Deniz, kum, güneşten çok daha fazlasını arayanların vazgeçilmez adresi Urla’nın yıldızı yükselmeye devam ediyor. Urla, yarımadanın merkezindeki konumuyla Alaçatı’ya, Çeşme’ye, Seferihisar’a, İzmir merkeze ve Havalimanı gibi pek çok yere sadece yarım saat uzaklıkta. Hem büyük şehir imkanlarına, kültür ve eğlence merkezlerine çok yakın hem de yarım saat ötede doğayla baş başa yaşanabilecek bir yer olması Urla’yı cazip yatırım merkezlerinden biri yapıyor.
Urla’nın sırrı işte bu eşsiz coğrafi konumunda yatıyor. İlçenin merkezine ilk geldiklerinde herhangi bir Anadolu kasabasından ne farkı var diye düşünenler hem bu özellikleri görüp hem de çevredeki gizli hazineleri keşfetmeye başladıkça Urla’dan ayrılamaz hale gelir.
BAĞ YOLU’NDA TADIM
Örneğin Urla’nın popüler rotalarından Bağ Yolu’na gidenler 10’a yakın tadım merkezini ziyaret edebilir. Asmalar ve fıçılar arasında dolaşırken üzümün şaraba dönüşünün hikayesini bu işi yapanların kendi ağızlarından dinlerken başka bir dünyaya geldiklerini fark ederler.
Kuşçular’daki Bağ Yolu’nu ziyaret edenler birbirinden güzel bağ evleri arasında ilerlerken yine bu bölgede her biri ayrı iddiadaki şeflerin hünerlerini gösterdikleri butik restoranlarda unutamayacakları tatlar deneyebilirler.
Bölgeye gelmişken yakın çevreyi de gezmek isteyenler Ege otlarından yapılan gözleme gibi yöre lezzetlerinin tatlarını bakabilecekleri kır restoranlarına gidebilir, at çiftliklerini ziyaret edebilir, paintball dahil açık havada çeşitli spor akviteleri yapabilecekleri tesisler bulabilir. Mevsim yaz ise plaja gitmek isteyenler Altınköy, Demirciköy gibi kumsallarıyla ünlü köylerin koylarını ziyaret edip hem denize girip hem de sardalya gibi balık menülerinin tadını çıkarabilir.
İzmir, 8 bin 500 yıl geriye giden tarihiyle dünyanın en eski kentlerinden biri. Efes, Milet, Bergama gibi dört bir yanı milattan önceden gelen antik kentlerle çevrili İzmir ne yazık ki uzak ve yakın tarihin eserlerinin sergileneceği görkemli bir müzeye sahip değil. İzmir Arkeoloji, Arkas, Folkart gibi çok değerli eserler sergileyen müzeler var ama kapasiteleri sınırlı.
MART 2023’TE AÇILACAK
Güzel haber, yıllardır hayali kurulan Alsancak’taki eski Tekel Fabrikası’nı müzeye dönüştürme çalışmalarının bitmek üzere olması. Yeni adıyla ‘İzmir Alsancak Tekel Fabrikası Kültür ve Sanat Merkezi’nde arkeoloji, etnografya, resim ve heykel müzeleri olacak. Ayrıca; kütüphane, ihtisas kütüphanesi, sanat atölyeleri ve yenileme alanları da olacak. Kısaca, 7’den 70’e herkese hitap edecek bir yer olacak yeni kültür ve sanat merkezi.
Kültür ve Turizm Bakanı Nuri Ersoy, İzmir’in kültür ve sanat yaşamına yön verecek yeni sanatsal cazibe merkezinin dört ay sonra 2023 yılı mart ayında hizmete gireceğini açıkladı. İzmir için gerçekten güzel bir yeni yıl armağanı.
KİME KISMET OLACAK?
