Serap Melek Kılıç

Stresi tanıma ve onunla başa çıkabilme

17 Eylül 2017
Günlük yaşamımızda ağzımızdan düşmeyen kavramlar arasında ilk sırayı “stres” alıyor.

Günlük yaşamımızda ağzımızdan düşmeyen kavramlar arasında ilk sırayı “stres” alıyor. Peki nedir bu stres, nasıl oluşur, belirtileri nelerdir? Stresi önlemenin yolları neler?

Heyecan ve gerilim hayatımızın kaçınılmaz bir parçasıdır. Hayatımızı daha kaliteli, anlamlı, yaşanılır bir hale getirebilmek için stres kaynaklarının farkına varıp etkili bir biçimde baş edebilmeyi öğrenerek yolumuza daha sağlıklı devam edebilmek mümkün. Peki, ama nasıl? Önecikle stres altına gimemize sebep olan olumsuz yaşantıları mümkün olduğu kadar kaynağında çözümleyerek hayatımızın diğer alanlarına temas etmesini engelleyerek işe koyulabiliriz. Bir başka deyişle, stressiz bir hayat beklentisi yerine stresle başa çıkabilme becerisini amaçlamalıyız.

Stres kişinin karşılaştığı yeni bir durum karşısında psikolojik ve fizyolojik sınırlarının zorlanması anlamına gelebilir. Bu yeni duruma uyum sağlayabilmek için metabolizma belirli tepkiler gösterir. Buna tıp literatüründe stres tepkisi denir. Dışsal ve içsel uyaranlar olarak strese kaynak oluşturabilecek yeni veya travmatik durumlara aşağıdaki durumlar örnek verilebilir;

Dışsal uyaranlar için iş, ev, okul değişikliği, boşanma, evlilik, çocuk sahibi olma, yeni bir şehre taşınmak, maddi kayıp, sevilen birinin kaybı gibi durumlar...

İçsel uyaranlar için fiziksel ve ruhsal hastalıklar, buhran, depresyon, duygusal travmalar...

Bu uyaranların dozu tehdit edici bir hal almaya başladığında ise beden kendini koruma refleksi ile savunmaya geçer ve beyin kimyasındaki stres hormonlarının meydana getirdiği değişimler sayesinde kaçınma davranışı veya savaşma davranışı sergiler. Bu süreçte vücudumuz 3 farklı stres reaksiyonunda bulunur.

Yazının Devamını Oku

Küçük çocukları kurban kesimi sürecine dahil etmeyin!

1 Eylül 2017
Kurban kesimine şahit olan, anlına kurban kanı sürülen çocuklarda...

Kurban Bayramı hem dini vecibelerin yerine getirilmesi hem de geleneklerin sürdürülmesi açısından toplumumuzda büyük bir öneme sahip. Her anne baba gibi biz de çocuklarımızı geleneklerine uygun ve dinini yaşayarak öğrenen şekilde yetiştirme çabasındayız ama bunu yaparken de çocuklarımıza zarar vermekten kaçınmalıyız.

Kurban kesimine şahit olan, anlına kurban kanı sürülen, zorla kurban eti yedirilen çocuklarda "Ölüm" kavramı ile erken yaşta ve uygunsuz bir biçimde tanışmalarından ötürü çeşitli travmalar veya travma sonrası davranış farklılıkları oluşabilmektedir.

Hemofobi (Kan görünce korkma, bayılma), anksiyete (Kaygı ve stres) bozukluğu, panik atak, et yemeyi reddetme ve vejeteryan beslenme eğilimi, ölüm korkusu gibi bir çok travma sonrası stres bozukluğuna işaret eden duygu durumları ortaya çıkmaktadır.

Bu durumun önüne geçebilmenin en doğru yolu, henüz ergenlik dönemine girmemiş (10-12 yaş civarına ulaşmamış) ve soyut işlem becerisi (ölüm, yaşam, ibadet) gibi soyut kavramları kavrama becerisi gelişmemiş çocukların kurban kesilmesi sürecine dahil edilmemesi ve yanlarında bu konu hakkında detaylı konuşmalara girilmemesidir.

