Sibel Arna

'Abi baretim kaybolmasın maaşımdan keserler'

16 Mayıs 2014
Kaza değil oğlum Soma’da yaşananlar asla bir kaza değil…

Kulağımda hiç durmadan yankılanan dört cümle…

“Abi baretim kaybolmasın maaşımdan keserler”

“Abi Mahmut çıkmadı, Mahmut çıkmadı! Beni bırakın bekarım onu alın abi. Onun karısı hamile…”

“Abi, kurban olayım elleme, altım ıslak”

Yazının Devamını Oku

Türkiye’de tasarımcı olmanın 10 yolu

12 Ocak 2014
25 yıldır tasarımcılık yapıyor, 10 yıldır kendi markasını Türkiye’de ve dünyada 150 noktada satıyor.

“Türkiye’den marka da tasarımcı da çıkmaz” diyenlerin karşısında dimdik duran üç beş örnekten biri. Bakın Özlem Süer kariyer yolculuğunun en önemli noktalarını nasıl anlatıyor

1-SEKTÖRÜ ÖNEMSE
Ben hem alaylı hem mektepliyim. Sektörün yetiştirdiği bir tasarımcıyım. Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Tekstil Bölümü’nde okurken 20 yaşında bir desinatörlük bürosunda işe başladım. Vakko’ya eşarp, Kom’a mayo deseni tasarlıyordum. O gün bugündür, hayatımı sadece modadan para kazanarak devam ettiriyorum. Başka hiçbir iş yapmadım. ‘Headhunter’lar bunu çok önemsiyor. İkinci okulum sektör oldu. İplikten dokumaya, dokumadan trikoya, konfeksiyona sektörde öğrendim.
2- SEKTÖR DUAYENLERİNİN ÇIRAĞI OL
İşin mutfağında çok değerli ustalarla çok ciddi mesailer paylaştım. İyi bir moda tasarımcısı olmak sadece bir moda tasarımcısının asistanı olmakla olmaz, bir modelistin, bir makinecinin yeri geldiğinde bir imalatçının çırağı olmalısın.
3-MALİYET HESABINI BİL
iş hayatımın en önemli deneyimi bir soruydu: Patronum bir tişört göstererek “Bu nedir” diye sordu. Ben üzerindeki deseni, modeli anlatırken sözümü kesip. “Hayır bu paradır, iyi bir tasarımcı olmak istiyorsan maliyetini bil” dedi. Bugün bir ürüne baktığımda ne kadara üretilir hikâyesini çok iyi okurum. Hangi ipliktir, pamuksa nerde yetişir, kaç metre kumaş yer hemen hesaplarım. Ben kendi marka deneyimimden önce sektörde 15 yıl bu kadar yoğun çalışmasaydım başarılı olamazdım. Bugün kâğıdı kalemi eline alan herkes tasarımcıyım diyor ama tasarım işin hammaddesinden başlar, ipliğine, kumaşına, maliyetine, sonra siluetine dönüşür.

Yazının Devamını Oku

8 maddede Tory Burch başarısının sırrı

1 Aralık 2013
Kimine göre sosyetik tasarımcı kimine göre bir pazarlama dâhisi...

Dünyadaki mağaza sayısını her geçen gün katlayan Tory Burch, Türkiye’deki ilk konsept mağazasını Zorlu Center’da açtı. Ve hafta içinde İstanbul’daydı. Başarısının sırlarını kendisinden dinledik

‘İyi hissettir’ fikrine odaklan

Kadınların giydiklerinde harika hissedecekleri kıyafetler tasarlamak üzerine yoğunlaşıyoruz. Harika hissederseniz, harika görünürsünüz.
Tarihte kimler harika görünüyordu diye sık sık düşünüyorum. O kadar çok var ki! Tomboy modasının öncüsü Katherine Hepburn’dür. Marisa Berenson’ın modadan hiç korkmayan ve risk almayı seven tavrına hayranım. Renklere olan hayranlığı ve kendine özel bir tarzı olmasından dolayı Talitha Getty’i de çok beğeniyorum. Bu kadınlar beni motive ediyor.

Anneni, babanı örnek al

En büyük ilham kaynağım annem ve babam. Babam Buddy inanılmaz yaratıcı biriydi, kendi kıyafetlerini tasarlardı. Kendi smokinini bile! Annem her kıyafeti kendi stiline uyarlar ve fazla çaba harcamadan çok şık görünürdü. Yani işin şifresini çözmüştü. Amerika’da her beş kadından birinin giydiği o çok ünlü babetlerime de bu yüzden annemin adını verdim: Reva!