Eski Tekel Fabrikası’nın 137 yıllık tarihiyle İzmir’in kültür turizmine önemli katkılar yapacağı çok açık. Hele bir de trafik yeraltına alınabilirse proje dört dörtlük olacak. 120 dönümlük Tekel Fabrikası’ndan Gar Meydanı’na bütün alan sadece yayalara açıldığında bölge tam bir kültür ve sanat merkezi olacak.
ÖLÜLERİNİ GÖMEMEDİLER
Bu yılki toplantılar yine küresel ısınmanın asıl sorumlusu zengin ülkelerle, çok az payları olduğu halde faturayı en ağır ödeyen yoksul ülkeler arasında geçiyor. Örneğin Pakistan sular altında kaldığında ölülerini gömecek bir karış toprak bile bulamadı. Buna karşılık bu felakete yol açan küresel ısınmadaki payı yüzde 1 bile değil.
Geçen hafta İngiltere’de yayımlanan bir araştırmaya göre ise bir milyarder, ortalama bir insandan bir milyon kat daha fazla sera gazı yayıyor.
ZENGİNLER PARA VERMİYOR
Ancak ne zengin ülkeler ne de milyarderler dünyayı kirletmelerinin bedelini ödemeye yanaşmıyor. Küresel ısınmayla mücadelenin geçiş döneminde kömür gibi kaynakların kullanımından vazgeçiliyor. Gelişmekte olan ülkelerin bu uygulamanın yol açtığı zararlarının karşılanması için 2030 yılına kadar 160 ile 300 milyar dolar gerekiyor. Ama zenginler “Tamam” demelerine rağmen şu ana kadar bu miktarın çok azını verdi.
Bu yıl ki toplantılardan da sonuç çıkması beklenmiyor. Dünya bu kafayla giderse korkarız Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’nin COP 27 Zirvesi’nin açılışında söyledikleri gerçek olacak. Genel Sekreter küresel ısınmayla mücadelede bugün gelinen noktada “Dünya, ya ‘dayanışmayı’, ya da ‘toplu intihar’ı seçecek” dedi.
Böyle bir çalışmanın güzel örneklerinden birini ‘Dünden Bugüne Körfezde Ulaşım’ isimli kitapta gördüm. İZDENİZ Yönetim Kurulu üyesi Muzaffer Ayhan Kara, gazeteci kimliği ve titizliğiyle yaptığı çalışmayla İzmir’e güzel bir eser kazandırmış.
Osmanlı döneminde İzmir Hamidiye Vapur şirketiyle başlayan Körfezde ulaşımın tarih yolculuğu İzmir’in işgal yıllarıyla devam ediyor. Kurtuluştan sonra Uşakizade Muammer Bey yılları, Cumhuriyet döneminde millileştirme ve bugüne kadar devam ediyor.
İSKELE VE GEMİLERİN HİKAYESİ
Ama kitapta en hoşuma giden bölüm her iskele ve vapurun ayrı, ayrı hikayesinin anlatıldığı sayfalar oldu. Özellikle vapur ve deniz otobüslerinin adlarını taşıdıkları kişilerin hikayeleri kitaba ayrı bir renk katmış. Örneğin Atilla İlhan’ın ‘Mahur Beste’yi 6 Mayıs 1972 günü gözleri yaşlı Karşıyaka’dan Pasaport’a geçerken vapurda yazması, Fransa adına katıldığı yarışmada birinci olan Dario Moreno’nun Fransız ulusal marşı çalarken göğsünden Türk bayrağı çıkarıp “Ben Türküm, İzmirliyim” demesi gibi pek çok hikaye var. Bu hikayeler gemi ve iskeleleri herhangi bir araç olmaktan çıkarıp ayrı bir kimlik kazandırmış.
Kara’nın kitabında Çakabey, Dokuz Eylül, 1881 Atatürk, Soma 301, Dario Moreno, Atilla İlhan, Foça, Cengiz Kocatoros, Gürsel Aksel, Sait Altınordu, Vahap Özaltay, Metin Oktay ve Gezi isimlerini taşıyan 13 hafif yolcu gemisi ile İhsan Alyanak ve Prof. Aziz Sancar’ın adını taşıyan 2 yüksek hızlı hafif yolcu gemisi ve Hasan Tahsin, Ahmet Piriştina, Kubilay, Fethi Sekin, Uğur Mumcu, Mavi Ege ve Mavi Körfez adlarını taşıyan 7 arabalı vapurun hikayesi var.
