Yeni fikirler, yeni ekipler, yeni hayaller her zaman heyecan vericidir. Bir startup, bu üç heyecan kaynağını kendi merkezinde barındırmasıyla daha ilk aşamadan itibaren heyecan yüklüdür.
Ben de bugün bir süredir üzerine odaklandığım girişimcilik ve liderlik gibi somut konuların biraz dışına çıkıp, beni heyecanlandıran startup’lardan bahsetmek istedim.
Orwell’ci bir bakış açısıyla, tüm start-uplar heyecan veriyor ama bazıları daha çok heyecan veriyor. Özellikle de üç tanesi, insana keşke bunlardan biri benim startup’ım olsa dedirtiyor. O halde bu üç startup’a yakından bakalım ve heyecan verici yönlerini birlikte keşfedelim.
Nihayet “geleceğe dönüş”: Lilium
Uçan araba üretmek için yola çıkan, Alman girişimi Lilium ile tanışın. Saatte 300 km hızla, 300 km menzili olan bir uçan araba üretiyorlar. Bu araba elektrikle çalışıyor ve düşük düzeyde ses çıkartıyor. www.lilium.com adresinde test videolarını izleyebilirsiniz. Video, Luc Besson’un meşhur filmi Beşinci Element’ten sahneleri andırıyor. İlk uçuşunu başarıyla gerçekleştiren bu araç hava taksisi olarak kullanıldığında New York City JFK Havalimanından Manhattan’a gitmek yalnızca beş dakika sürüyor. Ücret olarak da 36 dolar ödüyorsunuz. Karadan giden bir taksiyle aynı yolu 55 dakikada alıyor ve 56 dolar ödüyorsunuz. Girişimin seri üretime geçiş tarihi henüz net değil. Tabii uçan araba trafiğinin kuralları konusunda da aynı belirsizlik var. Ancak belirsizliklerin hiçbiri heyecanlanmaya engel değil. Gerek aldığı yatırım gerekse uyandırdığı ilhamla Tesla’dan bile daha fazla nefes kesebilecek bir projeyle karşı karşıya olduğumuzu söyleyebiliriz.
İmkansız gıda: Impossible Foods
Son zamanlarda bana en çok heyecan veren ikinci startup, gıda sektörünü değiştirmek için yola çıkan Impossible Foods. Görünümü ve tadıyla normal ete çok benzeyen, orta kıvamında dediğinizde hafif kanlı gelen, vejetaryen bir hamburger üretiyorlar. Görünümü, kokusu normal hamburgerden ayırt edilemeyecek kadar otantik. Bir Silikon Vadisi girişimi olan Impossible Foods, gün geçtikçe daha çok restorana ve yemekhaneye girmeyi başarıyor. Bugüne kadar 257 milyon Amerikan Doları sermayeyi bünyelerine katmışlar. Dünyada yükselen bir trend olan vejetaryen beslenmeye sürdürebilir şekilde hizmet ediyorlar. Kaliforniya’daki fabrikalarında ayda 5,6 milyon adet hamburger üretebiliyorlar. İleride neler yapabileceklerini tahmin etmek bile heyecan veriyor. Negatif kalorili içeceklerden tutun (bir bardak içtiğinizde 400 kcal kaybediyorsunuz) kalorisiz çikolataya kadar sınırsız bir hayal dünyasına kapılar açılıyor.
Etik elmas: Diamond Foundry
Startup’ların yaşamsal alışkanlıklarımızı değiştirmenin yanında, çok önemli bir ortak özellikleri var: Katma değerli istihdam yaratıyorlar. Bu ortak özellik, sıklıkla dayanak olarak kullandığım “Ülkeyi startup’lar kurtaracak” söylemimin kaynağı olmanın yanı sıra dördüncü sanayi devrimini yakalamamız ve 10 bin dolar kapanından çıkmamız için gerekli olan katma değerli işler ve istihdamın da anahtarı niteliğinde.
Startup’ların ülkeyi kurtarması güzel bir öngörü fakat bu öngörünün gerçekleşmesi için hepimizin yapması gereken şeyler var.
Türkiye’de senede 7.800 kadar bilgisayar mühendisi mezun ediyoruz. Bu sayı, 80 milyonluk bir ülke ölçeğinde az ve yılda 50 bine yükselmeli.