Ölüm kavramını ibadet ile eşleştirmek konusunda bir beceri kazanmış olmasını dilediğimiz çocuğumuzun bu beceriyi ergenlik öncesi kazanmasını beklemek ve gereğinden fazla zorlanılıyor bir sürece sokmak ileride telafisi zor sonuçlar doğurabilir.

Herkese hayırlı geçen ve sevdikleriyle kutlayabileceği güzel bir bayram diliyorum.

Yazının Devamını Oku

Pedagog seçimi

4 Ağustos 2017
Çocuklarımız hakkında psiko-sosyal ve gelişimsel açıdan daha fazla bilgi edinebilmek için pedagogların kapısını çalıyoruz. Peki, bu süreçte nelere dikkat edilmesi gerekiyor?

Beş yılı aşkın bir süredir Hürriyet Aile aracılığı ile sizlerle paylaştığım bilgi birikimlerimi ve deneyimlerimi artık bu kıymetli ailenin naçizane bir üyesi, “Uzman Yazar”ı olarak paylaşmaya devam edecek olmamdan dolayı duyduğum mutluluğu ifade ederek söze başlamak istiyorum. Takdir edersiniz ki, bir alanda uzman olabilmek ve bu sıfatın gerektirdiği yeterliliklere bağlı bir meslek etiği benimsemek çok önemli. Son zamanların yükselen merak konularından biri de çocuk psikolojisi ve çocuk eğitimine yönelik ebeveyn tutumları. Bu konu ile ilgili doğru adımlar atmak isteyen anne babalar olarak, çocuklarımız hakkında psiko-sosyal ve gelişimsel açıdan daha fazla bilgi ve beceri elde edebilmek adına bu alanda çalışan uzmanların ve pedagogların kapısını çalıyoruz. Peki, bu süreçte nelere dikkat edilmesi gerektiğini biliyor muyuz?

Günümüzde birçok aile, ebeveyn olma sürecinde veya sonrasında çocukları ile ilgili yaşadıkları problemlerde pedagog yardımına başvuruyor. Fakat gerçek anlamı ve mesleki yeterlilikler açısından değerlendirildiğinde kimler bu unvana sahip olabilir ve hangi eğitimlerle bu yeterlilik sağlanabilir maalesef tam olarak bilinmiyor. Elbette tek bir cümle ile açıklanması zor ancak kısaca anlatmak gerekirse pedagog; 0-18 yaş arası çocuğunuzun zihinsel, ruhsal, duygusal ve sosyal gelişiminde size yardımcı olmayı amaçlayan çocuk psikolojisi ve eğitimi uzmanıdır. Pedagoglar, öncelikli olarak çocuğunuzun ruh sağlığını korumaya yönelik çalışırlar. Sağlıklı bir biçimde zihinsel, ruhsal, duygusal ve sosyal gelişim gösteren çocuklar dolaylı olarak sağlıklı birer kimliğe sahip olurlar ve bu da mutluluğu, başarıyı beraberinde getirir.

Ebeveyn olarak, çocuklarımızı en doğru ve en sağlıklı şekillerde yetiştirmeyi amaç edinmiş olsak da kimi zaman farkında olmadan yapılan iyi niyetli hatalar veya çocuğumuzun bugünü ve geleceği ile ilgili olarak alınmış yanlış kararlar, beklentilerimizin aksine ileriye dönük olarak çok büyük problemlere sebep olabilmektedir. Bu ve benzeri durumlarla karşı karşıya kalındığı zamanlarda ebeveynler, doğru kararlar alabilmek için bir uzman yardımına ihtiyaç duyabilmekte ve pedagog yardımı ile de problemlerini çözümsüz hale gelmeden önleyebilmektedirler.