Geçmişi, geleceğe taşıyacak benzer çalışmaların sayısı artmalı. Böyle eserlerle 8 bin 500 yıllık tarihiyle dünyanın en eski yerleşim yerlerinden İzmir’in kent kimliği zenginleşir, gelecek kuşaklara ışık olur.
DEPREMDE ZAMANLA YARIŞ
Ege Hazır Giyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği Başkanı Burak Sertbaş, eylül sonuna kadar işlerin fena olmadığını söyleyip, “Ne yazık ki ekimde tabiri caizse tepetaklak durumdayız. Türkiye’nin hazır giyim ve konfeksiyon ihracatında geçen yılın aynı ayına göre yüzde 16, Ege’nin ihracatında ise yüzde 30’lara yakın bir düşüş var” dedi, geçtiğimiz hafta.
AVRUPA’DAKİ DURGUNLUK GELDİ
Avrupa’da başlayan ekonomik durgunluk sonunda kapımızı çaldı. Hazır giyim, tekstil, konfeksiyon gibi sektörler ilk etkilenenler. Kemerleri sıkan Avrupalılar, gıda ve barınma ihtiyaçlarına para ayırabilmek için önce giyim kuşamı kısıyor.
Avrupa’daki durgunluğun önümüzdeki yılın ilk yarısı boyunca haziran sonuna kadar sürmesi bekleniyor. Kötümser senaryolar 2023’ün tamamının durgun olacağı yönünde.
BİR YIL DAYANMA TELAŞI
Sadece Ege Hazır Giyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği’nin 700 kadar üyesi olduğunu düşünürsek, Avrupa’daki daralmanın Ege’de binlerce kişinin işinin risk altında olduğunu söylemek mümkün.
NOBEL ADAYI EKONOMİST GELİYOR
İzmir İktisat Kongresi’nin 100’üncü yılında çıtanın tahminlerin çok üzerinde olacağı anlaşılıyor. Satır aralarından öğrendiğimize göre dünya çapında bir ekonomist Daron Acemoğlu da 100’üncü yılında İzmir İktisat Kongresi’ne katılacakmış. ABD gezisinde Acemoğlu ile basına kapalı bir toplantıda görüşen CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu bu bilgiyi vermiş.
ABD’nin ünlü üniversitelerinden MIT’de ekonomi profesörü olan Daron Acemoğlu, bugüne kadar aldığı birçok ödülün yanı sıra Nobel ekonomi ödülüne de aday gösterilen bir isim. Ulusların Düşüşü adlı kitabının ardından 2020’de yayımlanan Dar Koridor isimli eseri de büyük ses getirdi.
Birçok ülkeden örnekler ve tarihsel olayların analizleriyle hazırlanan kitapta bazı mesajlar dikkatimi çekmişti. Acemoğlu otoriter yönetimlerin olduğu ülkelerde ekonomik gelişmelerin sürdürülebilir olmadığı iddiasında. Çin’den bazı örneklerle bu görüşünü kanıtlıyor.
Nitekim kitap yayımlandıktan sonra geçtiğimiz yıl Çin’in ünlü şirketi 230 milyar dolar değerindeki Ali Baba’nın kurucusu Jack Ma’nın başına gelenler Daron Acemoğlu’nun düşüncelerini haklı çıkarıyor. Ma geçtiğimiz yıl Çin’in finans sisteminde reform yapılması gerektiğini söylemişti. Ama Komünist Parti yönetimi bu sözleri tehdit olarak gördü. Tam 61 milyar dolarlık servetiyle dünyanın en zengin insanlarından olan Jack Ma aylarca ortadan kayboldu. Sonra ortaya çıktı ama sesi çıkmıyor.