193 tane üniversite daha açacak halimiz olmadığından, bazı yeni yolları zorlamamamız gerekiyor. Bilgisayar mühendisleri de zamanla uzmanlaşıyor. Son denelerde birbirinden farklı şirketlerde 100’den fazla bilgisayar mühendisiyle çalışan biri olarak bu uzmanlaşmayı doğrulayabilirim. Dolayısıyla daha kısa programlardan, belki sadece bir konuya odaklanmış ve bu konunun eğitimini almış mezunlar vermemiz gerekiyor. Android ya da IOS kodlama, sadece UX/UI ya da sadece sistem uzmanları gibi mesleklerle.
Başarı, bir sporcu için performans artışını, bir şirket için yükselen kâr ve büyümeyi, bir öğrenci için düşük not ortalamasını ifade edebilir. Bir sanatçı ya da bir düşünür içinse başarıyı ifade etmek bir hayli zordur çünkü bu kimliklerin odağında ağırlıklı olarak maddi değil, manevi tatminler bulunur.
Peki girişimci için başarı nedir? Bir girişimci ne zaman başarılı olarak değerlendirebilir? Bu soruları 10 farklı girişimciye sorarsanız, alacağınız 10 farklı yanıt olacaktır. Büyümek, kâr etmek, yüksek performans göstermek, başkalarının övgüsünü almak, istihdam yaratmak, entelektüel gelişim göstermek, dünyayı değiştirmek akla gelebilecek yanıtların bazıları ya da tamamıdır. Hepsi de doğru olabilir.
Yanıtların bu kadar farklı olmasının sebebi girişimcilerin ortak bir noktaya sahip olmasıdır: özgürlük. Girişimciliği hem ülkemizde hem de dünyada cazip kılan ana nedenlerden biri de budur.
Başarı her ne kadar değişik tanımlansa da başarıya giden yolda tüm girişimcilerin ortak noktaları olduğunu düşünüyorum:
Başarıya odaklanmak en büyük ortak nokta ve bu işin olmazsa olmazıdır. Aynı anda beş değişik konuyla uğraşabilirsiniz ama odak noktanızın başarı olması gerekiyor. Unutmayın, başarının ne olduğuna siz karar veriyorsunuz. Başarıya odaklanmak bir adaleyi geliştirmek gibidir – sürekli olarak güçlendirmeniz gerekir.
İkinci bir etken de kiminle zaman geçirdiğinizdir. Aileniz ve arkadaşlarınızı kast etmiyorum. Onlar genelde hayatınızın sabit birer parçasıdır. Fakat genel olarak kimlerle zaman geçirdiğiniz çok önemli. Başarılı girişimciler kendilerine ilham veren insanlarla zaman geçirir, yeni dünyalar tanır ve asla doymayan bir merak duygusuna sahip olur. Biri çağırdı diye yanına gitmez, kiminle zaman geçireceğine kendisi karar verir.
Tarafınızı seçin. Kutuplaşmaktan çekinmeyin. Siz bir girişimcisiniz, siyasetçi değil. Tartışmadan, soru sormaktan asla vazgeçmeyin. Fikirlerinizin arkasında durun ve asla bulunduğunuz ortama göre fikrinizi esnetmeyin. Bir sektörü değiştirmek için yola çıktıysanız, bir işi rakiplerden daha iyi yaptığınızı düşünüyorsanız, bunu inanıyorsanız, bunu dile getirmekten de korkmayın.
Kendi ruh sağlınıza hakim olun. İyiye inanın, nefret etmeyin, kin tutmayın, mümkünse kıskanmayın. Kıskançlığın etkisi altında attığınız adımlar size hem zaman hem de dostluk kaybettirir. Biri size kötü davranırsa, sizi dolandırırsa yapmanız gereken intikam peşinde koşmak değil, o insanı yaşamınızdan çıkarmaktır. Zira bir girişimcinin intikama ayıracak bir dakikası bile yoktur.
Eğitim konusu, girişimciliğe kıyasla daha popüler. Herkes eğitime dair bir şeyler söyleyebiliyor fakat girişimcilik için aynı şeyi söyleyemiyoruz.