Çocuğumuzun anne rahmine düşmesi ile başlayıp doğumu, bebekliği, çocukluğu, ergenliği ve yetişkinliği boyunca devam eden bir süreç olan ebeveynlik, tahmin edilenin aksine, doğuştan getirilen bir beceri değildir. Doğru zamanda doğru kararlar, çocuklarımızın biyo-psiko-sosyal ihtiyaçları doğrultusunda gösterilen özen ve koşulsuz sevgi ile bu süreç en az sorunla atlatılarak, hem psikolojik hem fizyolojik hem de sosyal ve duygusal açıdan sağlıklı birer evlat yetiştirme yolunda emin adımlar atılabilir.

Bu süreçte bize danışmanlık edecek ve farklı uzmanlıklarıyla sorunlarınızın çözümünde bizlere yardımcı olacak kişiler ise pedagoglardır. Pedagoglar genel olarak çocuklarımızın ruh sağlığı, psiko-sosyal gelişimi, fizyolojik gelişiminin takibi, duygusal gelişimi ve eğitimi gibi konularda bizlere rehberlik eden çocuk psikolojisi ve eğitimi uzmanlarıdırlar.

Çocuklarımızı pedagoga götürmek için mutlaka bir sorun yaşanmasını beklememeliyiz. Problemlerin ortaya çıkmasından önce alacağımız önleyici danışmanlık hizmeti, çocuklarımızla daha kaliteli bir ilişki kurmamıza, onların istek ve ihtiyaçlarını doğru anlama ve onlar için en sağlıklı kararları verme konusunda bize yardımcı olacaktır. Bugün Avrupa'da ve Amerika’da neredeyse her ailenin bir aile hekimi olduğu gibi bir de aile terapisti varken, ülkemizde psikolojik yardım almak konusunda maalesef, büyük bir problemimiz olmadığı sürece istekli değiliz. Ebeveynler olarak çocuklarımızın gelişimlerinin her yönüyle ilgili uzman takibi ve yardımının ne denli önemli olduğunu unutmamalıyız. Ve elbette yardım alacağımız uzmanları tercih ederken, yetki ve yeterliliklerinden tam olarak emin olduğumuz kişilere yönelmeliyiz. 

Yazının Devamını Oku

Kız çocuklarının makyaj ve kadınsı giyim merakı

30 Temmuz 2017
Son zamanlarda gerek çevremizde, gerek televizyonda gerekse sosyal medyada çocukların ön plana çıktığı bir ‘çocukluk çağında makyaj ve cinsiyetçi giyim tarzı" üzerine yapılan açıklama ve tartışmalar ön planda…

Son zamanlarda gerek çevremizde, gerek televizyonda gerekse sosyal medyada çocukların ön plana çıktığı bir ‘çocukluk çağında makyaj ve cinsiyetçi giyim tarzı" üzerine yapılan açıklama ve tartışmalar ön planda… Bir taraf bu durumun çocukların kendi cinsiyetlerini öne çıkaracak tarzda giyinmesini veya anne babayı model alarak erken yaşta makyaj yapıp çekici giyinmesini ‘anne babanın inisiyatifinde görerek’ normal karşılıyor. Diğer yandan büyük oranda bir grup bu durumun sağlıksızlıkları üzerine konuşuyor ve çocukların bu tarz eğilimlerden kati surette uzak tutulmasından yana… Peki, biz uzmanlar bu konuda ne düşünüyoruz diye soracak olursanız…

Öncelikle çocuklarımızın bize ait birer nesne veya oyuncak olmadıklarını belirterek başlamak isterim. Onları ne dilediğimiz gibi şekilden şekle sokmak ve kendi zevkimizin bir temsilcisine dönüştürmek konusunda hak sahibiyiz ne de onların tüm benliğini ve heveslerini bir kenara itip sadece kendi kural ve kaidelerimize göre büyütebiliriz.

Renkli ve ışıltılı oyuncaklar nasıl dikkatlerini kolaylıkla çekebiliyorsa makyaj malzemeleri, saç bakım aksesuarları, kadınsı kıyafetler veya aşırıya kaçan aksesuarlara karşı da o denli meraklı olacaklarını ve bu kavramları keyif verici bulabileceklerini göz önünde bulundurmalıyız.

