Eski çağlardan günümüze kadar uzanan kadim öğretilerin neredeyse tamamı da bu sözü destekler. Spiritüel konularla uğraşan uzmanlar, ışık işçileri, Şamanlar ve enerji şifacıları, uygulamalarını uzun süredir, kişisel enerji alanlarımızın bilgi ilettiği ve uzaktan bile etkileşim kurabileceği önermesine dayandırmışlardır.
Peki bu enerjiler ile bizim bağlantımız nedir? Hepimizin fiziksel bedenini çevreleyen bir aurası başka bir deyişle eterik bir bedeni vardır. Aşağıdaki açıklamalarda konuyla ilgili daha detaylı ve net bilgiler vermeye çalıştım. Haydi hemen okumaya başlayalım ne dersiniz?
ENERJİ KATMANLARI
Tüm canlıların çevresinde elektromanyetik alanlar mevcuttur. Bununla birlikte, şaşırtıcı bir bilimsel bulgu, böcekler, solucanlar, sinekler, kuşlar ve yunuslar da dahil olmak üzere birçok türün diğer türlerin enerji alanlarını algılama yeteneği olan bir tür “elektromanyetik duyunun” varlığıdır.
İnsan vücudu beş enerji katmanından oluşur. İlk katman; belli bir ağırlığı, şekli ve hacmi olan fiziksel bedendir. Ona dokunabilir, onu görebilirsiniz. Ancak fiziksel bedeni çevreleyen ve kolayca görülemeyen ve genellikle bir kişinin “aurası” olarak adlandırılan dört başka enerji alanı vardır. Bu beş katman veya enerji bedeni birlikte, insanın enerji alanını oluşturur. Bu katmanlar zihinsel, fiziksel, ruhsal ve duygusal özelliklerimizin depolandığı yerdir. Rusların matruşka bebekleri gibi iç içe geçmiş ancak birbirlerinden ayrılacak ufak mesafeler içeren katmanlar olarak hayal edebilirsiniz. Enerji tıbbı pratisyenleri, enerji şifacıları, insanlar hastalandığında sadece fiziksel bedeni tedavi etmenin yeterli olmadığına inanırlar. Diğer dört katman da değerlendirilmeli ve tedavi edilmelidir. Bu katmanlara kısaca göz atalım:
* Fiziksel Enerji
Ankara’da denizi özleyip Ege’ye, Bodrum’a kaçtım ve yine hep bahsettiğim Ankara özlemiyle evime geri dönüyorum. İtiraf etmek gerekirse Ege çok sıcaktı ama bir o kadar da canlı ve güzeldi. Bugünkü yazımda size Bodrum izlenimlerimi anlatacağım. Gezip gördüğüm yerler, deneyimlenmesi gerektiğini düşündüğüm tatlar ve gidilmesi gerektiğini düşündüğüm “huzur veren” mekânlarla ilgili biraz tüyolar vereceğim. Katıldığım ve akılda kalıcı birkaç etkinlikten de fotoğraf ve bilgi paylaşacağım. Haydi o zaman başlayalım mı Bodrum Bodrum esintilerini solumaya ne dersiniz?
BEGONVİL PEMBESİ BODRUM
Mavinin onlarca tonu, bembeyaz Bodrum evleri ve begonvil pembesiyle birleşince, ortaya ressamlara ve şairlere ilham veren bir tablo çıkıyor şüphesiz. Hele bir de Yalıkavak veya Gümüşlük’te bir gün batımına denk geldiyseniz, işte tam da o an zamanın durduğuna şahitlik edebilirsiniz. Yüzünüzde tatlı bir gülümseme ile sonsuzlukta huzur içinde kaybolmak gibi bir his adeta bu. Güneşe ertesi sabaha kadar veda ederken tam bu an’ın içinde yüzünüz ufka dönük oturup meditasyon yapabilir, “surya namazkar” asanaları ile yoga yaparak güneşi selamlayarak uğurlayabilirsiniz.
