Paylaş
İsmini hatırlayamadığım okurumuz, herhalde Türkiye'de yazıya konu olan ürünlerin satışı ve tüketimi olmadığından olsa gerek "Bu bizi neden ilgilendiriyor?" minvalli bir yorum yazmış.
Öncelikle sağ olsun, yazıyı okumuş, üzerine bir de yorum yazmaya layık bulmuş. Fakat belli ki ben o yazıda derdimi dilediğim gibi anlatamamışım.
Efendim, evet, Türkiye'de bu ürünler çok yaygın olmadığı için o araştırmanın sonuçları bizi doğrudan ilgilendirmez. Lâkin geçen haftaki yazıdan şu paragrafı alıntılayıp altını güzelce çizeyim ki meramım iyi anlaşılsın:
"Aslına bakılırsa bu kimyasal [ftalat] doğrudan yiyeceklere eklenen bir şey değil. Plastiği yumuşatmak için kullanılan bir madde ve ambalajlardan, kaplardan, borulardan yiyeceklere bulaşıyor. Yağ asitlerine tutunduğu için özellikle peynir gibi yağlı yiyeceklerde, pastane ürünlerinde, bebek mamalarında, etlerde, zeytinyağı ya da tereyağı gibi mutfak yağlarında ve fast food'larda görülebiliyor."
Özetle, Türkiye'de "mac and cheese" yemesek de aldığımız tüm süt ürünlerinin, et ürünlerinin, çoğu sıvı yağın, hatta parfümlü (parfüm demek yağ demektir) deterjanların ve şampuanların plastik kaplarda satıldığını düşünürsek, "Bundan bize ne?" diyebilme rahatlığı içinde olduğumuzu pek düşünmüyorum. (Google'da ufak bir Türkçe "ftalat" araması yaparsanız geçmiş haberleri de bulabilirsiniz. Her gün üzerimizde taşıdığımız pek çok markanın giysileri, okul çantasından ayakkabıya nice ürün yapısındaki ftalat nedeniyle haber olmuştu geçmişte. Ben bu yazıda sadece yeme-içme konularına değindiğim için girmiyorum o kısma.)
Peki, ne yapacağız? Geçen haftanın yazısını hatırlayanlar için ikinci baskı olacak ama en azından yiyecekler yoluyla vücudumuza giren ftalat ve diğer zararlı kimyasalların seviyesini düşürmek için mümkün olduğunca ambalajlı, hazır/işlenmiş gıdalardan kaçınmak, taze ve dondurulmuş malzemeleri kullanıp kendi yemeklerimizi yapmak, evdeki plastik kapların önemli bir kısmına veda etmek gerekiyor. Bir de hep dediğimiz gibi ambalaj/etiket okumak…
Bunu nasıl yapacağınızı bilmiyorsanız ya da hangi maddelerin çok zararlı olduğunu öğrenmek isterseniz ufak bir Google araması sıkıntıya çare olacaktır. “Gıda”, “ambalaj”, “zararlı maddeler” gibi belli başlı birkaç arama terimiyle neler öğrenebileceğinizi görünce gözlerinize inanamayacaksınız.
Öte yandan "Kim bakacak her seferinde etikete?" diyenlerdenseniz, size de yine minik bir tavsiyem var: Instagram'daki @gidadedektifi hesabı. (Sitesi ve Facebook hesabı da var ama bence Instagram paylaşımları çok pratik.)
@gidadedektifi'nin paylaşımlarından iki örnek...
Yediklerinin ve çocuklarına yedirdiklerinin içinde ne olduğunu merak edip etiket okumayı alışkanlık haline getirmiş, sonra da bu alışkanlık sonucu öğrendiklerini başkalarıyla paylaşan bir anne-babanın yürüttüğü bir proje bu. Özellikle çocuk odaklı ürünlere dair paylaşımları…
Marka farkı gözettiklerine rast gelmedim. Hatta görebildiğim kadarıyla farklı markaların rakip/muadil ürünlerini peş peşe değerlendirip kıyaslama imkânı da yaratıyorlar takipçilerine. Zaman zaman tartışmalı hatta tepki çeken paylaşımları olduğunu da söylemeden geçmeyeyim.
En iyisi siz kendiniz bakıp kararınızı verin. İşinize yaradığını düşünürseniz beni hatırlarsınız...
Paylaş