Paylaş
Bilindiği üzere kanser, vücuttaki hücrelerin kontrolsüz çoğalmasıdır. Bu kontrolsüz çoğalma engellenirse yani kanser hücrelerinin büyümesi durdurulursa kanser tedavisi tamamlanmış demektir. Kanser vücudun hemen hemen her dokusunda görülebilen, nedeni bilinmediği için de çok değişik tedavi alternatifleri olan bir hastalıktır. Ayrıca kanserin vücuttaki başka bölgelere sıçramasına metastaz denir.
Kanserin birçok tedavi yöntemi vardır. Bütün tedavi yöntemlerinde prensip kanserli dokunun büyümesini durdurup hastalıklı dokuyu ortadan kaldırmaktır. Erken yakalanan kanser türlerinin pek çoğunda cerrahi tedavi çok başarılıdır. Ancak cerrahinin mümkün olmadığı ya da radyoterapi veya kemoterapinin daha başarılı olduğu bölgelerde ise radyoterapi veya ilaç tedavisi birinci tercihtir.. Ancak radyoterapi ve kemoterapinin en büyük dezavantajı vücuttaki sağlıklı dokulara da zarar verebilmesidir.
Buna en basit örnek saçlarımız sürekli yenilenen bir doku olduğu için ve kanser ilaçları ve radyoterapi, büyüyen ve yenilenen dokuları durdurma prensibine yönelik etki ettikleri için saçları da etkileyerek saç dökülmesine yol açarlar.
Bunun yanısıra son yıllarda popüler olan lokal kanser tedavilerinden en önemlisi girişimsel radyolojik yöntemlerdir. Lokal kanser tedavisinin en önemli avantajı uygulanan tedavinin direkt kanser dokusuna verilmesi ve bunun sonucunda hem kanserli dokuya etkinin daha kuvvetli olması ve tedavi sadece kanserli dokuya verildiği için vücudun diğer bölgelerinde yan etki olmamasıdır.
İşte bugün bu girişimsel radyolojik yeni yöntemleri konunun uzmanı Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyoloji Ana Bilim Dalı öğretim üyesi radyoloji uzmanı Prof. Dr. Okan Akhan ile konuştuk. Sizlerden gelen mailler doğrultusunda tüm merak ettiklerinizi ben sordum, Dr. Akhan cevapladı.
Girişimsel radyoloji nedir. Hangi durumlarda uygulanır?
Girişimsel radyoloji, eskiden cerrahi tekniklerle tedavi edilen bir çok hastalığın cerrahi olmayan tekniklerle ve görüntüleme yöntemleri kılavuzluğunda tedavi edilmesi anlamına gelmektedir. Bu tedaviler içerisinde karın içi apselerin ameliyatsız boşaltılması, her türlü kistin ameliyatsız tedavi edilmesi, tıkanan safra yollarının ve idrar yollarının açılması ve gerektiğinde stent adı verilen özel malzemelerle bu sistemlerdeki darlıkların açık tutulması, tıkanan yemek borusu veya barsak bölgelerinin açık tutulması amacıyla stent yerleştirilmesi, karın içerisinde ve göğüs boşluğunda biriken sıvıların boşaltılması, tıkanan bir damarın ameliyatsız açılması ya da damarlarda oluşan balonlaşmaların embolizasyon adı verilen yöntemlerle ameliyatsız tıkanması gibi tanımlanmış 100’den fazla işlem vardır.
En çok hangi kanserlerin lokal tedavisinde kullanılır?
Kanserlerin lokal tedavisinde son 15 yılda olağan üstü kabul edilebilecek gelişmeler söz konusudur. Karaciğer, akciğer, böbrek, meme ve böbrek üstü bezi kanserlerinde bu yöntemler yaygın olarak uygulanmaktadır. Ayrıca kemik metastazları söz konusu olduğunda ağrının giderilmesi ya da azaltılması için de bu yöntemlerden bazıları kullanılmaktadır.
Bazı tedavilerin görüntüleme yöntemleri kılavuzluğunda cerrahiye gerek duyulmadan yapıldığını söylediniz. Bu görüntüleme yöntemleri nelerdir?