Hemen hemen her plajın ve her sitenin içinden denize doğru uzanan begonvillerin, Bodrum’un simgesi olduğunu bilmeyen yoktur diye düşünüyorum. Bu yıl begonviller pembenin birçok farklı tonunda açmış. Aralarda beyazlar da var. Zambak, sardunya ve yasemin kokuları ilçenin her yerinde buram buram burnunuza geliyor. Enfes bir aromatik terapi yöntemi. Göltürkbükü ve Gündoğan’da begonvilleri ve bahsettiğim tüm bu çiçek türlerini bolca görebiliyorsunuz. Tam bir görsel ve duyumsal şölen yaşıyorsunuz.
BODRUM’UN FARKLI TATLARI
Bundan yaklaşık 3.5 sene önce başlayan koronavirüs günleri, devamında henüz salgın bitmeden ülkemizde ve dünyamızda art arda meydana gelen doğal afetler, yangınlar, global anlamda tüm ülke ekonomilerini tehdit eden ekonomik dalgalanmalar ve 6 Şubat’ta hepimizin içini paramparça edecek kadar büyük bir kayba sebep olan Kahramanmaraş depremi derken; hayatımıza tüm bunların bize kazandırdığı yeni bakış açılarımız, yeni alışkanlıklarımız ve hatta belki yeni değer yargılarımızla devam ediyoruz.
Tüm bu süreçlerden geçerken, en azından maneviyat ve farkındalık yönünde kazanımlarımızın çok olduğunu düşünüyorum. Öncelikle en önemli zenginliğin “sağlıklı olmak” olduğunu öğrendik hepimiz. Sevdiklerimizle özgürce vakit geçirebilmenin aslında büyük bir lütuf olduğunun bilincine vardık. Pek çoğumuz içimize dönüp kendimizi gözden geçirdik. Geçmişten dersler çıkartarak, geçmişle barışık ve geleceğe umutla bakan ya da en azından “umutla bakmaya çalışan” insanlar haline geldik. “An’da kalabilmek nedir?” bundan daha çok bahseder, daha çok araştırır olduk. İçimize döndükçe, bu hayatta bizi gerçekten nelerin mutlu ettiğini fark etme fırsatını yakaladık. Ve nihayetinde, en çok içimizi ısıtan, ruhumuzu coşturan, bedenimize güneşin tılsımıyla şifa kazandıran mevsim olan yaz aylarına geldik. Şimdi ise hem ruhumuzun hem bedenimizin bizden beklentisi sadece “dinlenmek ve sakinleşmek”.
DİNLENMEK VE SAKİNLEŞMEK İÇİN KÜÇÜK TÜYOLAR
“Ülke ve dünya gündemi her daim hareketliyken, ekonomik göstergeler sürekli değişirken, biri bitmeden diğerinin etkisi altına girdiğimiz sıcak hava dalgaları mevcutken, bunu nasıl başaracağız?” diyorsanız eğer, işte size birkaç küçük tavsiye:
Özellikle iş, sosyal yükümlülükler, aile ve özel yaşam arasında denge kurmaya çalışmak, bedenlerimizde ve zihnimizde hem ciddi bir gerilim yaratıyor hem de bizi kendimizden uzaklaştırıyor. Tüm bunlardan kurtulup sakinleşmek, stresimizi minimuma indirmek hatta yok etmek mümkün. Spor, yoga, doğru beslenme, iyi uyku ve düzenli meditasyon sizi dengeleyecek, hayatın akışına daha rahatlamış ve sakin bir şekilde ayak uydurmanızı sağlayacaktır. Meditasyonun faydaları rahatlamanın çok ötesine uzanır. Günde 10 dakika gibi kısa bir sürede yapabileceğiniz, programınıza kolaylıkla sığdırabileceğiniz ve hem zihninizi hem de bedeninizi rahatlatacak olan meditasyon pratiklerinden bahsedeceğim size bu yazımda...
