Paylaş
Bu sistem çok fazla öğrendikten sonra doymuş hale geliyor ve daha fazla bilgi işlemek yerine bir ‘rüya’ haline geçiyor. Sinir ağı tüm malzemeyi sindirmeye çalışırken, rastgele anılar bazen sürüklenip birbiriyle birleşebiliyor. O zaman rüyalar, beynin bu anıları daha tutarlı bir şekilde organize etmeye çalıştığı bir ev temizliği gibi düşünülebilir” diyor.
‘Zihnin Geleceği’ adlı kitabında dünyaca ünlü araştırmacı ve bilim adamı Michio Kaku, rüyanın nasıl oluştuğunu kısaca şöyle anlatıyor:
Rüyaların kilit noktası, beyin sapında bulunan düğümlerde yatıyor. Rüya gördüğümüzde, beyin sapından çıkan elektriksel enerji, yukarıya beynin özellikle görsel korteks alanına doğru dalga dalga ilerler. Bu dalgalar beyin sapından görsel korteksin içine doğru hareket ederek rüyaların yaratılması için uyarır. Görsel korteksteki hücreler, düzensiz biçimde saniyede yüzlerce kere birlikte titreşmeye başlar. Rüyaların tutarsız olan doğasının nedeni budur.
Rüya görürken beynin görsel alanları aktifken koku, tat ve dokunmayla ilgili diğer alanları büyük oranda kapalıdır. Neredeyse vücut tarafından işlenmiş tüm görüntüler ve hisler dışarıdan gelen bir uyarıyla değil, beyin sapından kaynaklanan elektromanyetik titreşimler tarafından kendi kendine oluşturulmuştur. Vücut dış dünyadan büyük oranda yalıtılmıştır. Ayrıca, rüya görürken az ya da çok felç durumundayızdır. Hipokampus rüya görürken aktiftir ve anılarımızdan oluşmuş depo evinden rüyalara önerilerde bulunur.
ULAŞIM ÇİLESİ BİLE SİYASİ
Rüyaların video kaydını alacak kadar teknolojilerin geliştirildiği bir çağda yaşıyoruz. Böylesine müthiş bilimsel ilerlemelerin yapıldığı bir dönemde insanların açlık, barınma gibi en temel sorunlarının çoktan çözülmüş olması gerekirdi. Ama olmuyor. Hala akşam karanlığında Alsancak’ta arabanın camına yapışan Suriyeli küçük çocuklar yardım diliyor. Kemeraltı’nda kucağında üç-dört aylık bebekle kapı kapı dolaşan genç kadın para istiyor. İki milyon kişilik yeni bir göçmen kitlesinin daha Türkiye sınırına dayanacağı haberleri geliyor. Güç kavgalarının faturasını sıradan insanlar ödüyor.
İzmir’in trafik sorunlarının bile siyasi çekişmelerin kurbanı olduğu anlaşılıyor. İnsanlar salkım saçak otobüs duraklarında, tren istasyonlarında, vapur iskelelerinde beklerken, TCDD’nin sinyalizasyon sistemini modernleştirmemesi nedeniyle İZBAN’da sefer sayılarının artırılamadığı belirtiliyor. Başkan Kocaoğlu, deniz ulaşımında büyük bir potansiyel yaratacak Mavişehir’e iskele yapılması için gereken iznin de Ankara’nın geciktirmesinden yakınıyor. Yeni metro hatları için alınacak ucuz kredilerin engellendiğini belirtiyor.
Hükümet kanadının İzmir temsilcileri ise Büyükşehir Belediyesi’nin iktidarın işine yaramasın diye Körfez Geçiş Projesi’nin 2030 Ulaşım Master Planı’na konmadığını öne sürüyor.
Ne yazık, bilimin çağ atladığı bir zamanda güç kavgaları nedeniyle sokaktaki insanlar hala sıkıntı çekiyor. Halbuki rüyaları gerçek yapıp bambaşka bir dünyada yaşamak mümkün.
Paylaş