Paylaş
Geride bıraktığımız yıllarda Türkiye ile Mısır arasındaki ilişkileri yakından izlemeye çalıştığım için, bu ziyaretin önemli bulduğum sonuçlarını ve geleceğe dönük muhtemel yansımalarını bugünkü yazımın sınırları içinde değerlendirmek istiyorum.
Önce yakın tarihi hatırlayalım. Sisi’nin 2013 yılında ülkenin seçilmiş cumhurbaşkanı olan Müslüman Kardeşler Örgütü’nün önde gelen isimlerinden Muhammed Mursi’yi darbeyle devirmesi üzerine Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bu hadiseye çok sert bir tepki gösterip kendisiyle bütün köprüleri atması sonucu, ilişkilerde on yıla yakın devam eden kopukluk sürecine hep birlikte tanıklık ettik.
Ve Ankara’nın tutum değişikliğinin ardından bugün geldiğimiz noktada, Mısır ile ilişkilerde bunun tamamen aksi yönünde kuvvetli bir işbirliği zemininin harcının atıldığını söyleyebiliriz. Erdoğan’ın geçen şubat ayındaki Kahire gezisiyle şekillenen yakınlaşma sürecini bir kademe daha yukarı çeken son ziyaret sırasında imzalanan anlaşmalar, neredeyse olabilecek her alanda iki ülkenin son derece hacimli bir işbirliğine girmelerini hedefliyor.
Ortaya konulan bu işbirliği çerçevesinin içi önümüzdeki yıllarda gerçekten doldurulabildiği takdirde, Türkiye ile Mısır arasındaki ilişkilerin önümüzdeki yıllarda niteliksel bir sıçrama yapacağını tahmin edebiliriz.
Tabii varılan noktaya geriye dönük bir açıyla baktığımızda, köprülerin atılması nedeniyle geçen on yıl zarfında iki ülke arasında ne kadar büyük bir işbirliği potansiyelinin heba edilmiş olduğuna bir kez daha hayıflanmamak mümkün değildir.
*
Doğrudan ikili ilişkiler düzeyindeki konuların yanı sıra, Türkiye ile Mısır’ın bölgesel meseleler üzerinde aralarında yakın bir danışma sürecini işletecek olmaları yeni dönemin önemli bir faktörü olacaktır.
Son tahlilde Ankara ve Kahire, bölgenin başat iki ağırlık merkezidirler. İkisinin birbiriyle çatışmaları durumu ile iyi geçinmeye yönelip güçlerini birleştirmelerinin yol açacağı sonuçlar, bütün bölgedeki güç dengesini de farklı yerlere çekecektir.
İki ülke arasında yaşanan gerilimin somut sonuçlarından biri, Mısır’ın Türkiye’ye karşı bölgesel ittifaklara yönelmesi, ayrıca Doğu Akdeniz’deki enerji denkleminde Türkiye’yi kuşatmak üzere Yunanistan, Kıbrıs Rum Yönetimi ve ayrıca İsrail’e yaklaşarak girdiği kurumsal düzenlemelerdi.
Mısır, bu çerçevede bölgedeki doğalgaz pazarını düzenlemek için kurulan Kahire merkezli Doğu Akdeniz Gaz Forumu organizasyonunun da dışında tutmuştu Türkiye’yi.
*
Bir başka sıkıntılı alan, iç savaşa sahne olarak doğu ve batı diye ikiye bölünen Libya’da, Türkiye ve Mısır’ın sahada iki ‘hasım’ kimliğiyle karşı karşıya gelmeleriydi.
Libya’da 2019 yılında tırmanan iç savaşta, Türkiye, BM’nin desteklediği ulusal uzlaşı hükümetine sahada kuvvetli bir destek sağlıyordu. Mısır ise bu hükümeti devirmeye çalışan Tobruk merkezli Hafter güçlerine destek veren ülkeler koalisyonunun başını çekiyordu; Rusya ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi müttefiklerle birlikte.
Türkiye’nin 2019-2020 döneminde uzlaşı hükümetine sağladığı askeri destekle fiilen sahada ağırlığını koyması, savaşa bir denge getirerek, Hafter’in kazanmasının önüne set çekebilmiş, ardından Libya’da bir çatışmasızlık dönemine girilmişti. Gelgelelim geçen dört yılı aşkın süre içinde Libya’nın bölünmüşlüğüne siyasi bir çözüm bulunabilmiş değildir.
*
Türkiye ile Mısır arasında girilen yakınlaşmanın öncelikle test edileceği başlıklardan biri herhalde Libya olacaktır. Aslında geçen zaman zarfındaki dikkat çekici bir gelişme, her iki tarafın da, Libya’da Trablus ve Tobruk merkezli olarak doğu ve batı diye ayrılan iktidar merkezleriyle belli bir normalleşme sürecine girmiş olmalarıdır.
Örneğin Türkiye, son zamanlarda Trablus’taki BM destekli hükümetin en sıkı destekçilerinden biri olmakla birlikte, Hafter’in ana aktörlerden biri olduğu Doğu kanadı ile de ilişkilerini belli ölçülerde normalleştirmiş bulunuyor.
Geçen ağustos ayı sonunda Libya’da patlak veren büyük krizde Trablus’taki ulusal uzlaşı hükümetinin görevden almak istediği Merkez Bankası Başkanı Sadık el Kebir’in yaşanan bazı sıkıntılı olayların ardından hayatının tehlikede olduğunu söyleyerek Türkiye’ye sığınmış olması hadisesi üzerinde durulmalıdır.