Girişimsel radyolojik işlemler fluoroskopi, ultrasonografi ve bilgisayarlı tomografi kılavuzluğunda yapılır. Damar içi problemlerin tedavisinde kasık ya da koltukaltı damarından özel tel kateter ve iğnelerle girilerek işlem yapılır ve bu işlemler fluoroskopi kılavuzluğunda gerçekleştirilir. Damar dışı (nonvasküler) girişimsel radyolojik işlemler ise genellikle ultrasonografi ve fluoroskopi kılavuzlukları birlikte kullanılarak gerçekleştirilir. Kanserin yerleştiği organa bağlı olarak kullandığımız görüntüleme yöntemleri farklılaşabilir. Karaciğer kanserlerinde genellikle ultrasonografi kılavuzluğunda kanser tedavisini gerçekleştiririz. Ancak akciğer kanserlerinin tedavisi bilgisayarlı tomografi kılavuzluğunda yapılır.
Peki genel olarak kanserlerin lokal tedavisinde kullanılan yöntemler nelerdir?
Yukarıda saydığımız organlara yerleşen kanserlerin lokal tedavisinde ısıtma ve soğutma teknikleri yaygın olarak kullanılmaktadır. Isıtma teknikleri içerisinde radyofrekans ablasyon (RFA), mikrodalga (microwave), yüksek yoğunlukta fokuslanmış ultrasonografi (HIFU) ve laser teknikleri sayılabilir. Bunların içerisinde en sık ve en yaygın uygulanan ve sonuçları konusunda en fazla bilimsel çalışma ile bilgi sahibi olduğumuz RFA’dır. Bu tekniklerde hedefteki doku ısıtılarak kanser hücrelerinin ölümü sağlanır.
Peki toparlayacak olursak en çok hangi organlarda ve hangi kanser türlerine “lokal tümör tedavisi” uygulanır?
Karaciğerin kendi dokusunun kanseri (hematoma) ve karaciğere yapılan metastazlar sıklıkla bu yöntemlerle tedavi edilir. Ayrıca küçük hücreli olmayan akciğer kanserlerinin ve akciğere metastaz yapan kanserlerin tedavisinde bu yöntemler yaygın olarak kullanılmaktadır. Böbreğin kendi dokusundan köken alan kanserlerde, bazı durumlarda meme kanserlerinde ve böbrek üstü bezi kanserlerinde bu yöntemler uygulanabilir.
Karaciğer ve akciğer tümörleri başta olmak üzere bu radyofrekans ablasyon tekniği ile yapılan tedavilerin hastaya sağladığı yaşama şansı nedir ve cerrahi tedavilerde sonuçlar açısından ilişkisi nasıldır?
Karaciğerin birincil tümörleri ve metastazlarında bu işlemlerin yapıldığı hasta gruplarında 5 yıllık yaşamı yaklaşık yüzde 20 ile yüzde 50 arasındadır. Cerrahi uygulanabilen gruplarda da elde edilen 5 yıllık yaşama oranları bu civardadır. Ancak bazı hasta gruplarında hastalıksız geçen süre göz önüne alındığında cerrahi tedavinin daha iyi sonuç verdiğine dair yayınlar mevcuttur. Karaciğer tümörlü hastaların yüzde 15 ile 20’sinin ancak cerrahiye uygun olduğu göz önüne alındığında cerrahi yapılamayan hasta gruplarında radyofrekans ablasyonun yapılmasının uygun olduğu kanaatindeyim. Akciğer kanserleri açısından da benzer bir durum söz konusudur. Akciğer metastazlarının tedavisinde ise RFA ciddi bir alternatif olarak görülmelidir. Çünkü her iki akciğerde metastaz çıktığında hastanın cerrahi ile metastazının tedavi edilmesinin ameliyat riskleri ile komplikasyon ve ölüm ihtimalleri göz önüne alınmalıdır.
Bu lokal girişim yaptığınız hasta gruplarında ayrıca kemoterapi ilaç tedavisi de yapılıyor mu?
