Şenol Kalyoncu

HPV ve genital siğillerin doğuma etkisi

21 Temmuz 2024
Sevgili Hürriyet okurları, bu hafta sizlerden gelen sorular üzerine genital siğiller ve HPV konusunu ele almak istedim.

Rahim ağzı olarak da adlandırılan serviks, rahmin yani uterusun vajinaya açılan en alt noktasıdır. Günümüzde genital siğiller oldukça sık karşılaşılan cinsel yolla geçen hastalıkların başında gelir. Tekrarlayan genital siğiller birçok kadın için can sıkıcı olurken, özellikle gebelikte zayıflayan bağışıklık sistemi nedeni ile genital siğiller tekrarlayabilmektedir. Genital siğilleri olan anne adaylarının normal doğum yapıp yapamayacağı sağlık profesyonelleri arasında da sıklıkla kafa karışıklığına sebep olur.

CERRAHİ TEDAVİ GEREKEBİLİR

HPV çocuklarda mukoza, konjunktiva (göz) ve larinkste (hava yolları) hastalığa yol açabilir. Laringeal papillomatozis denilen hava yollarını tıkayıcı tarzda büyüyen papillomalar (dev siğiller) nadiren görülen şiddetli bir durumdur. Bu hastalığı taşıyan çocuklar genellikle 2-5 yaş arası dönemde tanı alır ve yaşamları boyunca defalarca cerrahi tedavi geçirmeleri gerekebilir. Genital siğilleri olan her 1000 kadından 7’si gebelik boyunca bebeğine HPV hastalığını bulaştırmaktadır. En sık görülen HPV türleri ise tip 6 ve 11’dir. Bu sorunlar nedeniyle gebelik sırasında genital siğillerin tedavi edilmesinin ya da elektif sezaryen doğum yapılmasının bebeğe hastalık bulaşmasını önleyip önlemediği merak konusu olmuştur.

GÖBEK KORDONUNDA BİLE TESPİT EDİLMİŞTİR

Eski çalışmalarda bebeğe virüs bulaşının doğum kanalından geçiş sırasında olduğu öne sürülmüştür. Yenidoğanların boğaz sürüntüsünden yapılan DNA analizinde vajinal yoldan doğan bebeklerde yüzde 36, sezaryen ile doğan bebeklerde ise yüzde 0 HPV virüsü tespit edilmiştir. Ancak çalışmadaki hasta sayısı sınırlı olduğu için güvenilirliği düşüktür. Bununla birlikte, zarlar açılmadan yapılan sezaryenlerde bile bebeğe bulaş olduğu gösterilmiş ve HPV DNA plasenta dokusunda, göbek kordonunda bile tespit edilmiştir. Bu da bize doğum şeklinden bağımsız olarak bebeğe virüsün geçebileceğini göstermektedir. Genital siğilleri olan kadınlarda sadece siğiller doğum kanalını tıkadığında, siğiller kopup kanamaya yol açabileceği ya da yumuşak doku distosisine neden olabileceği durumlarda sezaryen önerilmektedir.

Yazının Devamını Oku

Dondurulmuş embriyo

14 Temmuz 2024
Sevgili Hürriyet okurları… Bugün aileler tarafından oldukça merak edilen “dondurulmuş embriyo nedir, nasıl saklanır?” gibi merak edilen birçok konuyu konuşacağız.

Öncelikle dondurulmuş embriyo, tüp bebek yöntemiyle elde edilen ancak transferde kullanılmayan iyi kalitedeki embriyoların özel solüsyonlar içerisinde saklanması işlemine deniyor. Tüp bebek tedavisiyle birlikte toplanan yumurtalardan elde edilen embriyolar 3. veya 5. günde özel tanklarda dondurularak saklanıyor. Daha sonra bu embriyolar özel yöntemlerle çözdürülerek anne rahmine transfer ediliyor.

Dondurduğum embriyoları ne kadar saklayabilirim?

Dondurulmuş embriyolar, anne ve baba onayıyla 5 yıla kadar saklanabiliyor. Eğer süre uzatılmak istenirse bakanlık onayıyla uzatılabiliyor.

Peki neden tercih ediliyor bu yöntem?