Unutmayınız ki, düzenli bir meditasyon uygulaması stresi, kaygıyı, depresyonu, uykusuzluğu, genel ağrıyı ve yüksek tansiyonu azaltmaya yardımcı olabilir.
ENDİŞELERDEN ARINMA MEDİTASYONU
Endişe ve kaygılar, vücudumuzun “Bu işte bir terslik var! Çünkü aynı anda çok fazla stres yaşıyorum” deme şeklidir. Her zaman tetikte olma hissi arka planda bir türlü kaybolmayan bir gürültüye dönüştüğünde, işte o zaman yardım isteme zamanıdır. Endişelerden arınma meditasyonu, kaygının hayatınızı etkileyebileceği birçok alandan sizi özgürleştirecek ve bu alanlardaki olası duygusal-zihinsel tehditleri bertaraf edecektir. Bu anlatacaklarım, bir teşhis aracı veya tedavi şekli değildir; yalnızca, uygulamaya başladığınızda sizi endişelerinizden adım adım uzaklaştırmaya yardım edecek, alternatif bir sakinleşme metodudur.
1. Öncelikle tüm vücudunuz rahat olacak bir pozisyonda oturun veya uzanın. Gözlerinizi kapatın. Beş kez burnunuzdan derin diyafram nefesi alıp yine burnunuzdan verin. Sonra, kendi yaşamınızı iyileştirmek, içinize dönüp sakinleşmek için kendinize zaman ayırdığınız ve burada olduğunuz için kendinize teşekkür etmek üzere bir dakikanızı ayırın.
2. Dikkatli bir farkındalıkla zihniniz ve bedeninizle bağlantı kurun: Vücuttaki herhangi bir duyguyu, herhangi bir duruşu, herhangi bir gerginliği hissetmenin yanı sıra ruh halinizi duyumsayın, duygularınızı hissedin ve sadece hissedilen her şeyi kabul edip, olduğu gibi olmasına izin verin.
*Hocam siz beni çok değerli Reiki enerjisiyle buluşturan Usta’m ve bu yolda ilerlememi sağlayan kişisiniz. Aynı zamanda çok kıymetli bir doktor, akademisyen ve yazarsınız. Türkiye’ye Hologenetik bilgisini getiren ve verdiği eğitim, seminer ve konferanslar ile bu konunun yayılmasına emek veren bir üstatsınız. Hocam ben sizin değerli özelliklerinizi saymakla bitiremem, o sebeple sözü size devredeyim ve hem hayat hikâyenizden hem de donanımınızdan siz kendiniz bahsedin okurlarımıza...
-Teşekkür ederim Serenad’cığım. Ben Azerbaycan doğumluyum. Bakü’de üniversiteden mezun olduktan sonra, Moskova’da moleküler biyoloji alanında master ve mikrobiyoloji alanında doktora yaptım. Akabinde akademik kariyerime doçent doktor olarak devam ettim. Ailemin mistik ve spiritüel konularla çok ilgili bir aile olması nedeniyle, bu tür konular her zaman benim de çok ilgimi çekmişti. Ben de üniversite yıllarımda psikoloji ve parapsikoloji konularına yöneldim. Daha sonra Usui Reiki dahil birçok kadim bilgi ile tanıştım. Reiki, o günden bugüne kadar hayatımda hep var. Hem uygulama yapıyorum hem de öğretiyorum. Usui Reiki konusu birçok tıbbi alanda araştırılıyor ve tesiri inanılmaz. Usui Reiki evrensel sevgi ve akıllı enerjidir. Kişinin niyeti ne olursa olsun Reiki enerjisinin niyeti, evrensel sevgi olduğuna göre yanlış hiçbir şey yapmaya izin vermez. Reiki saf şifanın enerjisidir. Reiki öğrettiğimizde üç aşamada inisiye(uyumlama) ederiz. İlk inisiye bu enerjiyle tanışma aşamasıdır. Bu inisiye aşamasında Reiki enerjisi kişinin içinden akarak, kişiyi fiziksel, duygusal, düşünsel ve sosyal boyutta değişime uğratır. İlk başta bu değişimi kabul etmek zor olabilir. Ancak zamanla taşlar yerine mutlaka oturur ve yapılan değişimin ne kadar isabetli olduğunu kişi anlar. İkinci aşama Reiki sembollerine inisiye edilir. İnisiye olan kişi şifa uygulamasını sadece yakından dokunarak değil uzaktan da yapma şansını kazanmış olur. Üçüncü aşama ise Ustalık (Master) aşamasıdır. Farklı sembollere inisiye edilir ve aynı zamanda kişinin kendisi Reiki öğretmeni olur. Hayat bir mucizedir. Reiki bu mucizelerle tanışma fırsatlarını sunar.