Oprah’ın gözüne gir!

Öncelikle bir imaj kitapçığı oluşturdum. Ardından fikirlerimi koleksiyonlara çevirebilmek üzere yardım alabileceğim insanları işe aldım.

Yazının Devamını Oku

Yüzen Disneyland’a bindik

28 Temmuz 2013
Disney Cruise Line gemilerinden Disney Magic geçen cumartesi 24 saatliğine Kuşadası’na uğradı.

Oğlum Rüzgar’la birlikte gemiye bindik ve altı saatlik müthiş bir Disney deneyimi yaşadık. İşte gemide olan bitenler….

Disney Cruise Line gemileri yaş gruplarına göre özelleştirilmiş alanlarda üç aylık bebeklerden 17 yaşındaki ergenlere kadar çok geniş bir yelpazeye hayal gücünü tetikleyecek, ilham verici bir tatil sunuyor. Gemi 2 bin 700 yolcu kapasiteli. Toplam personel sayısı 1000. Bu 1000 kişinin altısı Türk.
Çocuklar çok kapsamlı ve eğlence dolu etkinlik alanlarının tadını çıkarırken, anne-babalar dilediklerinde çocukları veya onları emanet ettikleri mürettebatla ücretsiz telsiz telefonlar aracılığıyla iletişime geçiyorlar. İçleri rahat eden ebeveynler SPA ve masaj salonlarında rahatlıyor, birbirinden şık restoranlarda yemek yiyor, yetişkin havuzunda serinleyip, canlı dans gösterileri, spor müsabakaları, kabareler ve dans aktiviteleriyle tatilin keyfini sürebiliyor. Dileyen diş bile beyazlatıyor.
Disney Magic’in Kuşadası’nın da dahil olduğu 12 gecelik Akdeniz turunda konukları, Doğu Akdeniz’de en geniş Roma kalıntıları koleksiyonuna sahip Efes antik kentine de götürdüler. İsteyenler Efes’i gezip daha sonra kendi eğlence biçimlerine göre ayrı gruplara bölünüp Şirince kasabasında birbirinden ilginç yerel ürünlerin sergilendiği pazarları keşfettiler. Çocuklarsa Disney Cruise Line gençlik danışmanlarının gözetiminde Türk usulü boncuklu bilezik yapımı etkinliğine katıldılar.
Lobinin ortasında yer alan soğuk döküm bronz ‘Helmsman Mickey’ heykelin sürekli gülümsüyor ve önünden geçen ziyaretçilere göz kulak oluyor. İlk günden beri geminin avlusunda yer alan ünlü heykel, yapılan yenilikler sonucunda altın rengi tonları daha da parıldayacak.

Rüzgar, gözüne fener tutulmuş tavşana döndü

Yazının Devamını Oku

Gezi anneleri anlatıyor

15 Haziran 2013
Biz anneler 15 gündür sürekli maske, baret ve deniz gözlükleriyle evden çıkınca çocuklar bizim süper kahraman olup dünyayı kurtardığımızı düşünmeye başladı.

'Büyüdüğünde nefes almak için o yeşile muhtaç çocuğum’ dediler ve direnmeye başladılar. Direnişçi annelerden bahsediyorum. Hayatlarında çocuklarını en ihmal ettikleri günleri yaşıyorlar.
Ben de onlardan biriyim. İki haftadır eve biraz soluklanmak, oğlumu azıcık öpüp koklamak için girip hemen çıkıyorum. Rüzgar, über siber bir uğraş içinde olduğumu hatta dünyayı kurtardığımı düşünüyor. Salı günü kapıdan çıkarken aynen bu kelimeyi kullandı: “Anne yine mi dünyayı kurtarmaya gidiyorsun?”
“Dünyayı değil, senin geleceğini kurtarmaya çalışıyoruz” dedim, ikna olmadı. Olmasın varsın, hem haksız da sayılmaz, bundan sonra dünyanın daha güzel bir yer olacağı açık.
Bu hafta köşenin geri kalanını ilk günden beri Gezi Parkı’nda durmadan toslaştığım, birlikte gaz yiyip, birlikte simit dağıttığım anne arkadaşlarıma ayırdım. Bakın onlar için Gezi ne anlama geliyor:

Elif Doğan (www.blogcuanne.com): Bence Gezi Direnişi dayatmaya karşı durmak demek. İnsanların yaşam tarzlarına getirilmeye çalışılan kısıtlamalara “artık yeter” demek. Olaylar ilk başladığında bana “iki çocuk annesisin orada ne işin var?” diyorlardı. Oysa ben orada tam da bu yüzden bulunuyordum. Üstelik kendi çocuklarım için de değil bu ülkenin bütün çocukları için Gezi’deyim.