Gelişimsel açıdan bakıldığında hem kız hem de erkek çocuklarda 4-6 yaş arasında gelişmesini beklediğimiz cinsel kimlik gelişimi ve cinsiyet farklılıklarının daha da farkına varılan bu dönemde yukarıda bahsettiğimiz kadınsı imaj nesnelerine karşı duyulan ilgi erkek çocuklarda azalırken, kız çocuklarda zaman zaman daha da artış gösterebilir. 

Siz makyaj yaparken dikkatle sizi izleyen ve size katılmak isteyen, makyaj çantalarınızı gizli gizli kurcalamaya çalışan, aşırı gösterişli ve çarpan kıyafetleri tercih etme eğiliminde olan, mağazalarda hemen kozmetik raflarına yönelen çocuğunuzla ilgili olarak panik olmanız ve korkutucu, yasaklayıcı bir tutum içine girmeniz ne size ne de ona fayda sağlar. Öncelikle çoçuğunuzun bu tarz bir kıyafet veya ürünü neden almak istediğini sorarak başlayın. Bazen sadece merak veya bir oyuncak satın almak gibi çocuksu duygularla bu isteklerini ortaya koyabilmektedirler. Bazen de gerçekten bir "anne" imajı içine girip makyaj yapmak, topuklu giyinmek, deri etek veya dekolte bir bluz ile daha güzel görüşeceğine inanarak da isteklerinde ısrarcı olabilmektedirler.

Bu gibi durumlarda çocuğunuza bu tarz bir eğilimin, makyaj malzemelerinin veya istediği eşyanın zararlı olduğunu söylemek çocuğunuzun size yönelik güven duygusunun sarsılmasına neden olabilir, zararlıysa sen neden kullanıyorsun diye düşünebilir. Bunun yerine o eşyaların size ait olduğunu veya alınabilmesinin neden mümkün olamayacağını izah eden gerçekçi ve net açıklamalarda bulunun. Örneğin; “Bu eşyalar benim gibi annelere özel eşyalar ve bizim kullanımımıza uygun üretilmiş. Bu nedenle senin cildin ve gelişimin için uygun olmayabilir, zaten ihtiyacın olduğunu düşünmüyorum, yanaklarım senin kadar pembe olsaydı bu renkli şeylere sanırım hiç ihtiyaç duymazdım, ne kadar da şanslısın” gibi sözlerle özenme eğilimini azaltıp kendisini daha özel ve şanslı bulmasını sağlayabilmek mümkündür. Sonrasında ısrarları devam ederse de “İlerleyen yıllarda bir genç kız olduğunda senin de kendine ait özel kıyafetlerin ve makyaj malzemelerin olacak ama bunun için biraz daha zaman var. Dilersen özel günlerde senin de kullanabileceğin çocuklar için üretilmiş sana uygun bir şeyler alabiliriz” diyebilirsiniz. Kendi özel alanında kendisini özel hissedebileceği sadece ona ait olan ama çocuk gelişiminde kimlik karmaşasına yol açmayacak bazı ürünlerle (el kremi, dudak kremi, tırnak üstü stickerı) kendisini daha iyi ve mutlu hissetmesini ve hevesini almasını sağlamak da işe yarar bir çözüm olabilir.

Yazının Devamını Oku

Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu nedir?

17 Haziran 2017
Genellikle 5-12 yaş aralığında tanısı konulan bir problemdir.

Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) bireyin sosyal yaşama ayak uydurmasını zorlaştıracak düzeyde odaklanma ve dürtü kontrolü yetersizliği yaşaması durumudur. Genellikle 5-12 yaş aralığında tanısı konulan bu problem, dikkat eksikliğinin baskın olduğu, dürtü kontrolünün yetersiz olduğu veya her ikisinin kombine bir şekilde görüldüğü 3 farklı grupta değerlendirmeye alınır. İleri yaş gruplarında görülme sıklığı azalsa da yetişkinlik döneminde de karşılaşılma ihtimali olan bir rahatsızlıktır.