Tüp bebek tedavilerinde embriyo kaliteli olsa dahi bazen negatif sonuçlar elde edilebiliyor. Sonuçta annenin tüp bebek tedavisi için yoğun miktarda hormon alması, stres faktörleri gibi etkenler olabiliyor. İlaç etkilerinin ortadan kalkması ve rahmin normal haline dönmesiyle birlikte dinlendirilmiş bir rahme transfer yapmak, annenin sürekli hastaneye gelip strese girmemesi gibi durumlar da sonucu etkileyebiliyor. Aynı zamanda ilerleyen senelerde tekrar çocuk sahibi olmak istendiğinde, anne adayında kanser gibi hastalıklar sebebiyle yapılan kemoterapi tedavileri sonrasında önceden dondurulmuş embriyoların kullanılması bebek şansını oldukça arttırabiliyor. Bunun yanı sıra ülkemizde çoğu kadında bulunan pcos hastalığına sahip olan veya 15’den fazla yumurta toplanan kadınlarda aşırı uyarılma sendromundan kaçınmak amacıyla da dondurulmuş embriyo belirli bir dinlenme süresinden sonra transfer edilebiliyor.

Embriyolarımı dondurdum transferi nasıl yapılıyor?

Yazının Devamını Oku

Kısa bir mola

7 Temmuz 2024
Sevgili Hürriyet okurları… Bu haftalık izninizi istiyorum.

Gelecek hafta görüşmek üzere, herkese sağlıklı günler dilerim...

Yazının Devamını Oku

Tatlı ruhunuz için ‘şekersiz’ mutlu günler

30 Haziran 2024
Sevgili Hürriyet Okurları… Aşırı şeker tüketimi, kan şekerinde düzensizlik başta olmak üzere vücutta tahribata sebep olabilecek pek çok rahatsızlığa davetiye çıkarabiliyor. Doktor Almıla Suna Nizamoğlu, bu hafta bizlere ‘şeker’ ve ‘şeker tüketimi’ hakkında önemli bilgiler verdi.

Şekerin, elde edildiği maddeye göre sakaroz, laktoz, maltoz, levüloz, früktoz; glikoz gibi çeşitli cinsleri vardır. Günlük hayatımızda kullandığımız şeker yani sakaroz, şeker pancarı ve şekerkamışından elde edilir. Yiyeceklerdeki şekerlerimizin elbette özel isimleri mevcut. Şekergillerden üzüm şekeri ‘glikoz’, süt şekeri ‘laktoz’, nişasta şekeri ‘dekstroz’ ve meyve şekerleri de ‘früktoz’ ve ‘levüloz’ diye anılır. Memnun mu olduk bilemedik!

Doktor Almıla Suna Nizamoğlu

UYUYAN KANSER HÜCRELERİNİ HAREKETE GEÇİRİYOR

Gün olmasın ki tüm özel günlerimizde yer almasın şeker ama her dönem gibi özellikle de büyüme çağından sonra daha az tüketilmelidir. Her ne kadar ‘afiyet şeker olsun’ desek de yediğimiz hiçbir lokma şeker olmasın. Aşırı tüketilen şeker başta pankreas olmak üzere vücutta tahribata sebep olmaktadır. Ayrıca uyuyan kanser hücrelerini harekete geçirmektedir. Kemoterapi gören hastalarda şeker alımı yasaktır. Kanser hücreleriyle olan samimiyeti çok nahoş, sevmeyelim şekeri…

TEDAVİDEN ALINAN YANIT İYİ OLMAZ

Şeker ailesi uzar gider ‘lokum, şekerleme, reçel, çikolata, kek, fındık ezmesi, pişmaniye, kazandibi, baklava…’ Güzel aile vesselam! Çok mu tehlikeli; çoook, unutmayalım. Şekerin dengesi iyi değilse yapılan tedaviden alınacak yanıtta maalesef iyi olmaz. Yanıt alınsa bile hastalık yeniden nüksedebilir. Eğer diyabet hastası olup, sigara kullanıyorsanız gözde görme sorunu yaşama riskiniz, büyük organların dolaşım problemi gibi oldukça fazladır.

Yazının Devamını Oku

Bir haftalık kısa bir ara

23 Haziran 2024
Sevgili Hürriyet okurları... Milli Takımı’mıza destek olmak adına Almanya’da olduğum için bu haftalık izninizi istiyorum.

Gelecek hafta görüşmek üzere sağlıklı günler diliyorum...

Yazının Devamını Oku

Bayram sofrasında ne yemeli?

16 Haziran 2024
Sevgili Hürriyet okurları… Bayram demek aile demek. Bayram demek şen kahkahalarla aynı sofranın etrafında buluşmak demek. Ne güzeldir, ne özeldir bizim bayram sofralarımız.

