Adet sancısının çok ağrılı olup günlük hayatı etkileyecek duruma gelmesi durumuna dismenore deniyor. Tanı konulduktan sonra tedavisi de mümkün. Ancak çoğu kadın bu ağrıları normal sanıp doktora başvurmuyor. Öncelikle bakalım nedir bu dismenore? Sağlıklı ve üreme çağındaki her kadının adet döngüsünde ağrılar oluşabilir. Bunun şiddetli haline dismenore denir. Semptomlar da kişiden kişiye değişiklik gösterebilir. Yaşam tarzı, sigara kullanımı gibi durumlar da bu semptomları etkileyebilir. İki tipe ayrılan dismenoreden primer olan adet döngüsü içindeki ağrıya deniyor. Sekonder tipinde ise altta yatan başka bir rahatsızlık bulunuyor. Bunun tespit edilmesi için de kadın doğum uzmanının yaptığı ultrasonlar ve tahliller çok önemli. Öncelikle alt karın bölgesinde adet başlamadan önce hissedilen ağrı bacak ve kalçalara da yayılabilir. Bunun yanında baş ağrısı, baş dönmesi ve bulantıya sebep olabilir. Primer olanında ağrının azaltılması için ilaç tedavisine başlanabilir. Sekonder olanda ise endometriozis, pelvik inflamatuar rahatsızlıklar ve adenomyozis gibi altta yatan nedenler olabilir. Bu hastalıkların tedavisine de önem verilmeli ve ertelenmemeli.
HASTALIĞA GÖRE TEDAVİ SEÇİLMELİ
Primer olan dismenorede ağrıya sebep olan hormon başlangıçta yüksek seviyelerde olsa bile adet başladıktan sonra zamanla düşer. Ancak sekonder olan ağrıda altta yatan kadın üreme sistemiyle ilgili bir rahatsızlık olduğundan ağrı azalan bir seyir göstermez. Adet bittikten sonra da devam edebilir. Primer dismenore tedavisinde non-steroid antiinflamatuar ilaçlar ve doğum kontrol hapları doktor kontrolünde kullanılabilir. Sıcak su torbaları, egzersiz, yaşam tarzı değişiklikleri de semptomları azaltmaya yardımcı olabilir. Sekonder dismenorede hastalığa göre tedavi seçilmelidir. Bu sebeple doktor kontrolünde ilerlemek hem ağrının azalması hem de altta yatan hastalığın tedavisi için önemli. Dikkate alınmadığında bu altta yatan hastalığın ilerlemesine ve daha büyük problemlere yol açabilir. Ülkemizde de olduğu gibi dünya üzerindeki çoğu kadını etkileyen dismonere sebepleri bilinmediği takdirde hem daha büyük sorunlara sebep olabilir hem de günlük yaşamı ciddi anlamda etkileyebilir. Bu sebeple uzun süredir devam eden bir ağrı varsa bir kadın doğum uzmanına görünmekte fayda var.
Bu hafta özellikle üreme çağındaki kadınları etkileyen ve birçoğunun farkında dahi olmadığı yaygın bir hastalıktan bahsedeceğim; polikistik over sendromu. Dünyada her 10 kadından 1’inde görülen hatta beslenme alışkanlıkları dolayısıyla son zamanlarda bu oranın da artış gösterdiği bu sendrom, hastalarda ciddi belirtilere yol açabiliyor. Ancak doktor kontrolünde tedavisi de mümkün. Polikistik over sendromu yumurtalıklar içinde küçük küçük birçok kist şeklinde ortaya çıkan, hormonal bozukluklara sebep olarak birçok işleyişi bozan bir rahatsızlıktır. Bu sırada kadınlardaki androjen seviyeleri yükselir ve yumurtaların büyümesiyle ilgili olan hormonların bir kısmı da üretilemez. Bu da kadınlarda sık sık adet düzensizliklerine, androjen seviyesinin yükselmesi de sivilce ve tüylenme gibi rahatsızlıklara yol açabilir. Sebebi kesin olarak bilinmemekle birlikte aile öyküsünün bulunması, yaşam tarzı ve obezite yatkınlığı bu hastalığa zemin hazırlıyor diyebiliriz. Aşırı androjen üretimi, insülin direnci, düşük dereceli inflasmasyonlar da hastalığın bilinen sebeplerinden.
