Selçuk’ta leyleklerin zamanı

Haberin Devamı

 

HAFTA sonu yolum Selçuk’a düştü. M.Ö. 8 binlere uzanan tarihinde üst üste en az beş büyük medeniyet yaşayan Selçuk’un kendine özgü bir atmosferi vardır. Her gidişimde zaman tünelinde çağlar öncesine akıyormuşum hissi uyandırır bende. Hemen her köşeden yükselen tarihi yapıların ihtişamı masalsı bir hava verir bu güzel kente.

Mısır’dan gelen leylekler de binlerce yıldan beri olduğu gibi bu sene de antik çağlardan, Romalılardan, Osmanlılardan kalma tarihi eserlerin üzerine yuvalarını yapmaya başlamış. Leyleklerle birlikte ilk turist kafileleri de gelmeye başlamış. Fotoğraf makinelerine sarılmış, belki de hayatlarında ilk kez gördükleri leyleklerin fotoğraflarını çekmeye çalışıyorlardı.

Selçuk’ta leyleklerin zamanı

Haberin Devamı

Ben de Selçuk’ta leyleği havada değil ama, ünlü İsa Bey Camii’nin  minaresi üzerine yaptığı yuvada tek ayağının üzerinde dikilirken gördüm. Uzun yıllar Almanya’da yaşadıktan sonra, kentin tarihi dokusuyla bütünleşmiş örnek bir ev yaparak Selçuk’ta ikinci baharlarını yaşamaya başlayan dostlarım Ayşen ve Kemal Ertan’a, “Leylekler ne zaman gelmeye başladı?” diye sordum. Öncü kafileler 15 Mart civarında görünmeye başlamış.

Sanırım leylek demek Selçuklular için turizm mevsimin başlaması demek. Önce kültür turizminin meraklıları görünmeye başlıyor. Almanya’dan İstanbul’a uçakla gelen gruplar otobüslerle yol üzerinde Çanakkale’de Truva, Bergama, Selçuk Efes gibi tarihi noktalarda konaklaya konaklaya Antalya’ya kadar iniyorlarmış. Oradan kendilerini almaya gelen uçakla ülkelerine dönerken de o uçaktan inen turistler aynı turu Antalya’dan İstanbul’a doğru yapıyorlarmış. Son yıllarda binlerce turistin bu turları yaptığını söyledi Kemal.
Selçuk’ta ünlü Artemis Tapınağı’nın çevresinin turizm bölgesi ilan edilmesi sanırım yıllarca süren kent katliamlarının sonunu getirecek. Selçuklular yeni düzenlemeyle atalarının binlerce yıl öncesine uzanan mirasına layık bir kent yaratacak. Zaten Efes kazıları nedeniyle Selçuk’la bütünleşip yıllardır burada yaşayan yabancı tarihçilerden oluşan bir toplum oluşmuş bile. Bölgede satın aldıkları evleri restore ettirerek yeni bir Selçuk yaratmaya başlamışlar.

Haberin Devamı

Onlardan etkilenen eşraf başta olmak üzere Selçuklular da bir zamanlar apartmanlarda yaşamak için terk ettikleri antik semtteki evlerini restore ettirmeye başlamışlar. Sanırım üç beş yıl sonra Selçuk’ta binlerce yılın tarihi dokusuyla bütünleşmiş mükemmel bir dünya kurulacak.

Selçuk’ta leyleklerin zamanı

Efes profesörüne büyük ayıp

PROFESÖR Hilke Thür, Efes’in tarihinin gün yüzüne çıkmasında çok önemli rol oynayan Avusturyalı arkeologlardan biri. Tam 35 yıl Selçuk’ta çalışmış. Kraliçe Kleopatra’nın kız kardeşi Prenses Asenoa’nın Efes’teki mezarını bulan da o. Asenoa’nın mezarını bulduğu zaman arkeoloji dünyasında yer yerinden oynamış, BBC başta olmak üzere birçok TV kanalı belgesel programları yapmıştı. Prenses Asenoa’nın kemiklerinin bulunmasıyla Mısırlıların vücut ve yüz yapıları dahil haklarında bilinen pek çok şey değişmişti.
Efes’in zenginlerinin yaşadığı ve bir dönemin medeniyetini adeta bugünkü gibi yaşama duygusu uyandıran ünlü Yamaç Evler’de de Prof. Hilke Thür’ün büyük emeği var. Efes’e dünyanın dört bir yanından yüzbinlerce ziyaretçi gelip, Türkiye’nin her yıl yüzlerce milyon dolar kazanmasında en önemli payı olan isimlerden biri.
Yıllar önce çalıştığım bir gazete için röportaj yaptığımda Prof. Hilke Thür, bugüne kadar Efes’in sadece üzde 15’inin gün yüzüne çıkarılabildiğini söylemişti. Selçuk’a gittiğimde hocayı sorduğumda emekli olduğunu ama kalbi hep burada olduğu için sık sık  geldiğini söylediler. Her gelişinde tarihçiler başta olmak üzere kendisinden destek isteyenlerle birlikte hemen her gün antik kente gidiyor, arkeoloji öğrencilerine dersler veriyormuş.
Ama hikayenin bir de, “Bu kadar da olmaz” dedirten kısmı var. Prof. Hilke Thür 35 yıl boyunca büyük emek vererek gün yüzüne çıkması için çaba harcadığı antik Efes’e her gidişinde bilet satın almak zorunda kalıyormuş. “Ayıp oluyor” diye söylenenlere de, “Bilgisayarlar böyle programlanmış turnikelerden başka türlü geçiremeyiz” deniyormuş.
Aslında biz o bilgisayar programlarında protokol için listeler olduğunu ve fazla zorlanmadan çözümler olacağını biliyoruz. Kültür ve Turizm Bakanlığı için bu konuyu çözmek sadece bir tuşluk iş.
Yılların profesörü ücretsiz giriş peşinde koşmayacağı için sanırım bir iletişim eksikliği var. Ben bakanlığın bu sorunu çözeceğinden ve bir dahaki yazımda kendilerine teşekkür edeceğimden eminim. Türkiye’ye büyük değerler katan bir bilim kadınına gereken saygı gösterilerek bir küçük bilet parçası için kalbi kırılmayacaktır.

 

Yazarın Tüm Yazıları