Televizyon icat oldu olalı futbol efsaneleri bozuldu

Göz görmeyince gönül katlanıyor da on sekiz kurallı enayi bir oyunu sabah akşam seyrettiğinde işin büyüsü neyim kalmıyor..

Haberin Devamı

İki adımdan topa vuramayan Ronaldo’ya, üç adımdan dürtemeyen Messi’ye bakıp “Bu işi ben de yaparmışım..” deme noktasına geliyorsun..

Rio’daki finale çok bir şey kalmadı.. “Yatcaz kalkcaz.. Yatcaz kalkcaz..” İki elin parmakları kadar gün geçecek.. Masal bitecek.. Herşey aslına rücu edecek..
Rio’nun finali iliklerine kadar yaşayacağını sanmıyorum.. Ahalisinin üçte ikisi finali takmayacak bile.. Dünya kupasına sponsor olan firmaların uçaklarla taşıdığı, çoğu bilet parasını cebinden verip de hayatında hiç maç izlememiş olan “çakma futbol seyircisi..” günü şeklen yaşayacak..
Nasıl mı bu kadar emin konuşuyorum?
Rio’ya on iki kez gittim de ondan.. Orada geçirdiğim süre bir yıldan fazladır.. Hesabını yapmışım.. Hayatımda İstanbul ve Ankara’dan sonra en fazla yaşadığım büyük şehir Rio’dur..

***

Ahalisi önce müziği, sonra dansı, parası olursa birayı sever.. Bu listede futbol dördüncü, cinsellik beşinci sıradadır..
“Her Brezilyalı erkek futbol delisidir..” kalıbı görmeyenleri, bilmeyenleri etkileyen bir şehir efsanesidir..
Futbola olan merak “delilik katsayısı” ile ölçülürse Rio ahalisi, stadyumlara maç seyretmek için değil ölmeye(!) giden İstanbul milletinin yanında antik çağda yaşamış bir Yunan filozofu kadar ağır başlı kalır..
İki yüz bin kişilik Maracana Stadyumu’ndaki finalde yenilmişler de on binlerce seyirci ışığa tutulmuş tavşan gibi öyle baka kalmış.. Tevatüre göre ertesi güne kadar stadyumdan çıkmamışlar..

O ZAMAN TV YOKTU

Müşfik Kenter’in seslendirdiği Orhan Veli şiirindeki gibi.. “Geç anam babam.. Bunları bir kalem geç.. Mualla konusuna gel..”
Bu tevatürün geçtiği zamanlar televizyonun hayatımıza girmediği zamanlar.. Latin Amerikası’ndan Afrika’nın öte yakasına, Avrupa’dan Asyası’na kadar herkesin futbolu sihir sandığı zamanlardı onlar..
Futbolu görmüyor, gazetelerden okuyorduk..
Benim çocukluğumda Fener’in ünlü forveti Bombacı Bekir’in (ki 1920’li yıllarda futbol oynamış..) attığı şutla mandayı devirdiği anlatılırdı.. Sebebimiz gazetelerdir.. Ben de inanırdım..
Yıllar sonra öğrendiğim eski yazı sayesinde geçmişi kurcalıyordum.. 1927 senesinin Resimli Ay dergisinde Bombacı Bekir’in futbol hayatı tefrika ediliyordu.. Almanya’ya yerleşmiş..
Orada oynamış futbolunu.. Bir de tütüncü dükkanı açmış.. Ekmeğine bakıyor..
O röportajın içinde bastıkları fotoğraflardan gördüm ki Bombacı Bekir dedikleri 1. 60 boyunda ufak tefek bir adamcağız..
Attığı şutla yedi yüz kiloluk mandayı devirmesi şurada dursun, kendisi gibi yirmi kişi toplaşıp o mandaya yüklenseler, hayvan tınmaz bile.. Belki attığı şut, orada otlanan bir keçiye denk geldi.. O keçi oldu önce size inek, sonra manda.. İstanbul’da deve beslenseydi belki de deve olurdu..
“Şeyh uçmaz, müridleri uçurur..” dedikleri tam da böyle bir şey işte..

***

Gamsız Rio ahalisinin tam da televizyonun olmadığı yıllarda taş kesilmesi de bu tür hikâyelerin turistik versiyonu..
Yıllardan bir yıl, ben yine Rio’larda sürterken, dünya gençler şampiyonasın denk geldim.. Finalde de Brezilya mı vardı veya final Brezilya’da mıydı? Unuttum.. Aklımda kalan finali seyretmek için döne döne bir mekân aradığım..
Hani şöyle ekranı büyük olacak.. Ben hem biramı yudumlayıp maçı seyredeceğim hem de “futbol delisi” diye bilinen ahalinin hallerini temaşa edeceğim.. Coppacabana’dan İpanema’ya, oradan da Lebnon’a.. Sekiz kilometrelik sahilde televizyonunu maça açmış, tek yer bulamadım.. Şehrin gençleri ya paten kayıyor ya da piyasa yapıyorlardı..

FUKARA EĞLENCESİ

Rio ikiye bölünmüş şehirdir.. Coppacabana’dan kaymak tabakanın oturduğu Sao Corrado’ya kadar uzanan sahil şeridinde şık apartmanlar, tanesi milyon dolarlık yalı daireleri yer alır..
Deniz, kum ve cadde arasında kalan mozaik süslü kaldırımları bakımlıdır.. Deniz gece yarısına doğu yükselip, o kaldırımların dibine kadar gelir.. Gündüz deniz çekilir.. O kaldırımlarla deniz arasında “en az yüz metrelik” bir kumsal şeridi kalır..
Üzerinde futbol için kale direkleri, voleybol sevenler için de voleybol direkleri vardır.. Güneşin etkisini kaybetmesiyle birlikte o sahalar dolar.. Sahilin paralel caddeleri üzerindeki evlerde yaşayan orta sınıf bebeleri genellikle voleybolcudur.. Müdürümüz, amirimiz Mehmet Arslan’ın geçen hafta yazdığı gecekondu mahallesinin çocukları, yani Favela bebeleri ise futbol oynar..
Mahalle maçları yaparlar ölümüne..
Hatta gol attıklarında atlatmak üzere havai fişek bile getirirler.. Maçları bitince de Rio’nun turistik hayatından çıkıp, favelalarına dönerler.. Favela dedikleri baraka evlerden oluşan berbat mahalleler.. Bizim gecekondu yapıları onların yanında Manhattan yapıları gibi lüks kalır..
Dört milyondan fazla insan orada yaşar, turistlere gözükmeden şehir dışındaki işlerine gidip gelirler..

***

“Eğer Brezilya finale kalmazsa..”
Bu şerhi de yazıma koyup, iddiama öyle devam edeyim.. Rio dünya kupası finalini sallamaz.. O keyfi, sponsor firmalarının Brezilya’ya taşıdığı, futbola ilgisiz turistlerine bırakır..
Haaa! Final Sao Paulo’da oynansaydı iş değişirdi.. Orası da 24 milyon nüfuslu, sevimsizin sevimsizi bir şehir.. Üstelik güvenlik sorunu var..Fenerbahçe’nin peşine takılmış gitmiştim de on beş gün geçmek bilmediğinden Rio’ya kaçmıştım.. Bakalım bu şampiyona nasıl bitecek? Futbol görgüsüzü turistler finalin tadını çıkaracak mı?

Yazarın Tüm Yazıları