HAYAT TARZINIZI DEĞİŞTİRMELİSİNİZ
Eğer bu hastalığın olduğuna dair şüpheleriniz varsa öncelikle bir doktora gitmekte fayda var. Endokrin ve kadın doğum uzmanlarının yapacağı tahliller ve ultrasonlar ile kesin bir kanıya varılabilir. Hastalığın en yaygın belirtileri için düzensiz adet görme, hirşutizm, obezite, yağlı cilt-saç, saç dökülmesi, kistler ve hamile kalmakta zorluklar diyebiliriz. Fiziksel olan belirtilerin haricinde tüp bebek merkezine başvuran kadınların yüzde 20’sinde de bu sendrom tespit edilmiş. Hormonlarla alakalı bir rahatsızlık olduğu için vücudu metabolik, işlevsel ve psikolojik olarak etkiliyor. Adetin 3’üncü gününde yapılan kan testleri ve ultrason takipleri ile tedaviye bir an önce başlamak önemli. Genellikle aşırı kilo ve hareketsiz yaşam sebebiyle ortaya çıkan bu rahatsızlık için öncelikle kişinin hayat tarzını değiştirmesi ve diyetisyen eşliğinde kilo vermesi önerilir. Hasta düzgün bir kiloya geldikten sonra bazen bu belirtiler kendiliğinden ortadan da kalkabilir. Eğer kişide bu belirtiler devam ediyor veya zayıf bir hastaysa da yine hareketli bir yaşam tarzının yanında doğum kontrol hapları ve doktorun uygun gördüğü hormon tedavileriyle bu sendrom rahatlıkla kontrol altına alınabilir. Aynı zamanda omega-3 takviyeleri, hastanın sağlıklı yağlar, lifli gıdalar ve glisemik indeksi düşük gıdalar ile beslenmesi de hastalığın seyri için oldukça önemli. Polikistik over sendromu çoğu kadının sahip olduğu ve kontrol altına alınması oldukça kolay bir rahatsızlık. Yaşam tarzı değişikleri ve en az senede bir yapılan kontroller yaşam kalitesinin artması için oldukça kritik.
Dudak dolgusu genellikle hyaluronik asit gibi malzemeler kullanılarak dudağa hacim kazandırılması işlemine deniyor. Uygulanma minimal invaziv bir yöntem olmakla birlikte sonuçları hızla görülebiliyor. Geçici bir yöntem olmakla birlikte kullanılan malzeme, kişinin bünyesine bağlı değişebiliyor ve 6-12 ay arasında etki görmek mümkün olabiliyor. Uygulama nasıl ve ne şekil bir dudak istendiğine göre değişerek ince uçlu iğneler aracılığıyla dudak bölgesine uygulanır. Genellikle lokal anestezi uygulanarak ağrı ve acı en aza indiriliyor. İşlem süresi ise 15-20 dakika arasında değişiyor. Daha sonra hasta günlük hayatına devam edebiliyor. Nadir olarak şişme ve morarma görülebilse de kısa sürede dudak istenen forma dönüyor. Dudak dolgusunun yeni bir versiyonu olan Rus tekniği de son zamanlarda oldukça rağbet görmeye başladı. Bu tekniği Fotima Abdumuminova'ya sordum. İşte verdiği bilgiler...
Fotima Abdumuminova
YENİ TREND RUS DUDAK DOLGUSU
Rus kadınlarının doğal genetiğine benzeyen, daha düz ve daha geniş dudak estetiğine Rus dudak dolgusu deniyor. Bu yeni trend, dudaklara yepyeni bir şekil kazandırmış oldu. Rus tekniği, dudak dolgusu yaptırırken oluşabilecek ‘ördek dudak’ görünümünü ortadan kaldırmaya ve daha doğal bir görünüm elde etmeye yardımcı olur. Rus dudak tekniği, dudağın merkezinde daha düz ve daha yüksek bir görünüme sahip olan kalp şeklinden esinlenir ve daha estetik dudakların ortaya çıkmasını sağlar. Aynı şekilde lokal anestezik kremler sürülerek uygulama neredeyse sinek ısırığı hissi ile tamamlanır. Kalıcılığı ise genellikle cilt tipine bağlı olarak 15-20 ay arasında olabiliyor. Rus tekniği dudak dolgusundan sonra günlük hayata dönüş hemen olabilmekte ancak ilk 1-2 gün hamam, sauna gibi çok sıcak alanlarda bulunmamakta ve sıcak içecekler tercih etmemekte fayda var. Dudak dolguları popüler ve genç bir görünüm için yüzün alt kısmındaki diğer tedavilerle birleştirebiliyor. Hyaluronik asit, dermal dolgu maddeleri yalnızca dolgunluk için değil aynı zamanda gülme ve kukla çizgileri dahil olmak üzere ağız bölgesindeki kırışıklıkların ve ince çizgilerin görünümünü azaltmak için yaygın olarak kullanılıyor.