İrem Erdilek (www.SlingoMOM.com): İkinci çocuğunu 14 gün önce dünyaya getirmiş bir anne olarak Gezi Direnişi benim için hak ve özgürlüklerimizi kısıtlamaya çalışan zihniyete bir başkaldırı aslında. Çocuklarımın daha demokratik ve özgür bir ortamda büyüyüp fikirlerini korkmadan savunabilecekleri bir ülkede yaşamalarını istiyorum.

Aylin Çalışkan (Halkla İlişkiler Uzmanı): Gezi Direnişi bugün benim için ne ifade ediyorsa, yarın da kızım için aynı şeyi ifade edecek. Biz Gezi direnişi sayesinde öğrendik ağlarken gülebilmeyi.

Çağla Şikel (Manken, Sunucu):

Yazının Devamını Oku

Anne biber gazından kim kurtulabilir?

8 Haziran 2013
Hiçbir şey gizlemiyorum oğlumdan. Eylemlerin başladığı ilk günden beri Halk TV izliyor.

Hani bize provokatör diyorlar ya, itiraf ediyorum en büyük provokasyonu neredeyse 4 yaşına girecek oğluma yapıyorum. Çünkü anlamasa da Gezi Direnişi’nin bambaşka bir şey, masal gibi bir şey olduğunu, gençliğinde özgür bir Türkiye’de yaşarsa o Türkiye’nin temellerinin bugün atıldığını hissetsin istiyorum. Hiçbir şey kalmasa bile aklında, oyun niyetine balkona çıkıp çaldığı tencere, tava ve cezvelerin çınlaması kalır belki.
Herkes gibi yediğim ilk gaz en kötüsüydü. Yanımda eski kocam vardı. Gezi, Fenerbahçeli ile Beşiktaşlı’yı, arabeskçiler ile operacıları, BDP’liler ile ulusalcıları, Bağcılar çocuğu ile Bebek çocuğunu birleştirdiği gibi bizi de birleştirdi. Deniz gözlüklerimizi takıp oğlumuz için Gezi’ye birlikte yürüdük. Çünkü Rüzgar büyüdüğünde ona “Oğlum biz de direndik” diyebilmeliydik. O gün eve döndüğümde karar verdim 3 buçuk yaşındaki çocuğumdan hiçbir şey gizlememeye. Açtım Halk TV’yi başladım anlatmaya. Polisin halka biber gazı attığını söylediğimde ilk sorusu “Anne hani polisler iyiydi?” oldu. Yutkundum, dilim döndüğünce emir aldıklarını açıklamaya çalıştım. Meseleyi kavradığı noktada neden Atatürk’ün Başbakan’a ceza vermediğini sordu. Atatürk’ün öldüğünü anlattım. Fakat ilginçtir ertesi sabah uyandığındaki ilk sorusu: “Anne ben ne zaman Atatürk olacağım?” oldu.
Günlerdir Rüzgar’ı günde bir saat ya görüyorum ya görmüyorum. Çünkü son günlerde bir tek Gezi’deki yüreklerin çekim gücüne direnemiyorum. Onların yanında, yamacında, kol kola olmak birlikte zıplamak istiyorum. Çantamı oğlumla birlikte hazırlıyoruz, gözlüğü, maskeleri, ilaçlı suları itinayla yerleştiriyor. Ama tabii ki tam çıkmaya yakın “Ben de geleceğim” diye tutturuyor… Haydaaa, baştan başlıyorum biber gazının etkilerini anlatmaya. Maskeye, gözlüğe rağmen gözümün ne çok yandığını açıklamaya. Gaz bombasını yediğim anda çekilen gözü yaşlı fotoğrafımı gösteriyorum inansın diye. Diyalog şöyle ilerliyor:
Rüzgar: Anne ama biber gazından kim kurtulabilir acaba?
Ben: Kimse...
Rüzgar: Niye kimse kurtulamaz?
Ben: Çünkü her halükârda yanar gözlerin.

Yazının Devamını Oku

Masal gibi bir şey

5 Haziran 2013
Perşembe sabah saatlerinde Gezi Parkı’nda içeriye girdiğimde gerçekten bir avuç insandık.

Polis gün ağarırken parka girmiş, uyuyan insanların üzerine biber gazı bombası atmış, çadırları yağmalamıştı. Dağılan kalabalıktan sabaha 100 kişi ya kalmış ya kalmamıştı. 