Hem dini inancımızı yerine getirir, hem de ailemizle tüm dostlarla bir araya geliriz. Diyetisyen Neslihan Öztürk Aktepe, sevdiklerimizle bir araya geldiğimiz bayram sofralarında kilo almamak adına sağlıklı beslenme önerilerini şöyle paylaştı:

Meşhur bayram sofralarına sağlığımızı bozmaması adına çok dikkat etmek gerekiyor. Bayram sofralarında genellikle ağır, yağlı, kızartmalı etler ve bu etlerin yanında hamur işi tüketimi ağırlıkta oluyor. Bayramda ağır ve aşırı yemek yenilmesi durumunda ise kişilerde sindirim zorluğu, gaz, hazımsızlık, mide bulantısı, kan şekeri ve tansiyon yükselmesi gibi rahatsızlıklar ortaya çıkabilir. Kalp, diyabet, tansiyon, kolesterol yüksekliği olan hastalara da normal beslenme düzeninin dışına çıkmamalarını öneririm.

İÇİNDE YÜZDE 20’LİK YAĞ BULUNUYOR

Kırmızı et, içerik olarak kaliteli protein dışında, B1, B6, B12, A vitaminleri ve demir, çinko, fosfor, magnezyum gibi mineraller içermektedir. Etin yağını ne kadar temizlesek de bizim göremediğimiz yüzde 20’lik yağ hâlâ içinde bulunmaktadır. Bu nedenle sebze yemeklerini etin yağı ile pişirmek kalori alımınızı azaltacaktır. Kurban bayramında en önemli sorunlardan birisi de, kesim koşullarına dikkat edilmediğinde insanlara hayvanlardan tenya, salmonella, tüberküloz, şarbon gibi hastalıkların bulaşma riskinin olmasıdır. Veteriner kontrolünde hijyenik ortamlarda hayvanların kesilmesi gerekir. Bayram sofralarında doz kaçar gibi olup kilo alacağınızı düşünüyorsanız sizin için hazırladığım tavsiyeleri uygulamanızı öneririm.

KURBAN BAYRAMI’NDA KİLO ALMAMAK İÇİN TAVSİYELER

*Güne sade ve güzel bir kahvaltı ile başlayın

*Etin en azından 24 saat dinlenmesi için zaman tanıyın

Yazının Devamını Oku

Metabolizmaya ufak dokunuşlar büyük değişiklikler yaratır mı?

9 Haziran 2024
Sevgili Hürriyet okurları…Yeterli ve dengeli beslenmenin, uzun ve sağlıklı yaşamın temellerinden biri olduğunu biliyoruz.

Besinler hücrede, mitokondri ismi verilen enerji motorlarının içinde enerjiye dönüşüyorlar. Bu enerji sayesinde gerçekleşen tüm kimyasal değişikliklere metabolizma diyoruz. Böylece metabolizma hızını sağlıyor, vücut ağırlığını koruyor, büyüyor, toksinleri atıyor ve canlı kalabiliyoruz. Prof. Dr. Pelin Arıbal Ayral, bu hafta bize metabolizma ile ilgili bilgiler verdi. 

ENERJİ MOTORLARIMIZ OLAN MİTOKONDRİLERE ZARAR VERMEYELİM! 

Fazla yemek yediğimizde, basit karbonhidratları fazla aldığımızda, akşam geç saatlerde atıştırdığımızda mitokondrilere zarar veriyor, onların parçalanmasına neden olabiliyoruz. Sadece bu kadar da değil, hareketsiz bir yaşamda enerji üretimimiz duruyor, ATP denilen enerji birimi depolanmıyor ve hareket edip harcamazsak yeni enerji yapılmıyor! Hâlbuki hareketli bir yaşam, kaslarımızın artmasına ve böylece kas hücresinde fazla sayıda bulunan mitokondrinin artışına ve metabolizma hızımızın artışına neden oluyor, böylece kilo almamayı başarıyoruz. Bir de sigara, alkol ve çevresel toksik maddeler, mitokondrilerimize zarar veriyor bunu da unutmayın! Böyle durumlarda, hareket etmek istemeyen, kendisini enerjisiz hisseden, yorgunluktan yakınan, sabahları uyanamayan kişilerle doluyor çevremiz.

SİZDE DE BÖYLE DEĞİŞİKLİKLER VAR MI?