Memorial Ankara Hastanesi-Çocuk (Pediatrik) Hematoloji Bölümü’nden Doç. Dr. Meriç Kaymak ve Uzman Doktor Seda Şahin, hem kök hücre tedavisi hem de sonraki aşamalar hakkında önemli bilgiler verdi.
Doç. Dr. Meriç Kaymak
Uzman Doktor Seda Şahin
ANEMİLİ HASTALARDA DA UYGULANAN BİR TEDAVİ BİÇİMİ
Kök hücre nakli (kemik iliği nakli), sağlıklı bir kişiden veya hastanın kendisinden toplanan kök hücrelerin tekrar hastaya verilmesi ile yapılan bir tedavi biçimidir. Bu tedavi çocuklarda özellikle ağır ve yaşamı tehdit eden hastalıkların tedavisinde kullanılmaktadır. Bu hastalıklar arasında, lösemi, lenfoma, nöroblastom, kalıtsal immün yetmezlikler, kalıtsal metabolik hastalıklar, otoimmün ya da immün disregülatuar hastalıkları yer almaktadır. Kök hücre nakli aynı zamanda ‘Beta talasemi majör (Akdeniz anemisi), orak hücreli anemi, edinsel ve kalıtsal aplastik anemili hastalarda da uygulanan önemli bir tedavi biçimidir.
ALLOJENEİK KÖK HÜCRE VE OTOLOG KÖK HÜCRE NAKLİ
Mevsimi olmayan bir spor olmasının yanında bütün vücudu da çalıştırdığı için yapılabilecek en güzel sporlardan biri. Bu spor dalıyla ilgili milli antrenör Esra Önen’den aldığımız bilgiler de şöyle;
Esra Önen
Yüzmenin insan vücuduna birçok faydası var. Bedensel ve zihinsel gelişim için oldukça yararlı bir spor branşı. Bu branşa küçük yaşlardan itibaren başlamak da önemli. Yüzme eğitimi çocuklarda, küçük yaşlardan verilebilir ve alışkanlık kazandırılabilir. Aslına bakılırsa çocuklarda yüzme anne karnında başlar. Gelişime oldukça katkısı bulunan yüzme kalp kasının güçlenmesini sağlar. Çalışma kontrolü sinir sistemine bağlı olarak gerçekleşen kalp kası güçlendikçe ileriki yaşlarda felç gibi rahatsızlıklardan korunma sağlarken, çocuklarda meydana gelebilen kalp rahatsızlıklarından da korur. Yüzme sporu, vücut gelişimi ve duruşunu geliştirdiği gibi çocukları obeziteden de korur. Yüzme sırasında, yüksek miktarda enerji harcayan çocuklarda obezite gibi hastalıklara yakalanma riski oldukça düşüktür. Aynı zamanda koordinasyon ve esneklik kazanan çocuklar, yüzme dışında da fiziksel olarak güçlü olurlar.
TEDAVİYE DESTEK
Yüzme, kontrol altında olması gereken hastalıkları olan kişiler için de faydalı olabilir. Yüzmeye başlamadan önce doktor onayı alınması şartıyla iltihaplı romatizmal hastalıklar, kireçlenme, omuz sorunları, kalp ve damar hastalıkları, diyabet, nörolojik hastalıkları ve birtakım fiziksel engellilikleri olan kişiler için de yüzmenin tedaviye destek verdiği bilinmektedir. Yüzme bir yandan ağrının hafifletilmesinde veya öte yandan yaralanmaların iyileştirilmesinde etkili olabilir. Osteoartrit gibi eklem sorunu olan kişilerde eklem ağrıları ve eklem sertliğini azaltmaya yardımcı olabilir. Aynı zamanda MS hastalarının egzersizlerinde de yüzmeden faydalanılır. Ayrıca bu kişilerde depresyon, yorgunluğun azaltılması ve fonksiyonel yetersizliklerin gelişmesinde de etkili olduğu belirtilmektedir.