Bu rahatsızlığın tanısı konusunda yapılan araştırmalar hala devam etmekte ve nedeninin kısmen beynin odaklanma ve dürtü kontrolünü sağlayan ön lob bölgesindeki sinir uçlarının birbiriyle olan bağlantısına yönelik bir problemle ilgili olduğu düşünülmektedir. Çocukta DEHB tanısı koyabilmek için problemin özgül bir ortamda değil, birden fazla ortamda kendini göstermesi, süreklilik arz etmesi ve 7 yaşından evvel başlamış olması gerekmektedir.

DEHB yaşayan çocuğun genellikle bu hiperaktif ve tepkisel davranışları, sınırlandırıcı okul yaşantısıyla birlikte kendini daha belirgin bir şekilde gösterebilmektedir. Belirtilerin gerek ebeveynler gerekse çocuğun devam ettiği eğitim kurumundaki eğitmenler tarafından sağlıklı bir biçimde gözlemlenmesi ve yardım almak konusunda vakitlice yönlendirilmesi problemin kontrol altına alınması konusunda büyük fayda sağlamaktadır. Bu nedenle DEHB’nin belirtileri dikkatli bir şekilde gözlenmelidir.

Bunun yanı sıra, bunca problemin içerisinde sosyal yaşama ayak uydurmaya çalışan bu çocuklar pozitif bir biçimde algılandıklarını hissettikleri ortamda coşkulu, sorumluluk almak konusunda istekli, duygusal, yaratıcı ve içten olabilmektedirler.

Yazının Devamını Oku

Çocuk gelişiminde 0-4 yaş arası neden çok önemli?

12 Mayıs 2017
Kişilik gelişiminin büyük bir kısmı okul öncesi dönemde tamamlanır. Çocuğun erken gelişim yıllarının önemi nedeniyle aileler özellikle bu süreçteki yaklaşımlarına özen göstermelidir. Pedagog ve Aile Terapisti Serap Melek Kılıç, 0-4 yaş arası dönemde çocuğun gelişimini desteklemek için ebeveynlere önerilerde bulunuyor.

Çocuk sağlığının fiziksel ve ruhsal sağlık olarak iki ana koldan değerlendirilmesi gerektiğini bilmeyen yoktur. Yani çocukların fiziksel gelişimi, boy-kilo artışı bağışıklık sistemi, beyin gelişimi kadar psikolojik sağlığı, iyilik hali, bilişsel, sosyal ve duygusal gelişimi de desteklenmelidir. Bunun yanı sıra bir de çocuk gelişiminde kritik dönem olarak adlandırdığımız ve gelişimin geri dönülemez kısmını oluşturan bir “temel başlangıç dönemi” vardır. Kritik dönem denince anne babaların ilk olarak aklına takılan, bu dönemin hangi yaşları içerdiğidir.

Çocuk gelişiminin en kritik dönemi olarak ele alınan kısmı 0-6 yaştır. Özellikle de ilk 4 yıl çok önemlidir. Bu yaş aralığı çocuğun beyin gelişiminin büyük ölçüde tamamlandığı, bağışıklık sisteminin temellerinin atıldığı, beslenme alışkanlıklarının belirlendiği, vücut boy-kilo endeksinin ilk sinyallerini verdiği dönemdir. Beyin gelişiminin hızla tamamlanıyor olmasından dolayı zihinsel becerilerin ve analitik düşünce yapısının oluştuğu bu dönemde anne babaların vereceği destek ile çocuklar hayata büyük ölçüde hazır hale getirilebilir.

Ebeveynler adım adım eğitim setleri ile çocuklarının zihinsel, dil, duygusal, sosyal ve motor gelişimlerini desteklerken birlikte nitelikli zaman geçirebilirler. Bu setler hakkında detaylı bilgi için www.adimadim.com'u ziyaret edebilirsiniz.