Metabolizma hızımızı belirleyen temel aracı tiroid hormonu ancak toplumun çoğunda beslenme bozuklukları, genetik yatkınlık, bağırsak yapısının bozulması ve bağışıklık sistemindeki beklenmedik tepkiler sonucunda ortaya çıkan ne kadar çok ‘Hipotiroidi’, ‘Hashimoto Tiroiditi’ durumu var! Bu durumlarda tiroid hormon düzeyinde düşme olduğunda, metabolizma hızımız düşüyor, dahası yaşam kalitemizi bozuyor. Kilo alıyor-veremiyorsak, kabızlık çekiyorsak, sıklıkla üşüyorsak, çabuk yoruluyor, hareket etmek istemiyorsak, sabahları zor kalkıyorsak, saçlarımız dökülüyor, tırnaklarımız kırılıyorsa, kendimizi depresif hissediyorsak, adet kanamalarında düzensizlikler oluyorsa, karaciğerimizde yağlanma olduğunu öğrendiysek metabolizmamızın ana belirleyicisi olan tiroid hormonu ile ilişkili tetkiklerimizi yaptırmanız için bir hekime başvurmamız gerekir. Bazen tiroid hormonu alan kişilerde dahi T4 hormonunun yeterince T3 hormonuna dönüşememesi nedeniyle bu şikâyetler ortaya çıkabilir. T4 hormonunun, T3’e yeterince dönüşememesine; stresimizin fazla olması veya çok düşük karbonhidratlı beslenmemiz gibi durumlar sebep olabilse de en sık karşımıza çıkan neden selenyum ve çinko eksikliğidir. Ve sıklıkla yapılan tetkikler sonucunda gereken oranda selenyum, çinko ve eksiklik varsa iyotun, bazı çok önemli noktalara dikkat edilerek bir hekim gözetiminde tamamlanması adeta bir sihirli değnek dokunmuşçasına yaşamımızın güzelleşmesini sağlayacaktır.

METABOLİZMAMIZA FAYDALI OLABİLECEK İKİ TAKVİYE NE OLABİLİR?

Yazının Devamını Oku

Gençlik iksiri glutatyon

2 Haziran 2024
Sevgili Hürriyet okurları... Bu hafta vücudumuzda doğal olarak üretilen bir antioksidan madde olan glutatyonu konuşacağız.

Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Sibel Orçan, gençlik iksiri olarak da bilinen glutatyon ve faydaları hakkında şu bilgileri verdi: Glutatyon güçlü toksin temizleyici, bağışıklık destekleyici, enerji vericidir. Hücresel atıkların, vücudun çöpünün toplanıp zararsızlaştırıldığı organ olan karaciğerin toksin temizleme kapasitesini artırıcı bir molekül. Düşünün ki bir mutfakta yemek yapılıyor ve açığa çıkan çöp toplanmıyor yeni yemek yapılabilir mi? Yeni hücre sentezi olur mu?

HÜCRELER RAHATÇA ENERJİ ÜRETEBİLİYOR

Glutatyon aynı zamanda enerji santrali mitokondrinin oksijen kullanımı sırasında açığa çıkan serbest oksijen radikallerini kendine bağlıyor. Serbest oksijen radikali DNA’ya sağlam dokuya saldırarak zarar verme kapasitesinde olan moleküllerdir. Glutatyon adeta evlatları için kendini feda eden bir anne. ‘Gel bana yapış, hücreler işlevlerine devam etsin’ diyor. Bu sayede hücreler rahatça enerji üretebiliyor. Zaten yaşlanma ve hastalığın en önemli nedeni enerji azlığı değil mi? Ergenlik, hastalık dönemleri ve yaşlılık da enerji ihtiyacının arttığı dönemler. Brokoli, ıspanak, karnabahar gibi gıdalarla alınabiliyor ancak yeterli düzeyde değil. Vücudun yetişemediği noktada dışarıdan alınan damardan veya dil altı ile uygulanan glutatyon hızlıca iyileştiriyor.

CİLDİ GÜZELLEŞTİRİP PARLAKLAŞTIRIYOR

Bilimsel çalışmalar vücuttan toksini attığı için cildi güzelleştirip parlaklaştırdığını göstermiş. Sevindirici haber, kanser hastalarında sağlıksız hücre arttığı programlı hücre ölümü aksadığı için yine glutatyon üretimi yetersiz kalıyor. Son yapılan çalışmalar tedavi sürecinde glutatyonun iyileşmeye olan önemli katkılarıyla ilgili bize yeşil ışık yakıyor. Hücre yaşlanmasını önlediği, cildi güzelleştirdiği için sanırım gençlik iksiri demek yerinde olur. Hayatın akış döngüsünün hızlandığı dikkat, odaklanma ve muhakeme gibi yeteneklerin ön plana çıktığı bu dönemde glutatyonun gerek sağlık gerek güzellik alanında yüzyılın molekülü olacağını ümit ediyorum.

Yazının Devamını Oku