Son olarak milli antrenörümüzün ufak uyarlarına yer verelim.
Romatoid artrit, bağışıklık sisteminin daha çok el, el bileği, ayak ve ayak bileği gibi küçük eklemlerde, diz ve dirseğe ait eklem yapılarında nadir de olsa omuz ve kalçada eklem içerisinde bulunan sinovyum dokuda iltihaba sebep olarak ağrı, şişme, sertlik ve ısı artışı oluşturan romatolojik bir rahatsızlıktır. Bu ağrı ve şişlikler kişinin günlük hayatında ciddi hareket kısıtlamalarına neden olur. Otoimmun bir hastalık olarak kabul edilen romatoid artrit, genetik olarak yatkın kişilerde bağışıklık sisteminin anormal çalışması ve vücudun kendi sağlıklı dokularına karşı reaksiyon başlatması sonucu ortaya çıkar. Bu reaksiyonlar sonucunda da eklemler ve diğer dokular hasara uğrar. Romatoid artrit başlarda anlaşılmasa dahi genellikle ilerleyen bir tablo çizer. Evreler arasındaki geçişler de hızlı gerçekleşebilir. Hastalığın birçok sebebi olabileceği için özellikle 30-50 yaş arası bireyler risk altında kabul edilir. Ancak hastalığın genetik, yaş, sigara kullanımı ve immün sistem işleyişi gibi durumlardan etkilendiği bilinmektedir.
PEKİ NASIL FARK EDEBİLİRİZ BU HASTALIĞI?
Romatoid artrit başlangıçta pek belirti vermeyebilir ancak zamanla özellikle eklemlerde ağrılar ve şişmeler olarak kendini göstermeye başlar. Vücut yorgunluğu, kas ağrısı, hafif ateş ve anormal kilo kayıpları da yaşanabilir. Özellikle sabah uyanıldığında veya birkaç saat hareketsiz kalındığında eklemlerde tutukluk ve sertlik oluşabilir. Zamanla etkilenen bölgelerde hareket kısıtlılığı oluşur.
DOĞRU TEDAVİ İLE BELİRTİLER AZALTILABİLİR
Romatolojik bir rahatsızlık olduğu için bu bölüme öncelikle görünmek en doğrusu olacaktır ancak doktorunuz bütün ihtimalleri elemek için çoğu değerinize ve ultrasonunuza bakmak isteyebilir. Tamamen yok olan bir hastalık olduğunu söylemek zor olacaktır ancak doğru tedavi yöntemleri ve hasta uyumuyla birlikte belirtiler ciddi oranda azaltılabilir. Hastaya doktor kontrolünde verilen ilaçlar, hastanın sigara kullanımını sınırlaması ve diyetine dikkat etmesi tedavinin işe yaraması için oldukça önemli. Bununla beraber hareket kısıtlılıklarının ve duruş bozukluklarının önüne geçmek için fizik tedaviden destek alınması da oldukça faydalı olacaktır. Biraz daha ilerlemiş ve engellenemeyen inatçı ağrılara sebep olan hastalarda cerrahi işlemler de tercih edilebilmektedir. Ülkemizde de çoğu kişinin sahip olduğu ancak önemsemediği bir hastalık romatoid artrit. Geçmeyen ağrılarınız ve yorgunluğunuz varsa erken teşhis bu hastalık için çok önemli. Bu sebeple bu hastalığı görmezden gelmemek ve ağrıların üstüne gitmekte fayda var.