Yolun hâlâ başındayız
Kuşkusuz bunun bir nedeni, girişimciliğin ülkemizde görece daha yeni bir konu olması. Çok değil, yalnızca 10 yıl önce girişimciler kartvizitlerinde “Yönetici Ortak” gibi bankacılıktan veya danışmanlık şirketlerinden esinlendikleri unvanlar kullanıyorlardı. Teknoloji veya dijital girişimcilerin dünyadaki başarılarıyla beraber girişimcilik ülkemizde de gençlerin ilgi alanına girmeye başladı. Ancak ne kadar yol almış görünürsek görünelim yolun daha başlarında olduğumuzu da kabul etmeliyiz.
Katma değerli ürün üreten bir ülke olabiliriz
Girişimciliğin ülkeye en önemli faydalarından biri istihdam. Örneğin ABD’de son 10 senede faaliyete geçirilen iş yerlerinin tamamı son 15 yılda kurulan girişimler tarafından oluşturulmuş. Girişimciliğin ikinci önemli faydası ise yeni girişimlerin genelde teknolojiyle ilgili olmaları. Teknoloji bizi doğal olarak katma değerli ürünler ve servisler üreten ve satan bir ülke haline getirebilir.
Girişimciliğin elbette girişimciye olan faydasını da es geçemeyiz. Girişimci olmak bağımsız olmakla eş anlamlı. Başarılı olursanız, paranızı veya şirketinizin gücünü istediğiniz alana yöneltebilirsiniz. Koç, Sabancı ya da Özyeğin gibi büyük şirketler bu alanda önemli örnekler. Her biri bir girişimci ve iş fikriyle başlayan bu gruplar ülkemize yalnızca şirketler değil, üniversiteler, okullar ve hastanelerin yanı sıra pek çok güzel katkı yaptılar.
İleride girişimci olmak isteyen genç sayısı artmalı
80 milyonluk ülkemizden yılda yalnızca 5 bin bilgisayar mühendisi çıkartabiliyorsak ve bunların bir bölümü de yurtdışında çalışmaya başlıyorsa, uçmamıza daha bir hayli zaman var demektir.
Eğer uçmayı hayal ediyorsak, hayallerin gerçekliğe dönüşeceği noktalarda dikkate almamız gereken önermelerin sayısı çoğaltılabilir.
Günümüzde ülkemizde 2 bin teknoloji start-up’ı olduğu tahmin ediliyor. Bu sayılar 10 binleri bulmadan daha yükseklere uçmak bize büyük hayal olarak kalacak.
İstanbul’u en azından doğumuzda yer alan ülkelerdeki girişimciler için bir cazibe merkezi haline getiremediğimiz takdirde Batı’dakilerin telefonlarımıza bile çıkmadığına tanık olacağız. Girişimcilerin öğrenmek ve başarmak için geldiği bir yer olamazsak, bırakın uçmayı, düşmemeye çalışmak bile bizim için tek hedef olacak.
Tüm bu önermeler için çok geç kaldığımızı düşünenlere de inanmıyorum. Hatta geç kaldığımıza yönelik görüşlerin artık iyiden iyiye birer bahane olarak kullanıldığını dahi düşünmeye başladım. Özellikle de karşımızda dünyanın en hızlı büyüyen ekonomisi olan Çin örneği dururken: 1981’de Çin’de doktora öğrencisi sayısı 81’di. Bugün 300 bin. Türkiye’de bunun gibi artışlar görmezsek, hiçbir zaman uçuşa geçemeyeceğiz.
Peki nereden başlamalı? İlk olarak, dünyada halihazırda öncelikli olarak ele alınan, üzerine tartışılan ve yaratıcılık yöneltilen konulardan birini sahiplenip, o konuya dair bir çekim merkezi oluşturmamız gerekiyor. Bu ister “Blockchain Boğazı” olsun, ister “Sanal Gerçeklik Vadisi”.
Konuları sahiplendikçe, akademi ve girişimcilerin sahiplenilen konulara odaklanmaları sağlandıkça uçmaktan söz etmeye başlayabiliriz.
Başlayabileceğimiz bir diğer alan da “sanatı” geliştirmek. Zira sanatın gelişmediği yerde girişimcilik de gelişemez.
Bugünkü girişimcilere baktığımızda çoğunun bir şekilde dünya ile bağlantısını kurmuş kişiler olduğunu görüyoruz. İlham veren rol modelleri görmek ve risk almak, girişimcilik için en önemli unsurların başında geliyor. Bununla birlikte, Türkiye’deki mevcut yapı halihazırda girişimci olmaya karar vermiş kişilere yönelik hızlandırma programlarından ve sonrasındaki desteklerden oluşuyor.