Güvenli bağlanmanın gerçekleştiği, günlük yaşam alışkanlıklarının kazanıldığı, sosyal becerilerin edinildiği, dünyaya yönelik olumlu veya olumsuz bakış açısının oluştuğu bu dönemde aslında çocuklarımız bu alanların hiçbirinde bir tek kazanım ile sınırlı kalmazlar. Örneğin; tuvalet eğitimi kazanırken aynı zamanda ebeveyn ilişkisine yönelik olumlu veya olumsuz bir algı ile suçluluk duygusu ya da kendi hayatının sorumluluğunu üstlenme arasında gidiş gelişlerin olduğu bir kazanım sürecini de geçirirler farkında olmadan. Bu süreçte her kazanım, olumlu yaşantıları da beraberinde getirir. Bu dönemde çocukla kurulacak olumlu ve sevgi temelli ilişki, pozitif kişilik gelişiminin de temelini atmış olur. Bireyselliğini ön plana çıkarmaya çalışan çocuğun hem özerklik arayışı hem de benmerkezci tutumu zaman zaman zorlayıcı olsa da aslında kişilik gelişiminin en büyük besleyici kollarını oluşturur.

Davranış problemlerinin de ilk olarak baş gösterdiği bu dönemde doğru müdahaleler ile sağlıklı bir çıkış yolu bulunabilirken, yanlış müdahale biçimleri veya zorlamalarla karakter gelişimi zarar görebilir.

Yazının Devamını Oku

Çocuklara hayır diyebilmenin 10 altın kuralı

13 Nisan 2017
Çocuğu sert bir biçimde geri çevirmeyin ya da duymazdan gelmeyin.

Ona karşı acımasızca davranmış olma veya vicdani sorumluluk hissine kapılma durumlarına sebep olan ve bunun sonucunda gerçekleştiremediğimiz bir kısır döngü. İlerleyen yıllarda ise çocuğun karakterine oturan ve sosyal ilişkilerinde zorlanmasına sebep olan bir durum…

Peki, çocuklarımıza hayır diyebilmek nasıl mümkün olabilir? Nasıl düşünmeli, ne yapmalıyız?

1. Hayır demek vicdansızca davranmak veya umursamamak demek değildir. Çocuğunuza sınır koymayı ve hayatta da her zaman var olan sınırlılıklara karşı hazırlıklı olmayı öğretir.

2.Hayır kavramı hayatta sıkça karşımıza çıkan bir kavramdır. Kaybetmek kimi insanlar tarafından tahammül edilemez bulunurken, kimi insan tarafından ise olgunlukla karşılanabilir bir durum olarak görülür. İşte kaybetmeye karşı da olgun durabilen ve farklı bir çıkarım sağlayan kişiler, çocukluklarında sınır koyularak büyütülmüş ve her istediği yapılmamış çocuklar olarak karşımıza çıkar.

3. Gelecekte daha güçlü ve çözüm üretebilen bir birey olmak için ‘hayır’lar karşısında makul çözümler bulabilmeyi başarmak çocuklukta başlar. Reddedilen çocuk, neden o isteğinin reddedildiğini sorgular ve istediği şeyi daha makul bir çerçeveye çekmek için çaba sarf eder. Bu süreçte de problem çözme becerisi gelişir.

Yazının Devamını Oku

Çocuğunuzla kaliteli zaman için altın öneriler

21 Mart 2017
“Çocuklarımızla kaliteli zaman geçirelim” deyip duruyoruz hep bir ağızdan ama geçirdiğimiz zamanın kime göre, neye göre, hangi standarda göre kaliteli olduğuna nasıl karar veriyoruz?