Serenad ALTAN-Billur MEMMEDLİ
*Evet, Reiki enerjisini çok severim, sürekli olarak kullanır ve başkalarına uygularım. Usui Reiki benim için çok önemlidir. Peki değerli hocam Türkiye’ye nasıl geldiniz? Bize biraz bu hikâyenizden bahseder misiniz?
-Eşim müzisyen ve 1992 yılında Türkiye Cumhuriyeti Kültür Bakanlığı tarafından Ankara Devlet Opera ve Balesi’ne davet edildi. Biz de ailece Ankara’ya yerleştik. Ben enerjilerle çalıştığım için ve enerji akışlarını algıladığım için biliyorum ki dünyada enerji meridyenlerinin örtüştüğü ve çok yoğun enerjilerin akışına sebep olan birkaç yer var, ve bunlardan biri de Ankara’dır. Zaten Türkiye evliyalar ülkesidir ve hep onların koruması altındadır. Kadim bilgelik bu topraklardan dünyaya yayılmıştır.
“Sevgi” kelimesi, düşündüğümüzde dahi içlerimizi ısıtan, kalbimizi yumuşacık yapan ve zihnimizde dolanarak bizi strese sokan tüm karanlık düşünceleri bertaraf eden bir kelimedir. Bu sebeple koşulsuz sevgiye ulaşmanın en önemli üç evresinden bahsedeceğim size. Uygulaması zor gibi görünse de niyet ettikten ve kararlı olduktan sonra başarması çok kolay olan bu evrelere gelin beraber göz atalım...
FARKINDALIK EVRESİ
Farkındalık bir tür “kavrayış” anlamına gelir ve an’da kalma, geçmişe veya geleceğe odaklanmak yerine burada ve şimdi’de olma hali uygulamasıdır. Bir eylem olarak düşünüldüğünde, bulunduğunuz veya içine girdiğiniz durumun bilincinde olma, bir var oluş biçimini uygulama, duygularınızın, düşüncelerinizin ve bedensel duyumlarınızın her an nazik ve besleyici bir kavrayış halinde olma durumunu anlatır. Daha spiritüel bir yaklaşımla ise farkındalığın bizi taşıdığı yer, şükran ve şefkat duygularından oluşan bir ruh halidir. “Farkındalığın tanımı, daha net görmemize, hayatın bize sunduklarına daha etkili yanıt vermemize ve nihayetinde daha akıllıca seçimler yapmamıza yardımcı olmak amacıyla amacına uygundur.” (Shapiro, 2020) Farkındalık, olanı biteni daha net görmemize, hayatın bize sunduklarına daha etkili yanıt vermemize ve nihayetinde daha akıllıca seçimler yapmamıza yardımcı olmak amacına en uygun bilinç ve ruh durumu halidir. Farkındalık uyguladığımızda, düşüncelerimiz geçmişi tekrarlamak veya geleceği hayal etmek yerine, şu anda ne hissettiklerimizle ilgilenir ve an’ın akışına uyum sağlar. Farkındalığın kökeni eski Çin tıbbına dayanmaktadır ancak son yıllarda çok çeşitli psikolojik ve fizyolojik koşulları tedavi etmek için modern batı terapilerine de geniş ölçüde entegre edilmiştir. Farkındalığa, günlük aktivitelerimizin her birini gerçekleştirirken, sadece ve sadece yapmakta olduğumuz eyleme odaklanarak, bunu yapamıyorsak da sadece nefesimize odaklanarak ulaşabiliriz. Bu bir süreçtir, ancak uygulamaya başladığınız ilk andan itibaren saat işlemeye başlar ve siz de süreç içerisinde yol almaya başlarsınız. Gerçekten de etkileri o kadar hızlıdır ki dört-beş seans kadar az uygulama bile hem merkezi, hem de otonom sinir sistemlerinde iyileşmelere yol açabilir. Örneğin, istemsiz vücut işlevlerini düzenler, stresi ve tehlikeye karşı sürekli teyakkuzda olma halini önler ve beynimizle iç organlarımız arasındaki bağlantıyı sağlar. Sayısı bini aşkın