Bu yüzden bu konuyla ilgili ilk tweet’im şu oldu: “Gezi Parkı’nda bir avuç insan var. O kadar haşere, o kadar zavallı gözüküyoruz ki, bunların bir biber gazı sıkımlık canı var demeleri çok doğal, GELİN!

Öğlene doğru kalabalıklaştı, “geziyegeziyekazanacağız” hashtag’i o sıra çıktı. Bir forum toplandı, bundan sonra nasıl ilerleyeceğimiz konuşuldu. En büyük ve en ivme kazandırıcı destek İstanbul Barosu’ndan geldi. Avukatlar bizimleydi ve bu yıkımın hiçbir hukuki dayanağı olmadığını açıklamıştı daha ne olsun?
Aslında oradaki herkes taa en başından beri biliyordu bunun sadece Gezi Parkı yıkımına direniş olmadığını. Daha o gün en çok söylenen ve en çok yazılan cümleydi: “Belki bir parkı kazanmakla başlar her şey..”

Yazının Devamını Oku

3 derste yüzmeyi öğrendik

1 Haziran 2013
Gerçekten oldu bu iş.

Bu yaz ne simide gerek var ne de sürekli patlayan kolluklara...

Her konuda olduğu gibi bu konuda da soğukkanlı olmak gerekiyor. Ben demiyorum ki atın, o debelenerek kendini kurtarır ama yine de sakin olmak en önemli şey. Yoksa benim gibi ders sırasında havuzdan kovulursunuz.
En iyisi baştan alayım. Daha geçen sene karar verdim, yaz yaklaşırken Rüzgar’ı bir yüzme kursuna yazdıracaktım. Sürekli patlayan, teki kaybolan kolluklardan, her şeyden çok yer kaplayan simitlerden kurtulacaktım. En önemlisi “Ya kolluğu olmadığını unutur, havuza atlar boğulursa” endişesi bitecek, Rüzgar havuz kenarında yürürken kalp krizi eşiklerinde dolanmayacaktım.  
Araştırmalarım sonucunda İngiltere’nin en büyük bebek yüzme okullarından biri olan Aquababies’in İstanbul’un farklı noktalarında 0-3.5 yaş bebek ve çocuklara ders verdiğini öğrendim. Temel amacı bebeklere suyun içinde güvende olmalarını öğretmek olan Aquababies programı 0-12 aylık bebeklerle 13 ay-3.5 yaş arasında çocuklar için farklı programlar sunuyor. Rüzgar 3.75 olmasına rağmen kabul ettiler.

SAKİN OLUN
Aslında beden eğitimi öğretmeni olan, yaklaşık 15 yıldır yüzme eğitimi veren Erengül Özbuğtu ile üç hafta önce buluştuk ilk kez. Gelirken yanımıza almamızı istediği bone ve slip mayoyu alıp gittik. Rüzgar inanılmaz heyecanlıydı. Söylediğimden beri yani bir haftadır her sabah uyanınca “Anne yüzme kursuna bugün mü gideceğiz?” deyip duruyordu.  Havuza da öğretmenine de alışması hiç zor olmadı. İlk iki ders mayosunun içine yerleştirilen bir sünger sayesinde su üstünde durdu. Eğer bacaklarını hızlı hareket ettirmezse batıyor ve su yutuyordu. İlk ders o su yuttukça ben çığlık attığım için dersten dışarı çıkarıldım. Çünkü kendim korktuğum yetmiyormuş gibi Rüzgar’ın da paniklemesine yol açıyordum. Oysa Erengül öğretmen çok rahattı, “Afiyet olsun” deyip geçiyordu. İkinci ders bağırmayacağıma söz verdim, bağırmadım ama arada sırada elimdeki havluyu ısırdım. Üçüncü ders daha beteri oldu, benim cevval oğlum poposundaki süngeri çıkardı. Ve su üstünde durdu. Ara sıra ‘guluk guluk’ diye suya batıyor, bir miktar havuz suyunu afiyetle mideye indiriyor ama tekrar su üstüne çıkmayı başarıyordu. O her gulukladığında ben oturmakta olduğum şezlongu yumrukluyordum.
Dersin sonunda Erengül öğretmen yapılması gerekeni anlattı: “Artık Rüzgar’a simit ya da kolluk takarsanız bozuşuruz. O, su üstünde durmayı başardı, her durumda kendini kurtarır. Tabii ki yanında durun ama onu kollarını ve bacaklarını hareket ettirmeye teşvik edin. ‘Rüzgar beni yakalayamaz ki’ oyununu havuzda oynayın mesela. Oyuncağı uzağa atın birlikte yakalayın. Eğlencenin tadını çıkarın.”

Yazının Devamını Oku