öncelikle olumlu yanlarıyla başlayalım. Bir kere işinizi hayata geçirmek için ihtiyaç duyduğunuz pek çok kaynağa üniversitenizden ulaşabilirsiniz. Bu, fikrine danışabileceğiniz bir profesörünüz olabileceği gibi okulunuzun teknik imkânları da olabilir. Üstelik gençlere ulaşmanın önem teşkil ettiği günümüz teknoloji dünyasında üniversite arkadaşlarınız, startup’ınızı ilk elden deneyimleyen ve önemli geribildirimler alabileceğiniz pazar araştırmanızın en güvenilir kaynakları! Olumsuz yönlere geldiğimizde ilk olarak girişimlerin başarısızlıkla sonuçlanma oranının ilk 1 yılda yüzde 20’lerde, ilk 5 yılda ise yüzde 50’lerde olduğunu akılda tutmamız gerekiyor. Ayrıca öğrenci olan girişimcilerin bir de bu yoğun emeğin yanı sıra okullarına da gereken önemi göstermeleri gerekiyor. Yani zamanı iyi ayarlamalı, deyim yerindeyse gece gündüz demeden çalışmalısınız... Öte yandan iş dünyasında henüz tecrübe kazanmamış olmak ve bu nedenle fizibilite çalışmalarında da yeterince öngörülü davranamamak da bir diğer olumsuz yön olarak dikkat çekiyor.
Uzun sözün kısası, girişimcilik risk işidir. Risk almaya değer bir projeniz varsa, neden adım atmayasınız? Ne de olsa gençlik, deneye yanıla kendi yolunu çizmek değil mi?
Teknoloji tüm hızıyla dünyayı değiştirmeye devam ediyor. Günbegün farklı bir yöne doğru gidiyoruz. İş dünyası da bu rüzgara paralel şekilde büyük bir dönüşüm yaşıyor, gelenekselin dışına çıkıyor. Peki 2019’da da devam edecek bu değişikliğe yön veren eğilimler neler?
Yapay zekâ
Teknolojinin hızla gelişimiyle birlikte dijital dönüşüm çağında iş hayatındaki alışılagelmiş düzen yeniden şekillenmeye başladı. Bulut bilişim, büyük veri, blockchain ve veri analitiği gibi önemli teknolojiler oldukça çarpıcı bir hızla ilerliyor. Yapay zekâ, hem tüm bu teknolojileri besleyerek hem de onlardan beslenerek daha önce sadece hayallerimizde canlandırabileceğimiz heyecan verici gelişmelerin tek tek gerçeğe dönüşmesini sağladı. Örneğin otonom araçlar, sürekli öğrenen chatbot’lar ve karar verme yetisine sahip robotlar gibi. Artık tek bir tuşla taleplerin yerine getirilebildiği bir dünyadan bahseder olduk. Yapay zekânın bu baş döndürücü etkisi neredeyse tüm sektörlerde büyük bir pazar potansiyelini de açığa çıkarıyor. Piyasa Araştırmaları Enstitüsü Gartner’a göre, bulut teknolojilerine yapılan yatırımların yıllık bileşik büyüme oranı 2020’ye kadar tahmini olarak ortalama yüzde 18 ile 383,5 milyar dolara ulaşacak.
Yetenek geliştirmek
Hem şirketler hem kişiler gelişen teknolojilere ve dünyanın dijitalleşmesine eğer ayak uydurabilirlerse büyük bir şans yakalayacak. Tabii burada önemli olan dediğim gibi bu duruma adapte olmak. Gelişmeleri hızlı yakalayıp öğrenme sürecini doğru yönetenler kazanır. 2019 yılında da iş dünyasından beklenen, iş gücünü bu yeni dünyaya adapte etmek, hazırlamak. Büyümek isteyen şirketler de yeni koşullara göre mevcut çalışanlarının yeteneklerini geliştirmelerine imkan sağlamalılar. Unutmamak gerekir ki ülkenin becerilerini büyük ölçüde artırmak demek ekonomik kalkınma demek.
