Paylaş
Yaşasın! Frank Sinatra daha ölmeye niyetli değil.
Neden mi? Bakın anlatayım.
New York Daily News Gazetesi'nde yayımlanan habere göre Sinatra'nın yıllarca yardımcılığını yapan adam, Mike Tyson'un rakibinin kulağını ısırıp kopardığı maçı televizyondan izlerken ünlü şarkıcının yanındaymış.
Olay gerçekleşince Frank yardımcısına dönmüş ve ‘‘Ne oluyor ya? Yoksa bakıcıları bu adamı iyi beslemiyorlar mı?’’ diye sormuş.
Frank'ı tanıyanlar için İngilizcesini de yazayım ki havayı tam tadın: ‘‘What’s the matter? They don’t feed him?’’
Evet, anladığım kadarıyla Frank hâlâ daha saldırgan ve daha yaşamaya niyetli.
***
Türkiye’de tuhaf bir şey oluyor.
Biliyorum şimdi okuyucularım hep birlikte ‘‘Bir şey mi? Ne bir şeyi yahu Türkiye’nin bizatihi kendisi bir tuhaf’’ diyecekler.
Olabilir ama yazıya da bir şekilde başlamak gerekiyordu, ne yapayım ki yani!
Evet tuhaf şey şu: Yağmur yağıyor, sonra yine birtakım minik felaketler oluyor.
Evleri sular basıyor, seller akıyor, heyelanlar oluyor.
Buraya kadar her şey aslında normal. Türkiye’de bu tür olayları önlemenin imkân ve ihtimali yok, bunu bildiğimizden artık içimiz rahat.
Ancak sonra olanlara hâlâ daha alışamadım.
Olayları aktaran medya hemen her durumda şu kelimeleri kullanarak olayı anlatmaya başlıyor:
‘‘YAĞMURLARA HAZIRLIKSIZ YAKALANAN....’’ diyor ve olayın geçtiği nereyse devam ediyorlar anlatmaya.
Şimdi ilk bakışta mantıklı gibi geliyor bu açıklama.
Ancak ilk bakışta verilen her karar gibi bunun da ne kadar yanlış olduğunu üzerinde birazcık düşününce anlıyorsunuz.
Ne demek ‘yağmurlara hazırlıksız yakalanmak’.
Tarlada değiliz ki, yağmur istemeyen bir ürün yetiştirmiyoruz ki...
Adamın evi İstanbul’un göbeğinde ve evi üç saatlik yağmurdan sonra sel basmış.
Yağmur için özel bir mevsim de yok, kimse İstanbullulara yazın yağmur yağmayacak garantisi filan vermemiş.
Ne yapacaklardı hazırlıklı olmak için, mahallenin üstüne şemsiye mi açmayı unuttular nedir, lütfen açıklasın birisi bana.
İnsanın hazırlıksız yakalanabileceği tek bir tabiat olayı belki olabilir, o da depremdir.
Bazı ülkeler buna da hazırlıklılar.
Bugün Japonya’da tabii bir afette ölebilmek bayağı çaba isteyen bir iştir.
Hatta Japonya’da doğal olarak bile ölmek zordur, öylesine abuk bir ülke yani...
Diyeceğim şu; yağmura hazırlıksız yakalanma lafı dünyada akla gelebilecek en gerzek laftır, bunun bilinmesini istiyorum.
***
Versace'nin öldürülmesiyle birlikte yine Amerika’da şiddet tartışmaları başladı.
Bir sürü analiz atılıyor ortaya.
Ben de bu tartışmaya bir katkıda bulunmak istiyorum.
Amerika’nın havasından mıdır, suyundan mıdır bilemiyorum ama insanları her şeyi denemeye hazır hale anında getiren bir itici güç var orada.
Orada uzun süre yaşadığınızda bunu gayet iyi fark ediyor ve uyum sağlamak için davranışlarınızı değiştiriyorsunuz.
Üstelik tuhaf olayların sizi mutlaka nerede olursanız olun bulup, yakanıza yapışacağı yer de Amerika’dır.
Evinizin içi bile korunmak için yeterli değildir.
Ben bu gerçeği 18 yaşımdayken fark ettim..
Daha önce anlatmış olabilirim, hatırlayanlar varsa okumayın yazıyı.
New York’tayız. Teyzemler bir gece kuzenlerimi bana bırakıp gittiler.
Görünürde her şey sakindi. Abla konumunda olan Gamze içerde durumu kontrol altına almış gibi davranıyordu.
Daha o zamanlar dört yaşında olan Gurur ise bir tuhaftı.
Ben odamdan arada bir çıktığımda Gurur'u sürekli aynı koltukta otururken buluyordum. Gülümsüyor gibiydi.
Paniklemeye başlamıştım. Dört yaşında olduğu ve anne ile babası evde olmadığı halde sürekli oturan ve de üstelik gülümseyen bir çocuk, mutlaka ama mutlaka yaklaşan bir felaketin habercisi olmalıydı...
Sonra ben içerde kitap okurken....
Bu noktada kendimle ilgili bir açıklama getirmeliyim. Evet ben Amerika’daki yıllarımın ilk birkaç ayında kitap okudum.
Sonra dünyada icat edilmiş ve benden sonra icat edilen her türlü kötü alışkanlığı zincirleme şekilde denemeye başladım ve okumayı bıraktım.
30 yıl kadar sürdü bu durum. Şimdi Allah'a şükür tekrar bolca okuyorum ve dünyanın akla gelebilecek en, ama en sıkıcı insanı olmayı başardım.
Evet devam edelim... Kitap okurken bir çığlık duydum. Gamze, ‘‘abi yardıma gel’’ diye bağırıyordu.
İçeriye koştum. Gördüğüm manzara şuydu... Dört yaşındaki düşünce adamı buzdolabının derin soğutucusunun içinde oturmaktaydı.
Nedense oraya girmiş ve kapağı yalamak istemişti.
Bir karış dil derin soğutucunun duvarına yapışmış duruyordu.
Yine ilk bakışta çözümü basit gelse de bunun, üzerinde düşündüğünüzde basit çözümünün olmadığını görürsünüz.
Yapılabilecek tek şeyi yaptım, saçından tutup kafayı hızla çektim.
Dilin minik bir bölümü orada kaldı.
Başta dedim ya Amerika insanı her şeyi denemeye hazır hale getirir diye. Sadece o gece yaşadıklarımızdan sonra şunlar oldu:
1- Ben potansiyel çocuk katili oldum.
2- Gurur yaşlılardan nefret eden potansiyel katil oldu.
3- Gamze ise ilk fırsatta evi terk etmeye karar verdi.
Sonuç olarak belki nedensellik bağını iyi kuramamış olsam da şunu söylemek istiyorum ki Versace'nin bir zincirleme cani tarafından Amerika’da öldürülmesi son derece sıradan bir olaydır. Çünkü eminim ki katilin de bunu yapmak için son derece rasyonel nedenleri muhakkak vardır.
Paylaş