bilimsel çalışma, farkındalık esaslı stres yönetiminin, fiziksel ve zihinsel sağlığa faydalarını belgelemiştir. Farkındalık, sadece spor kulüplerinde, hastanelerde, özel kliniklerde, yoga stüdyolarında veya uzmanından alınacak dersler ile yapabileceğiniz zor bir uygulama değildir. Farkındalık fikrine ve anlamına derinden yerleşmiş olan şey, kim olduğumuza sabitlenmiş olmaktan çok uzakta olduğumuzun kabul edilmesidir. Farkındalık ister akşam yemeği yerken, ister bahçedeki yabani otları yolarken yavaşlayarak, sadece tek bir şey yapmak ve yaptığımız şeye odaklanmaya dayalı bir yaklaşımdır. Her seferinde yalnızca tek bir şey yaparak mindfulness pratiği yapabiliriz. Beş duyumuzun hepsini kullandığımızda ve dikkatli kaldığımızda, hayatımızdaki küçük şeylerden zevk alabiliriz, yüzümüze vuran sıcak güneş ışığının ya da yatağımızdaki temiz çarşafların ya da fırında pişmekte olan kekin mis gibi kokusunun tadını çıkarabiliriz.
KABUL EVRESİ
“Kabul...” Çoğumuz için, bir şeyleri veya bir durumu olduğu gibi kabul etmek zor olabilir; çünkü gerçek kabul genellikle yalnızca üzüntü ve endişeli düşüncelerden hayal kırıklığı veya öfkeye kadar tüm olumsuz duygu yelpazemizi hissettikten sonra gelir. Ancak kendimizi bu olumsuz duygulardan uzaklaştırmak veya bastırmak aslında onların üstesinden gelmemize asla yardımcı olmaz. Bunun yerine, bu duyguların içinden geçmek için kendimize izin verip, sonunda kabulün getirdiği hafiflik ve özgürlük duygusuna kavuşabiliriz. “Görmezden gelmek daha kolayken, kötü hissetmenin ne anlamı var?” diye sorduğunuzu duyar gibiyim. Haklısınız. İçimizdeki tüm duyguları hissetmek korkutucu olabilir. Daha da ürkütücü olanı, bu duyguların içinden çıkamayacağımız fikridir. Rahatsız edici duygulardan kaçınmak anlaşılabilir bir durumdur. Ancak deneyimlerimizi yargılamak, dikkatimizi dağıtmak veya duygularımızı bastırmak iyileşmemize yardımcı olmaz. İyileşmek için, deneyimlerimizin ağırlığını hissetmeli ve onaylamalıyız, böylece uzlaşmaya varabilir ve zihinsel, duygusal ve fiziksel olarak ilerlemeye başlayabiliriz. Ama hemen sizi rahatlatayım ki kabullenmede durum böyle değildir. Kendimize yargılamadan hissetme ve dünyayı ve kendimizi olduğumuz gibi kabul etme izni verdiğimizde, bu anları yaşamamıza ve bırakmamıza izin veririz. Kabul etme tutumu, olayları yargılamadan şimdiki anda olduğu gibi kabul etmek olarak tanımlanabilir. Kabul; çabalamama, salıverme, kendine güvenme, cömertlik, yargılamama ve farkındalığın temel bir bileşenidir. Birçok kişi kabullenmenin hedeflerimizden vazgeçmek anlamına geldiğini düşünerek “kabul”e geçmekten endişe duyar. Ancak kabul, edilgen bir boyun eğme eylemi değildir. Tam tersine değişimin ve dönüşümün ilk adımıdır. Dünyayı olduğu gibi kabul etmediğimiz zaman, durumları istediğimiz gibi olmaya zorlayarak bir direnç ve gerilim yaratırız. Kabullenme, büyümekten kaçınmak veya kendimizi bir şeylerin değişmeyeceği düşüncesine teslim etmekle ilgili değildir. Aksine olanı görmemizi ve kabul etmemizi sağlar, böylece gerçeği olduğu yerde karşılamak için uygun ve etkili adımlar atabilir ve yolumuzu oradan yani en doğru başlangıç noktasından çizebiliriz.