Sosyal medyanın ortaya çıkmasıyla birlikte geleneksel pazarlama yöntemleri de değişmeye başladı. Bugün çoğumuz günlük hayatında sosyal medyada yaşayan, telefonlarını sık sık kontrol eden insanlar olduk. Bu ağlar, markaların da müşterileriyle etkileşimini kolaylaştırmasında etkili pazarlama araçları haline geldi. Şirketler, bilinirliğini artırmak ve daha fazla kişiye ulaşmak istiyor. Artık pek çok marka yeni bir ürün veya hizmeti sosyal medya aracılığıyla duyuruyor, çeşitli indirim fırsatları sunuyor. Peki sosyal medya bir pazarlama platformu olarak nasıl kullanılabilir ve artıları neler?
Girişimciler, çeşitli ölçüm araçlarıyla sosyal medyadan bir pazarlama aracı olarak nasıl yararlanabileceklerini ortaya koyabilir ve uygun kampanyalar için bu verileri kullanabilir. Twitter, Facebook, Instagram ve Youtube gibi sosyal paylaşım siteleri, markaların bilinirliğini düşük maliyetlerle artırabilecekleri yerler. Buralarda sınırlı kaynaklarla küresel bir takipçi, izleyici kitlesine ulaşabilirsiniz. Ayrıca sosyal medya kullanmak, sitenizin SEO’sunu da güçlendirir.
MÜŞTERİLERİNİZİ TANIYIP ANLAMANIZI SAĞLAR
Sosyal medya pazarlaması takipçilerinizi anlamanıza yardımcı olacaktır. Peki bu neden önemli? Çünkü müşterinizi anlarsanız, daha iyi içerik ve daha ilgi çekici paylaşımlarda bulunabilir, böylece daha fazla trafiğe sahip olabilirsiniz. Bu durum ürün stratejinizi geliştirmede de oldukça avantaj sağlar, satışlarınıza da etkisi olur. Sosyal paylaşım siteleri, potansiyel müşteri tabanınızla etkileşimi sağlamanızda oldukça etkili pazarlama araçları haline geldi. Buralarda büyük bir pazar var ve sonuçları neredeyse anında alabiliyorsunuz.
Pek çok girişimci için en önemli konuların başında tüketiciyi anlamak ve bu doğrultuda çalışmalar yapmak geliyor. Tüketicilerimiz kimler? Onlara nasıl bir hizmet sunarsak fayda sağlar, beklentilerini karşılarız? Girişimcilerin anlamaları ve uygulamaları gereken konuları beş önemli başlıkta toplayabiliriz.
Basitleştirin
Tüketiciler, kendileri için basitleştirilmiş hizmetleri seviyor. Karmaşık görünen bir yapıyı ne kadar basitleştirirseniz tüketiciyi o kadar cezbedebilirsiniz. Tüketiciler bir ürün veya hizmet hakkında kadar kolay bilgi edinebilmeyi, edindiği bu bilgilere güvenmeyi ve önündeki seçenekleri çabucak değerlendirebilmeyi istiyor. Bir marka, satın alma yolculuğundaki karar verme sürecini ne kadar basitleştirirse, tüketicinin kafa karışıklığını o ölçüde giderir. Başarılı hizmet verenlerin sırrı, bu basitleştirme eylemini kişiselleştirebilmeleridir.
Hızlı olun
Ürün geliştirmede en iyi strateji işleri basit tutmak ve hızlı hareket etmektir. Tüketici ihtiyacını mümkün olduğunca hızlı ve verimli bir şekilde karşılayabilmelisiniz. Rahatlığı sağladığınız ölçüde avantaj yakalarsınız. Artık tüketicilerine verdikleri sözleri yerine getirenlerin çok daha hızlı bir şekilde büyüdüğünü gözlemliyoruz. Zaman tasarrufu özellikle online alışverişte önemli bir rol oynuyor. Sadece işlem sırasında değil, sonrasında da tüketiciyle iletişimi kesmemeli, olası geri dönüşlere hızlı cevaplar vermelisiniz.