Film eleştirileri

Serdar TURGUT
Haberin Devamı

Bundan böyle her ekim ayının ilk haftasında birkaç yazıyı film eleştirilerine ayıracağım.

Gerçi gelecek yıl burada olur muyum bilmiyorum.

Çünkü Ertuğrul Özkök'ün -ki kendisi son 100 yılın en seksi erkekler listesine 11'inci sıradan hem de Antonio Banderas'tan bile ön sırada girmeyi başarmış kişidir- gizli bir plan çerçevesinde bana kötülük yapacağına hemen hemen emin durumdayım.

Bunu da nereden çıkardın diye sormayın, çünkü etraf ajanlarla dolu ve ben de büyük ihtimalle takip ediliyorum.

Evet, işte bazıları Türkiye'de gösterilen bazıları da yakında gösterilecek olan filmlerle ilgili son derece kişisel notlar:

***

HALLOWEEN H2O:

Halloween adlı korku filminin dördüncüsü. Michael Myers insanlarla diyaloğunu elektrikli testere, beyzbol sopası, kasap bıçağı ve buna benzer aletlerle sürdürüyor. Dört filmde tek başına öldürdüğü insanlarla dünya nüfusunu yarı yarıya azalttı ancak nedense Jamie Lee Curtis'i bir türlü öldürmeye muvaffak olamıyor. Bu arada Jamie Lee Curtis'in bacaklarının güzelliğine de dikkatleri çekmek isterim. İki soru var kafamda: Michael Myers'in suratı neden böyle bembeyaz? Yoksa o da mı bulunduğu şehirde bir gazetenin genel yayın yönetmenliğini üstlenmiş durumda. Ve son soru: Onun insanlarla iletişim kurmak için kullandığı silahlara bakınca acaba bu çocukla benim aramda bir akrabalık var mı, örneğin Michael Myers benim ağabeyim olabilir mi diye düşünüyorum.

***

CITY OF ANGELS:

İnsanın içini bayıltmak için yapılmış bir film. Bu kadar New Age'ci palavrayı iki saat boyunca seyrettikten sonra insana İstanbul'un trafiği bile çok güzel gözüküyor. Nicholas Cage bütün film boyunca aşırı dozda kokain almış gibi bir görünüm sergiliyor. Normal hali de pek parlak gözükmüyordu, bu filmde tamamen perişan durumda. Film ancak Meg Ryan ile yatmak isteyen erkeklere yönelik bir çekicilik, o da hayalinizi oldukça zorlamanız koşuluyla, taşıyabilir. Ancak filmin sonunda o da aptal olduğunu ortaya çıkaran öylesine bir iş yapıyor ki insanda cinsel hayal kuracak takat bile kalmıyor. Bu filmden hoşlananların acilen terapiye başvurmaları gerekiyor.

***

ARMAGEDON VE DEEP IMPACT:

Bu ikisini birlikte ele alıyorum çünkü bence aslında bunların ikisi de aynı film. Bir zamanlar Türkiye'de bir hafta içinde çekilen filmden dört beş ayrı film çıkarıp bunları farklı şeylermiş gibi pazarlayan direktörler vardı. Onlar bir dâhiydi. Veya bunları ayrı film olarak yutan insanlar su katılmamış aptaldı. Neyse ne, önemli olan bu taktiği Hollywood'a da sonunda öğretmiş olmamızdır. Üzücü olan, iki filmde de sonuçta dünyanın tamamen ortadan kalkmamasıdır. Dünya tamamen ortadan kalksaydı böylesine kötü filmler de bir daha çevrilemeyeceğinden hayvanlar alemi rahat bir nefes alacaktı.

***

SIX DAYS SEVEN NİGHTS: Harrison Ford'un kendisinin aslında duyarlı, romantik ve dramatik rolleri iyi becerebilecek bir aktör olduğunu ispatlayabilmesi için, sadece bu nedenle piyasaya sürülmüş bir film. Başroldeki kadın oyuncu Anne Heche dünyanın en azılı lezbiyenlerinden bir tanesidir. Yumuşak olmaya çalışan Harrison Ford ile lezbiyen Anne Heche'nin aşk sahneleri temelde Derridacı bir espri içeriyor ama halk kitlelerinin bunu fark edebilmesi de tamamen imkânsız doğal olarak. Yeri gelmişken Anne Heche'nin lezbiyen olmasının erkekler alemi için son derece acı bir kayıp olduğunu da belirtmeliyim. Harrison Ford bundan sonra yapacağı ilk filmde en azından 45 kişiyi çeşitli aletlerle öldürmezse sanat hayatı da bitmiş olacak, benden söylemesi.

SMALL SOLDİERS:

Bu filmde bence sinema tarihinin en şık iki esprisi var. Filmde canlanan oyuncak askerler bir evi sararlar. İçerdeki kız çocuğunu kaçıracaklardır. Kızın odasına girerler. Odada kızın biriktirmiş olduğu onlarca çeşit Barbie bebeği vardır, Oyuncak askerler bunları görünce Barbie'leri iğfal etmek için harekete geçerler. Filmin bu bölümü çok komikti.

İkinci komik sahnede ise yine oyuncak askerler bir evi kuşatmışlardır. İçerdeki insanlar teslim olmamakta direnmektedirler. Bunun üzerine oyuncak askerlerin komutanı psikolojik savaş uygulamaya karar verir. İçeriye son derece irrite edici, kötü bir müzik yüksek sesle verilecektir. Ve oyuncak askerlerin komutanı, Spice Girls'in son albumünü CD çalara koyduruverir, Bu sahnede de ben çok güldüm ve hatta ağzımdan birkaç patlamış mısır da fırladı.

***

AS GOOD AS IT GETS:

Birçok insan bunu normal film zannediyor. Ama yanılıyorlar. Bu aslında bir dokümanter. Filmde Jack Nicholson'ın gerçek yaşamı gizli kamerayla filme alınmış. Sonra bu görüntülere birkaç ekstra ilave edilerek ortaya film görünümlü bir şey çıkmış. Herkes onun senaryo icabı bu kadar kaba ve geçimsiz olabildiğini sanıyor ama kesinlikle yanılıyorlar.

(Yarın: evet ne yazık ki eleştirilere devam edeceğim.)



Yazarın Tüm Yazıları