Girişimcilik kültürünü geliştirmek için altyapı oluşturmanız, buna temelden başlamanız gerekir. Burada en doğru başlangıç noktası da üniversitelerdir. Nüfusun yüzde 50’sinin genç olduğu ülkemizin, girişimcilik ile yaratabileceği ivmeye inanarak 2014’te, sadece Türkiye’de değil dünyada da bir ilk olan Türkiye Girişimcilik Vakfı’nı (GİRVAK) kurduk. Türkiye’nin üreten ve değer yaratan ülke olma yolundaki dönüşümünü girişimcilik ile hızlandırma vizyonu ile kurulan GİRVAK, Türkiye’de girişimcilik kültürünü oluşturma ve yaygınlaştırma misyonu ile çalışıyor. GİRVAK çatısı altında yapılan çalışmalar çok geniş bir mütevelli heyeti ve sponsorlar tarafından destekleniyor.
GİRVAK’ta girişimcilik potansiyeli olan gençlerin kendi yollarından giderek iz bırakmasına destek olmak için Fellow Programı’nı hayata geçirdik. Programın ana amacı girişimci genç liderleri desteklemek olduğu için fikre değil insana yatırım yapıyoruz. Fellow Programı’na katılacak gençleri yenilikçi ve bilimsel bir seçim süreciyle belirliyoruz. Network, Rol Model, Burs, Girişim Elçileri ve Giveback olmak üzere altı adımdan oluşan seçim süreci, adayların motivasyonunu ve girişimcilik potansiyelini ölçen özel kişilik testlerinden ve seçim komitesiyle yapılacak online ve yüz yüze mülakatlardan oluşuyor.
Fellow Programı dördüncü yılında rekora imza attı ve toplam 94 bin başvuru aldı. Başvuruların uzun süren eleme süreçleri ve mülakatlar ile değerlendirilmesinin ardından bu yıl aramıza 42 öğrenci daha katıldı. Böylece dördüncü yılımızda toplam 80 Fellow’la yolumuzda emin adımlarla ilerliyoruz. Öte yandan Fellow Programı’ndan 96 Alumni’yi de mezun ettik.
Üç sene önce Bitcoin’in ne olduğunu bilmeyenler bugün Bitcoin uzmanı. Bu muhteşem gelişme, 17. yüzyılda “Lale Çılgınlığı” diye adlandırılan, ilk spekülatif balonu ve “Dot Com balonu” olarak tanımlanan, 1999-2000 yıllarında start-up’lardaki değer artışının gündeme oturduğu dönemi hatırlatıyor. Bitcoin fenomeninin bu örneklerden farkı çok daha hızlı gelişmesi.Bitcoin ve diğer kripto para birimlerini yıllar içinde alıp sattım. Kripto para birimlerinin arkasındaki Blockchain teknolojisi ise beni en çok heyecanlandıran gelişmelerin başında geliyor.
Edindiğim bilgi ve deneyimler ışığında kripto para birimlerinin ve Blockchain’in geleceğine inanıyorum.Bu gelecek tanımında kripto para birimleri, verimliliği artıran araçlar olarak yer alacak. Komisyonsuz, anında ve anonim kripto para gönderimi ile gün gelecek, kripto paralar bugünün bankalarını birer dinozor haline getirecek. Bunların henüz öngörü olmasının sebebi işlem yapan insan sayısının az ve işlem zorluklarınınsa fazla olması. 1994’te internetten ürün ısmarlarken bağlantınız yavaştı, ödeme sistemleri gelişmemişti ve ürün size haftalar sonra ulaşıyordu. Fakat bir gün her şeyi internetten alacağınızı öngörebiliyordunuz. Kripto paralar da günümüzde bu durumda.
Balon emareleri: EfsanelerKripto paraların en şöhretlisi Bitcoin’in bir balon olduğuna dair göstergeler mevcut. Örneğin Venezuela Cumhurbaşkanı Maduro, ülkesinin bir kripto para (Petro) çıkartacağını duyurdu. Venezuela’nın durumunu takip edenler, bunun bir çaresizlik emaresinden ibaret olduğunu bilirler. Sosyal medyada hızla yayılan yeni şehir efsaneleri de balon emarelerine örnek niteliğinde. “2010’da bir kişi 10 bin Bitcoin karşılığında iki pizza almış, o Bitcoin’leri harcamasa değerleri bugün yüzlerce milyon dolar olurmuş” gibi fantastik hikayeler halihazırda dolaşımda.