TESLİMİYET
Her duygu vücudumuza belli bir his verir. Çoğu zaman düşüncelere veya duygulara kapılırız ve duyumları gözlemlemeyi unuturuz. İnsan, kendini gözlemleyerek nefsine hakim olmayı öğrenmelidir. “Bunu yapmayacağım” ile “Bunu yapacağım” arasında zihin sürekli gider gelir. Gözlem yapmak yerine, gerçekte ne istediğini bilmeden, yargılar arasında savrulur. Hele bir de içimizde duygu fırtınası yükseldiğinde kendimizi kaybolmuş buluruz. Düşünceler ve duygular arasında garip bir ilişki vardır. Düşünceler duyguları harekete geçirir ve duygular da karşılığında bazı düşünceleri doğurabilir. Her zaman aynı duyguya sahip olamayız çünkü duygular değişir. İyi hissettiğimizde hiçbir sorunumuz yoktur. Sorun, kendimizi kötü hissettiğimizde ortaya çıkar. Kişi kendini kötü, moralini düşük hissettiğinde, kendini ne kadar iyi hissetmeye çalışırsa, olumsuz duygular o kadar çoğalır. Bu yüzden yoga felsefesinde ilginç ama doğru işlediği ispatlanmış bir manifesto vardır ve kabaca der ki: “Kendini düşük hissettiğinde, en alçağa atla. Su gibi ol. Suyun doğası alçak gönüllülüktür. Her zaman aşağı iner. Okyanus en alçaktır. Okyanus nasıl okyanus oldu? En düşük olanı kabul etti. Ama dağdan gelen tüm nehirler okyanusa akar. Okyanus her daim doludur. En alçak gönüllü en büyüktür. Alçak duygularını hiç sevdin mi? Hayır sevmedin ve onlarla hep savaştın. Sadece gözlerini kapat ve o alçağa git. Herhangi bir işlem yapma ve sadece kabul et. Ne kadar aşağı inersen, orada okyanusu bulacaksın ve kısa sürede yükselmeye başlayacaksın. Depresyon ve düşük duygular artık sana dokunamaz.”
Eğer siz de dokuz günlük bayram tatilini Ankara’da geçiren ve bir yandan da “acaba ne yapsak” diye iç geçirenlerdenseniz, havanızı değiştirecek bir öneri rotasıyla karşınızdayım.