ÖZGÜRLÜĞE GİDEN DAR KORİDOR
ŞIK GÜNEŞLENME TERASLARI
Yıllardır limanın en güzel bölümünü işgal eden lunapark görünümlü garip yer ise Çeşmeliler için güneşlenme terasları haline getirilmiş. Çeşme’ye sembolü görünümündeki deniz kıyısındaki taş yapıda ise restorasyon var. Başkan Ekrem Oran yaptırdığı dokunuşlarla ilçe merkezini Çeşme’nin adına layık bir hale getirmiş. Marina yapıldıktan sonra ilçe merkezi sınıf atladı. Ama dünyanın dört bir yanından tekneleriyle, yatlarıyla gelenler marinadan çıktıktan sonra panayır görünümlü bir yerle karşılaşıyordu. Şimdi ferah, insanların kıyıya kolayca ulaşıp turkuaz rengi denizin tadını çıkarabildikleri sevimli, modern bir yerleşim yeri var karşılarında.
ÇARŞIYA DA EL ATILSIN
Son yıllarda özellikle de pandemiyle birlikte yaz-kış devamlı Çeşme’de oturmaya başlayanların sayısının arttığını yakın çevremden biliyorum. Özellikle emekli ya da yarı emekli yaşama geçmiş belli bir yaş grubunun yeni adresi Çeşme. Zaten bu aylarda sokaklarda dolaşan insanların profilleri de değişik. Görmüş, geçirmiş, entelektüel görünümlü ve yaşça olgun yeni Çeşmeliler var sokaklarda. Böyle iki beyefendi çarşıda yürürken binalara bakıp, “Yeni bir anlayışla elden geçirilseler biraz destekle bu çarşı ne güzel olur” diye aralarında konuşuyorlardı. Başkan Oran’a duyurulur.
Çarşılar yerleşim yerlerinin kimlik kartı gibidir. Ziyaretçiler gittikleri yerleri genellikle çarşılarıyla hatırlar. Çeşme çarşıdaki binaların çoğu hala eski Ege’nin ruhunu taşıyor. Bazı düzenlemeler, renkler ve makyajlarla akıllarda kalacak bir çarşı yaratmak mümkün. Tabela kirliliği ve kaldırımlara taşan tezgah kalabalığının kalkmasıyla çarşı unutulmayacak yerler arasına kolayca girebilir.
MACAHEL İYİ ÖRNEK
Arıdaki en güzel başarı hikayelerinden biri Artvin’e bağlı doğa harikası yerleşim yerlerinden biri Macahel’de yaşanıyor. Gürcistan sınırındaki Macahel bölgesinde yaklaşık 35 bin bitki türü bulunuyor.
Bu bölge Kafkas arılarıyla ünlü. Yumuşak huylu bu arılar uzun dilleriyle bitkilerden daha çok nektar ve polen toplayabiliyor. Ürettikleri ballardan özellikle de kestane balı ilaç niyetine satılıyor. Hepsi de organik üretim yapan Macahelli arıcılar, kilosu 600 TL’den sattıkları bala Türkiye’nin her yerinden talep geldiğini söylüyor.
Balda bile katma değerin böyle yüksek olduğu göz önüne alınırsa, arı zehiri, propolis gibi ürünler için Ege Üniversitesi’nin yaptığı çalışma büyük önem taşıyor. Muğla başta olmak üzere Ege Bölgesi sadece baldan değil, arı ürünlerinden yapılacak ilaçlarla yeni bir çığır açıp önemli bir marka haline gelebilir.
AÇ KALMAMAK İÇİN
Kendi kendini doyurma potansiyeline sahip ender ülkelerden biriyiz. Ege Bölgesi ise üzümden zeyinyağına, narenciyeden peynir ve balığa hemen her çeşit gıda üretiminde Türkiye’nin en önemli merkezi olduğu için iki kez şanslıyız.