Türkiye’de 40 yaş üzeri her 4 kadından 1’inde bu problem görülüyor. Ancak bu problem tedavisi yok zannedilerek veya konuşulması utanç verici olduğu gerekçesiyle çoğu kadın tarafından göz ardı ediliyor. Doktora başvuru oranlarının yüzde 12 olması da maalesef bu tezi destekliyor. Şimdi bu rahatsızlığın sebeplerine ve neler yapılabileceğine kısaca göz atalım. İdrar kaçırma, farklı sebeplerden bir miktar idrarın kontrol dışı dışarıya akmasına deniyor. Bunda mesane kaslarınızın idrar tutma gücünün azalmış olması, mesane kaslarınızın aşırı çalışması, mesane üzerinde etkili sinir sistemi üzerinde bir hasar oluşması gibi durumlar etkili oluyor. Peki nasıl oluyor bunlar dersek de idrar yolu enfeksiyonu geçirmek, sancılı ve uzun süren bir doğum yapmış olmak veya birden fazla doğum yapmak, mesaneyi çok çalıştıran diuretik ilaçlar kullanmak, menapoz sebebiyle gevşeyen mesane kasları, diyabet gibi faktörler bu durumlara sebep oluyor.
HEMEN TEDAVİYE BAŞLAMAK ÖNEMLİ
Öksürme, hapşırma ile olan stres tipi idrar kaçırma olabildiği gibi mesanenin tam boşalmaması, mesane kapağının tam gevşememesi gibi sebepler de ayrı ayrı kategorilendiriliyor. Hastanın idrar kaçırma probleminin çeşidi içinse fiziki muayene, ped testi, stres testi, idrar analizi, ürodinamik değerlendirme gibi bulgulara başvuruluyor. Tanı konulduktan sonra hemen tedaviye başlamak da bir o kadar önemli. İdrar kaçırmanın tedavisi, kaçırmanın tipine, şiddetine ve hangi nedenlere bağlı olmasına göre değişkenlik gösterir. Bu sebeple de birçok tedavi yöntemi bulunur. Hastaya özel birçok etken olabildiği için tedavilerin kombinasyonu da gerekebilir. Hayat tarzı değişiklikleri, mesane ve pelvik taban kas egzersizleri ilk başlarda işe yarayabilir. Yeterli gelmediği noktada ameliyat ve ilaç tedavileri gibi yöntemler uygulanabilir.
TEKNİKLERİ DENEMENİZ ÖNERİLEBİLİR
İlaç tedavisi, hayat tarzı değişiklikleri, mesane ve pelvik taban egzersizleri tedavileri ile birleştirilebilir. Bunun yanında idrar kaçırma rehabilitasyonu dediğimiz pelvik taban kas egzersizlerinin öğretilmesi, biofeedback ve elektrik stimülasyonu uygulamalar da tercih edilebilir. Bu yöntem fizyoterapist ya da daha spesifik adıyla üro-terapistler tarafından uygulanır. Doğru kasları belirlemenize, kasılmayı ve gevşetmeyi öğrenmek için bir pelvik taban fizyoterapisti ile çalışmanızı veya biofeedback tekniklerini denemenizi önerilebilir. Her ne kadar tedavisi yok zannedilse de idrar kaçırma için farkındalık ve tedaviye yönelmek hastaların hayat standartlarını ciddi derecede yükseltiyor. Bu sebeple şüphelendiğiniz bir durum varsa bir uzmana başvurup önlem almakta fayda var.
Gebeliğin 20’nci haftasından sonra ve 37’nci haftasından önce gerçekleşen doğumlar erken doğum olarak kabul edilir. Farklı bir deyişle hamileliğin 37’nci haftasından önce gerçekleşen doğumla dünyaya gelen bebekler prematüre bebek olarak tanımlanır.
BELİRTİLERİ NELERDİR?
Anne adayları hamilelik dönemlerinde erken doğum belirtilerinden biri olan kasılmaları yaşayabilir. Anneyi doğuma hazırlayan Braxton Hicks kasılmaları aynı zamanda yalancı kasılmalar olarak da bilinir. Erken doğumun en yaygın görülen belirtileri şöyle sıralanır:
-Vajinal akıntıda değişiklik veya artış.
-Belin alt kısmında hissedilen sırt ağrısı.
-Bebek aşağı doğru bastırıyormuş gibi alt karında hissedilen basınç.
-Her 10 dakikada bir veya daha sık adet kramplarına benzer kramplar.
-37’nci haftadan önce suyun gelmesi.