Paylaş
Fırında, tavada, haşlanmış, kızarmış, soslu, sossuz, sade, baharatlı hiç fark etmez, her türlüsünü severim. "Çiğ yesek nasıl olur?" diye denemişliğim bile var. (Merak edenlere cevap, pek olmadı...)
Geçtiğimiz hafta öğrendim ki benim patatese duyduğum bu "sadece onu yiyerek yaşayabilirim" güveni temelsiz değilmiş meğer. Hatta tek bir şey yiyerek yaşamak zorunda kalsak, patates ilk tercihimiz olmalıymış. Hatta ve hatta dünyada bunu yapmış birileri bile varmış. Bunu Popular Science'ta okuduğum bir makaleye dayanarak söylüyorum.
Okurken dinleyebilmeniz için bu kez yukarı koydum şarkıyı...
Hikaye şu: Andrew Taylor isimli bir Avustralyalı 2016 yılında yiyeceklerle olan sağlıksız duygusal ilişkisini sonlandırıp, hayatta zevk alacak başka şeyler de olduğunu kendine kanıtlamak için bir deneye başlıyor. Deney kapsamında kahvaltı, öğle yemeği ve akşam yemeğinde sadece beyaz ve tatlı patates yiyor. Bu patatesler zaman zaman soya sütü, domates sosu, tuz ya da baharatlarla desteklense de temelde yediği şey hep patates. Bir de B12 vitamin takviyesi alıyor. Bu bir yıllık süre içinde Taylor dört kez kan testi yaptırıyor. Sonuçların hepsinde iyi çıktığını, hatta kilo verdiğini söylüyor.
Bunu daha sonra bir diyet programına hatta kendisi gibi depresyondan kurtulmak isteyenlerin katıldığı bir iyi hissetme programına dönüştürmüş. Kişisel koçluk yapıyor, dünyayı dolaşıp konferanslar filan veriyor. Merak edenler için Sput Fit diye bir internet sitesi de var. O sitede yazılanlara göre 55 kilo vermiş bu süre içinde. Yine aynı siteden aldığım öncesi/sonrası fotoğraflarını da buraya ekleyeyim...
Peki bu çok sağlıklı bir şey mi? Aslında değil. Ancak kıtlık, yokluk vb. durumlarda hayatımızı sürdürmek durumunda kalırsak patates çok iyi bir kaynak olabilir.
Nitekim tarihte de bunun örnekleri var. Örneğin 1800'lerin başında İrlandalıların üçte birinin tükettikleri kaloriler patateslerden geliyormuş. Popular Science'a konuşan Boston Üniversitesi Klinik Beslenme Profesörü Joan Salge Blake, "Paranızı ve tansiyonunuzu düşünüyorsanız, fırında patatesten iyi bir yiyecek bulamazsınız diyor.
Çünkü canlılığımızı sürdürmek için 9'unu yiyeceklerden aldığımız 20 amino aside ihtiyacımız varmış ve beyaz patates bu 9'un tamamını içeriyormuş. Yani sadece beyaz patates yiyerek protein sentezleme, ölen hücrelerimizin yerine yenisini koyma, hastalıklarla savaşma gibi yaşamsal faaliyetlerimizi sürdürebilirmişiz.
Ancak beyaz patateslerde eksik olan bir şey varmış: Vitaminler ve mineraller. Burada da devreye tatlı patatesler giriyormuş. Beyaz patateslerden ayrı bir aileden gelen tatlı patatesler A, E ve C vitamini açısından zengin olduğu için "denizci hastalığı" olarak da bilinen iskorbüt vb. vitamin eksikliği kaynaklı bozuklukların önüne geçilebiliyormuş.
Tatlısıyla, beyazıyla, işte benim o patates...
Bununla birlikte günlük amino asit ihtiyacımızı karşılamak için 5 patates yeterli olsa da, kalsiyum ihtiyacımızı karşılamak için 34 tatlı patates, ya da 84 beyaz patatese ihtiyacımız varmış. Aynı şekilde protein ihtiyacımızı karşılamak için de günde 25 beyaz patates yemeliymişiz.
Lakin bu kadar patates (yani nişasta, yani karbonhidrat) yiyen insanın kan şekeri ne olur? Bir anda fırlayıp, bir anda düşer. İnsülin salgısı alt üst olur, diyabet ve obezite ufukta görünür. "Peki Andrew Taylor nasıl kilo verebilmiş?" derseniz, Popular Science'taki makale bunun toplamda tükettiği kalori miktarını azaltıp şekeri kesmesiyle açıklanabileceğini söylemiş. Ben buna bir de, naçizane bir akıl yürütmeyle, deneyinin başarılı olmasıyla yaşadığı tatmin sonucu "duygusal yeme" alışkanlığından kurtulmuş olmasının etkilerini de eklemek isterim.
Sonuç? Patates güzel bir şey ama diğer her şeyde olduğu gibi o da tek başına her şeye yeterli olamıyor. Yalnız bırakmayın patatesi...
Paylaş