Annelerin kafasında hep aynı soru: “Çocuğumla nasıl daha verimli ve eğitici zaman geçirebilirim?” , “Onunla paylaştığım zamanda bir şey öğrenmesini de sağlamam mümkün mü?” , “Etkinlik yapmak iyi hoş ama etkinlikleri planlarken ve uygularken hangi sistemle yaklaşmalıyım?” , “Çocuğumun eğlenmesini mi sağlamak daha iyi, öğrenmesini mi?” Peki doğrusu ne ya da bu konuya doğru-yanlış çerçevesinden bakmak ne kadar sağlıklı? İşte bunları düşünüp duran anne, gün boyu iş yerinde ve evde koşturup durmanın verdiği yorgunlukla pes edip yelkenleri suya indiriyor ve etkinlikler başlamadan bitiyor.

Peki, ne yapılabilir? Evde çocuklarla hem kaliteli zaman geçirip hem eğlenmek hem de öğrenmek nasıl mümkün olur? Öncelikle bu soruya verilecek en iyi cevabı bulabilmek adına şu durumları dikkatlice kontrol etmeliyiz: Çocuğun yaşı, psikolojik ihtiyaçları, günlük yaşam rutinleri, aile sistemindeki özerklikler (tek ebeveyn olarak çocuk büyütmek, kronik rahatsızlık sahibi aile üyesi, kardeş sayısı vb.) ve en önemlisi çocuğunuzun gelişimsel açıdan desteklenmesi gereken özelliklerinin ne durumda olduğudur. Bunun yanı sıra uzun süre düşünmeden, aşırı masraf ve yorgunluğa sebep olmadan etkinlik planlayabilmenin bir diğer değişkeni de o sırada evde olan ulaşılabilir materyallerin türüdür. Bu değişkenlerin tamamını göz önünde bulundurduğumuzda çocuğumuz için en etkileyici ve eğlenceli aktiviteyi oluşturmak ve onunla kaliteli zaman geçirmek mümkün olabilir.

[fotogaleri=1867,323,2623]

Amacımız öncelikle çocuğun ne istediğine kulak vermek ve o an onu en iyi hissettirecek etkinliğe yönelmek olmalıdır. Biz parmak boyasıyla sınır boyama etkinliği planlarken o bütün renkleri birbirine karıştırarak ortaya çıkan yeni renkleri keşfetmeyi tercih edebilir. Kitap okuma sürecinde sizin ne okuduğunuza odaklanmak yerine kitabın sayfalarını sabırsızlıkla çevirip kendi hayal gücünü geliştirerek kendi ürettiği farklı bir hikayeye odaklanabilir. Bu gibi durumlarda asla planladığınız etkinliği gerçekleştirmeye odaklanmayın, bırakın o anda çocuğunuz nasıl devam etmek istiyorsa etkinliğe öyle devam etsin. Kontrol büyük oranda onda olsun, siz sadece rehberlik edin ama oyunun esas kişisi o olsun. Nitekim zaten kreş-oyun grubu-okul deneyimi olan ve belirli bir program dahilinde gelişimi desteklenen bir çocuk için evde organize edilecek etkinlikler yoğun bir öğreticilik içermeyebilir, daha çok eğlenmeye ve evde huzurlu bir sistem geliştirmeye yönelik olmasında fayda vardır.

Etkinlik planlayan annelere verilebilecek en güzel öneri, çocuğunuzun gelişmesini ve daha iyiye gitmesini isteyeceğiniz konuları destekleyecek etkinlikler yapmanızdır. Mesela ince motor gelişimini desteklemek istediğiniz çocuğunuzla evde bolca kağıt ve peçete koparma-yırtma, maşa kullanarak katı aktarma etkinliği planlanabilir.

Dil ve konuşma becerisi gecikmiş bir çocuk için yapılacak aktiviteler, sıkmamak kaydı ile dil gelişimini desteklemeye yönelik tekerlemeler, parmak oyunları, çocuk şarkıları öğrenme olabilirken, kardeş kıskançlığı gibi bir sorun yaşayan anne çocuğu için aktive düzenlerken sistemde kardeşin de belirli bir düzeyde olacağı oyunlar oluşturarak iki kardeş arası bir bağlantı kurmaya destek olabilir.

Yazının Devamını Oku