Biliyorum... Ankara’da güzel bir bayram geçirmek, bir yandan da çok da uzaklara gitmeden ailecek hoş vakit geçirmek istiyorsunuz. Haydi öyleyse, başlayalım:
OTANTİK BEYPAZARI
Beypazarı, Ankara şehir merkezine 98 kilometre mesafede... Tarih boyu Hitit, Frig, Galat, Roma, Bizans, Anadolu Selçuklu ve Osmanlı İmparatorluğu gibi birçok uygarlığa ve devlete ev sahipliği yapmış. Günümüzde halen kullanımda olan ve buram buram tarih kokan Osmanlı evleri ile ünlü. Bu güzel ve müstesna ilçemize ister özel aracınızla Sincan-Yenikent yolu üzerinden, ister AŞTİ’den saat başı kalkan otobüs ve minibüslerle ulaşım sağlayabilirsiniz. İnönü Vadisi’nin yukarısında yer alan Beypazarı, tablo gibi bir görünüme sahiptir. İlçe, Roma döneminde İstanbul ile Bağdat arasında İpek Yolu’nun en önemli ticaret merkezlerinden biri olmuştur. İlçeye giriş yaptığınız andan itibaren doğal halleri neredeyse hiç bozulmamış ve/veya aslına uygun restore edilmiş olan Osmanlı evleri ve konakları sizi büyülüyor olacak. Selçuklular döneminde inşa edilmiş ve çoğu 'Alaaddin Sokak’ta bulunan konakların büyük bölümü konaklama yerlerine, restoranlara dönüştürülmüş. Buralarda konaklayabilir ya da gece kalmayı düşünmüyorsanız yemek yiyebilir, kahve molası verip tarihin kokusunu içinize çekebilirsiniz. Ardından İmaret Meydanı’na geçip burada eski el sanatlarını yaşatmak adına açılmış El Sanatları Meslekleri Dükkanları’na uğrayabilirsiniz. İhtiyacınıza yönelik olarak yorgan, kundura, bakır eşyalar satın alabilirsiniz. Meydanda kurulu stantlardan Beypazarı tarhanası alıp evinizde pişirip afiyetle yemenizi de ayrıca tavsiye ederim. Beypazarı’na gittiğinizde uğramadan geçmemeniz gereken bir diğer yer de tarihi yaklaşık 600 yıla dayanan Tarihi Beypazarı Çarşısı’dır. Bir çok avludan oluşan çarşıda Tarihi Gümüşçüler Çarşısı başta olmak üzere bir çok dükkan, yöresel lezzetleri tadabileceğiniz bir çok kafe-restoran bulunmaktadır. İlçenin maden suyu, gümüşleri ve Beypazarı kurusu çok meşhurdur. Bu ürünlerden almalı ve farkı deneyimlemelisiniz.
ŞİFA MERKEZİ KIZILCAHAMAM
Tabii ki sizlerden gelen ve bu alanda en çok merak edilen soruları sordum...
* Sizden birçok kez kendi doğum haritama dair astroloji danışmanlığı aldım. Dolayısıyla sizin işinizde ne kadar iyi olduğunuzu birebir deneyimlemiş bir kişiyim. Ancak astrolojiyle bağınız nasıl başladı ve bu konuda ne gibi çalışmalar yapıyorsunuz okurlarımıza siz bahseder misiniz?
- Astroloji, benim için bir yol gösterici aslında. Yüzyıllardır bugüne kadar gökyüzündeki hareketlerin kaydedilip günümüze uyarlanmasıyla bazı öngörülerde bulunuyoruz. Ben kendi kararlarımı alırken ve danışanlarıma da aynı şekilde, o an’ın gökyüzü hareketlerine uygun tavsiyeler vermeye çalışıyorum.
* Dışarıdan bakıldığında oldukça karmaşık görünen astrolojiyi severek insanlara anlatmak şüphesiz iyi bir iletişim becerisi de gerektiriyor öyle değil mi?
-İnsanlarla iletişimi çok seviyorum, dolayısıyla onların da hayatına bu yolla dokunmak, biraz olsun katkıda bulunmak beni çok mutlu ediyor. İşinizi severek yaptığınızda da gerçekten çok olumlu geri dönüşler geliyor. Sonuçta insanları dinliyorsunuz, onları anlamaya çalışıyorsunuz, yeri geliyor sizinle özellerini paylaşıyorlar. O yüzden astroloji sadece bilginin yettiği bir alan değil, insan ilişkilerinin de iyi olması şart.