Bu olay, Mısır Cumhurbaşkanı’nın Ankara ziyaretinin öncesinde Libya’daki güç kavgasının ne kadar karmaşık, içinden çıkılmaz bir hale geldiğinin en çarpıcı göstergelerinden biriydi. Bu kriz sırasında ülkede petrol üretimi de durma noktasına gelmişti.
Ayrıca, Cumhurbaşkanı es-Sisi’nin ziyaretinin hemen ertesi günü MİT Başkanı İbrahim Kalın’ın Trablus’a giderek uzlaşı hükümetinin başbakanı Abdulhamid el Dibeybe ve birçok aktörle görüşmüş olması da Türkiye’nin son kriz dahil, sorunların aşılması için ağırlığını koymaya çalıştığını gösteriyor.
*
Bu arka plandan hareketle Sisi’nin ziyareti sonunda yayımlanan ortak bildiriye ve yapılan açıklamalara dönelim. Bildiriden ve bu açıklamalardan, iki ülkenin yeni dönemde birçok bölgesel meselenin yanı sıra, Libya krizine de siyasi bir çözüm bulunması amacıyla yakın bir istişare içinde olacaklarını anlıyoruz.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, açıklamaları sırasında bölgesel barışa katkıdan söz ederken Libya’yı da ele alınan konular arasında saymıştır. Sisi ise Erdoğan ile görüşmesinden sonra Libya’da güvenlik ve siyasi istikrarın sağlanması için iki ülkenin kurumları arasında istişare yürütülmesi konusunda mutabakata varıldığını vurgulamıştır.
Sisi’nin belirttiği hususlardan biri, Libya’da cumhurbaşkanlığı ve meclis seçimlerinin eşzamanlı olarak yapılması ihtiyacıdır. Bunun gibi altını çizdiği bir diğer husus, ülkedeki gayrı resmi yabancı güçlerin ve paralı askerlerin çekilmesi ve “silahlı milisler meselesi”nin sona erdirilmesi gereğidir.
Ana çerçevesi itibarıyla çözüm sürecinde Türk tarafının Batı, Kahire’nin de Doğu kanadı üzerinde ağırlık koyması beklenebilir. Ancak Rusya, ABD ve AB ülkeleri gibi daha o kadar çok aktör Libya’daki denklemin içindedir ki, bu karmakarışık durumdan bir istikrar tablosu çıkartabilmenin hiç de kolay olmayacağını kabul etmek gerekir.
*
Ve gelelim kritik enerji başlığına... Geçen çarşamba günü imzalanan 17 anlaşmadan biri de enerji alanında işbirliğinin geliştirilmesini öngörüyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, açıklamaları sırasında Mısır ile bu alandaki işbirliğinin önemini vurgulamış, doğal gaz ve nükleer enerji alanında işbirliğini geliştirme arzusunu belirmiştir.
Mısır Cumhurbaşkanı ise Doğu Akdeniz’de mevcut gerilimi düşürme halinin sürdürülmesi ve bunun üzerinden var olan anlaşmazlıklara bölgenin sahildar ülkeleri arasında bir çözüm bulunmasının hedeflendiğini ortak bir tutum olarak aktarmıştır. Sisi’ye göre bu durum, işbirliği yapılarak bölgenin doğal kaynaklarının bütün halkların refahı için kullanılmasını mümkün kılacaktır.
“Doğu Akdeniz’in sahildar ülkeleri” derken Yunanistan’ı da içerecek şekilde çoklu bir çerçeveyi kastediyor.
Burada karşımıza temel bir mesele çıkıyor. Türkiye’nin 2019 yılı kasım ayında Trablus’taki ulusal uzlaşı hükümeti ile imzaladığı ikili anlaşma, deniz yetki alanlarını Girit adasının karasularının hemen bitiminden itibaren Libya’nın yetki bölgesine kadar güneye indiriyor. Buna karşılık Mısır ile Yunanistan’ın bu düzenlemeye tepki olarak 2020 ağustos ayında imzaladıkları bir deniz yetki alanları anlaşması var. İki anlaşmadaki yetki bölgeleri bazı sahalarda çakışıyor.
İşin bütün bu yönleri, önümüzdeki dönemde Türkiye, Mısır, Libya ve Yunanistan dahil birçok ülkeyi içine alacak oldukça çetrefil ve çok aktörlü bir müzakere sürecinin artık tarafları beklemekte olduğunun habercisidir.
Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de kurulmuş bulunan işbirliği yapılanmalarına nasıl dahil olacağı, örneğin Kahire’deki Gaz Forumu’na katılıp katılamayacağı, önümüzdeki dönemin yanıt bekleyen kritik sorularıdır.
*
Sıraladığımız bütün bu soruların, problemlerin kolay çözümleri olmadığını teslim etmemiz gerekir. Ancak önem taşıyan nokta, bütün bu konuların ele alınabilmesi ve çözümleri açısından zorunlu olan iyi geçinme, ilişkileri ileri götürme iradesinin her iki tarafta da bulunmasıdır.
Muhtemeldir ki, Türkiye ile Mısır arasında ikili düzeydeki işbirliği potansiyeli hayata geçirildiği oranda, daha zorlu görünen sorunların çözümünün de önü açılacaktır.
Paylaş