Evet. Bu grup hastalarda herhangi bir ilaç tedavisi mümkünse ilaç tedavisi mutlaka yapılmalıdır. Girişimsel radyoloji tarafından yapılan lokal tümör tedavilerinin ilaç tedavisine alternatif olmadığının dikkatle anlaşılmasında yarar vardır. Bu iki tedavi birbirinin tamamlayan tedavilerdir. Bu hastalara cerrahi tedavi yapılmış olsa bile ilaç tedavisi de mutlaka yapılmaktadır. Ancak karaciğerin birincil kanserinin tedavisinde ilaç tedavisi yeni bir tedavidir ve bazı özel durumlarda kullanılır. Bunun hastanın onkoloğu ile tartışılmasını öneririm.
Kanserlerin lokal tedavisinde kullanılan teknikler ve sonuçları göz önüne alındığında bu işlemlerin yapılması ne tür yarar sağlamaktadır? Kısaca tanımlar mısınız?
Bu işlemler için hasta hastaneye yatırılır ve işlem yapılır. Hastaların çok büyük çoğunluğunda hasta sadece bir gece hastanede kalır. Ertesi gün eğer majör bir komplikasyon olmamışsa hasta taburcu edilir. Bu işlemler etkin ve güvenilir işlemlerdir. Bizim hastanemizde 13-14 yıldır uyguladığımız tekniklerdir. Bu işlemlerin en önemli avantajlarından bir tanesi tekrarlanabilir olmasıdır. Aynı seansta birden fazla lezyon bu yöntemlerle tedavi edilebilir ya da hastalığın seyri sırasında yeni ortaya çıkan lezyonlar aynı yöntemle güvenle tedavi edilebilirler.
OKUYUCUDAN DOKTORA
- Annem 76 yaşında 15 sene önce meme kanseri ameliyatı geçirdi şimdi akciğerinde metaztaz şüphesi olan 2 cm’lik bir kitlesi mevcut. Net olarak metastaz tanısı konamadığı için tedavi yöntemine karar verilemedi. Bize öneriniz ne olur?
- Öncelikle Akciğer BT tetkiki değerlendirilmeli. İlk adım İnce İğne Aspirasyon Biyopsisi olmalı. Çıkacak sonuca göre karar verilir. Eğer meme Ca. Metastazı ise Öncelikle kemoterapi düşünülür (eğer hastada kemoterapi almasına bir engel yoksa). Gerekirse akciğer RFA sonrasında uygulanabilir. Ancak bu kitlenin primer bir Akciğer kanseri olma ihtimali de akılda tutulmalıdır.
KISACA OKAN AKHAN
Hacettepe Üniversitesi Eskişehir Tıp Fakültesi’ni bitirdi. Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyoloji Anabilim Dalı’nda uzmanlık eğitimini 1987’de tamamladı. 1989’da doçent ve 1996’da profesör oldu. 1985-1986’da sekiz ay süreyle İsveç’teki Lund Üniversitesi Radyoloji Bölümü’nde karın radyolojisi ve girişimsel radyoloji alanlarında ve 1997’de altı ay süreyle Belçika’da Brüksel Katolik Leuven Üniversitesi Radyoloji Bölümü’nde karın radyolojisi üzerine çalıştı. 1996’da TÜBİTAK Teşvik Ödülü’nü aldı. 2000 yılında Türkiye Bilimler Akademisi asosiye üyeliğine seçildi. Karın radyolojisi ve damar-dışı
girişimsel radyoloji ile ilgilenmektedir.
SİZ SORUN, UZMANLAR YANITLASIN
Önümüzdeki hafta konumuz ‘mide reflusü’ ya da tıptaki adıyla gastro-özofajial reflü. Günümüz koşullarında, değişen beslenme şekilleri fast food beslenme ve obezitenin artmasıyla orantılı olarak artış da gösteren ‘mide reflusü’nü TOBB ETÜ Hastanesi doktorlarından Genel Cerrahi Uzmanı Doç. Dr. Hatim Yahya Uslu ile konuşacağız. Bir çok bilinmeyeni olan ve toplumda çoğu kişinin derdi olan ama basit bir mide yanması zannedilen bu hastalıkla ve tedavisiyle ilgili merak ettiklerinizi jineklinik@senolkalyoncu.com adresinden bana ulaştırabilirsiniz.
Paylaş