Oysa Bitcoin’in tarihindeki en düşük değer 0.08 ABD doları olmuş. Hikayedeki iki pizzanın fiyatı en fazla 800 ABD doları olabilir. Bu da bu hikâyenin uydurma olduğunu gösteriyor. Kulaklarınızı bu gibi hikayelere kapatın. Bitcoin’in satış hacminin arttığı ülkelere baktığımızda, ilk beşte Çin, Nijerya, Kolombiya, Venezuela ve Peru’yu görüyoruz. Türkiye altıncı sırada. Herkes buradan yola çıkarak bu dağılımın güven verici yönünü sorgulayabilir.Net bir balon göstergesi de Bitcoin’in ödeme aracı olma vaadinde gizli. Bitcoin’in toplam değeri bu yazının yazıldığı tarih itibarıyla 230 milyar dolar civarında. Elbette bugün, dünyada Bitcoin ile toplam 230 milyar dolarlık bir mal alım satımı yapılmıyor.
Ödeme aracı olan bir kripto paranın toplam değeri, onunla yapılan ödeme hacminin 100 katı ise bazı şeyleri sorgulamalıyız. Esasında Bitcoin’in değerinin artmasının tek sebebi “bir başkasının onun için sizden daha fazla para ödeyeceğine” inanmanız. Bu inanç temeline dayanan fenomenlerin ismi de tarih boyunca “balon” olmuştur. Her dönemin, her ülkede bir temsilcisi vardır. “Bankerler” döneminde Banker Kastelli herkesin bildiği bir isimdi. Mutlaka kripto para dönemi için de bir “Kripto Kastelli” çıkacaktır. Bu tarz sembolik isimler henüz ortaya çıkmadığından, bu gidişatın bir süre daha devam edeceğini düşünebiliriz.
Balon emareleri kripto geleceğe inanmaya engel değil Bitcoin yatırımcıları “balon” nitelemesine biraz kızıyor.
Bitcoin’in bir balonun içinde olduğunu düşünmek, kripto paraların geleceğine inanmamın önünde bir engel değil. Hatta dünyayı değiştirmeye aday bir olayın geçmesi gereken yol, balon yoluyla yükselen bilinirlik de olabilir.
Önümüzdeyse yanıtlarını bulmamız gereken birçok soru uzanıyor: o Kripto para regülasyonu gelecek mi? (Yapacakları kesin) o Ne zaman Bitcoin fonları alabiliriz? o Bitcoin’in faizi olacak mı? o Bitcoin kazançları nasıl vergilendirilecek? (Düzenleme geleceği kesin)
Üç sene önce Bitcoin’in ne olduğunu bilmeyenler bugün Bitcoin uzmanı. Bu muhteşem gelişme, 17. yüzyılda “Lale Çılgınlığı” diye adlandırılan, ilk spekülatif balonu ve “Dot Com balonu” olarak tanımlanan, 1999-2000 yıllarında start-up’lardaki değer artışının gündeme oturduğu dönemi hatırlatıyor. Bitcoin fenomeninin bu örneklerden farkı çok daha hızlı gelişmesi.
Bitcoin ve diğer kripto para birimlerini yıllar içinde alıp sattım. Kripto para birimlerinin arkasındaki Blockchain teknolojisi ise beni en çok heyecanlandıran gelişmelerin başında geliyor. Edindiğim bilgi ve deneyimler ışığında kripto para birimlerinin ve Blockchain’in geleceğine inanıyorum.
Bu gelecek tanımında kripto para birimleri, verimliliği artıran araçlar olarak yer alacak. Komisyonsuz, anında ve anonim kripto para gönderimi ile gün gelecek, kripto paralar bugünün bankalarını birer dinozor haline getirecek. Bunların henüz öngörü olmasının sebebi işlem yapan insan sayısının az ve işlem zorluklarınınsa fazla olması. 1994’te internetten ürün ısmarlarken bağlantınız yavaştı, ödeme sistemleri gelişmemişti ve ürün size haftalar sonra ulaşıyordu. Fakat bir gün her şeyi internetten alacağınızı öngörebiliyordunuz. Kripto paralar da günümüzde bu durumda.
Balon emareleri: Efsaneler