Sedat Ergin

Putin, Ukrayna’daki mütecaviz tutumuyla Batı dünyasını kenetliyor

24 Şubat 2022
Ukrayna’da sürmekte olan gerilimin hangi yönde seyredeceği büyük bir belirsizlik gösterse de, krizin gözle görülebilir bir gelecekte herkesi meşgul edip, strese sokacağından eminiz. Muhtemelen Batı dünyası ile Rusya arasında uzun yıllara yayılabilecek bir çatışma döneminin henüz başlangıcındayız.

Kriz bağlamında uluslararası alanda kayda değer bir dizi önemli yönelişin şimdiden uç verdiğini söyleyebiliriz. Öncelikle belirtmemiz gereken, Rusya Lideri Vladimir Putin’in Ukrayna üzerinde askeri yöntemlerle yürüttüğü ilhak stratejisiyle Batı dünyasında çoktandır benzeri görülmemiş ölçüde bir dayanışma ruhunun ortaya çıkmasına yol açmasıdır.

Putin’in stratejisinin kısa dönemdeki ilk sonucu, ABD’den Avrupa’ya uzanan Transatlantik hat üzerinde Batı’yı kendisine karşı kuvvetli bir şekilde kenetlemiş olmasıdır.

NATO içinde başlangıçta Almanya ve Fransa cephelerinde bazı farklı tonlar belirmiş olmasına karşılık, daha sonra Putin’in özellikle son çıkışının ardından ittifak aynı dalga boyunda kararlı bir tutum sergilemiştir.

Almanya Başbakanı Olaf Scholz’un Rusya’nın doğalgazını Baltıklar üzerinden Almanya’ya getirecek olan, büyük ölçüde tamamlanmış “Nord Stream 2” hattı projesini askıya alma kararını açıklamış olması, herhalde Kremlin’in hamlesine Avrupa cephesinden verilen en kuvvetli ve etkili yanıt olmuştur. Almanya, Putin’e karşılık vermek üzere kendi çıkarlarından feragat edebileceğini göstermiştir.

Avrupa Birliği de Rus hükümetinin AB piyasalarına erişimine kısıtlama, DUMA üyelerinin yaptırıma tabi tutulması, bazı Rus bankaların hedef alınması gibi adımları içeren ve gelişmelere göre kademeli bir şekilde artırılacağı açıklanan bir yaptırım paketi üzerinde görüş birliğine varmıştır. Rusya’ya uygulanacak yaptırımlar konusunda ABD ile AB arasında belli bir eşgüdümün işlediğini söylemek mümkündür.

*

Putin’in geçen pazartesi akşamı yaptığı ve Ukrayna’nın devlet olarak var olma hakkını sorguladığı açıklaması, kendisinin niyetlerinin, dolayısıyla krizin ciddiyet derecesinin algılanması bakımından Batı dünyasındaki karar vericilerin yanı sıra kamuoylarının geniş bir kesimi üzerinde sarsıcı bir etki icra etmiş olmalıdır.

Batı dünyası ile Rusya arasındaki çatışma, son tahlilde demokrasiler ile yayılmacı hırslarına gem vuramayan totaliter bir rejim arasındaki bir fay hattı üzerinden şekilleniyor. Bir yanda Ukrayna halkının sandıkta kendi özgür iradesiyle ortaya koyduğu tercihler ve karşısında onun iradesini yok sayan ve tanklarıyla ezebileceği mesajını veren ve bu doğrultuda harekete geçen bir rejim var karşımızda.

Yazının Devamını Oku

Putin, Ukrayna halkının demokrasi tercihine saygı göstermeli

23 Şubat 2022
Berlin Duvarı’nın 1989 yılı kasım ayında yıkılması ve ardından Varşova Paktı ile Sovyetler Birliği’nin dağılmalarıyla birlikte Avrupa kıtasında Soğuk Savaş’ın sona erdiği, tarihin yeni bir devresine geçilmişti 1990’lı yılların başlarında.

En azından öyle olduğu varsayılıyordu.

O yılları hatırlayalım. Liberal demokrasilerin ve kapitalizmin komünizm karşısında galip geldiği görüşünden kaynaklanan muzaffer bir ruh hali ortalığı kaplamıştı.

Batı’daki kanaat önderleri ve stratejistler arasında “tarihin sonuna gelindiği” yolunda tezlerin ortaya atıldığı, tarihin artık yalnızca demokrasi güçlerinin güzergâhında yol alacağı şeklindeki görüşlerin mutlak doğrular olarak kabul gördüğü günlerdi.

Sonraki dönemde eski Doğu Bloku ülkelerinin önemli bir bölümünün Avrupa Birliği’nin ekonomik ve siyasi bütünleşmesine dahil olup aynı zamanda NATO’nun genişlemesinde yer aldıklarına tanıklık ettik.

Bu genişleme dalgaları Rusya ile sınırdaş Ukrayna’ya kadar yaklaştı ve orada durdu. Bu ülkenin ittifaka üye yapılmasına ilişkin 2008’deki NATO zirvesinde alınan bir ilke kararı, iş uygulamaya geldiğinde kâğıt üstünde kaldı. Ukrayna’nın hangi istikamette gideceği, Batı dünyası ile Rusya arasında adı konmamış önemli bir çekişme konusu haline geldi.

Ardından Ukrayna halkı yüzünü Batı’ya çevirdiği oranda Rusya’nın askeri araçlar da dahil muhtelif yöntemlerle bu ülkeye müdahil olması şeklinde bir kalıp şekillendi. Ukrayna’nın doğusunda Rusya’ya bitişik iki bölgedeki ayrılıkçı eğilimlerin Rusya tarafından desteklenmesini, 2014’te kuzey komşumuzun Ukrayna toprağı olan Kırım’ı işgal ve ilhakı izledi. Benzer bir tablo, 2008’de NATO üyeliği arayışlarına giren Gürcistan’ın Rusya ile karşı karşıya geldiği savaşta yaşandı.

Yine de bu hadiseler yaşanan durumların bütün vahametine ve yol açtıkları sıkıntılara rağmen, Rusya ile Batı dünyası arasındaki ilişkilerinin seyrini majör bir şekilde altüst edecek boyutlar kazanmadı.

SOĞUK SAVAŞ

Yazının Devamını Oku

COVID-19 ölümlerinde tablo çok kaygı verici

22 Şubat 2022
Son derece kafa karıştırıcı bir durum var karşımızda COVID-19’un seyriyle ilgili.

Bir tarafta Sağlık Bakanı Dr. Fahrettin Koca’nın “Vaka sayılarının azaldığı, genelde hafif seyrettiği, hastaneye yatışlarda da düşüşler olduğu”, bu yönelişin sürmesinin beklendiği yolunda kamuoyunu iyimserliğe sevk eden açıklamaları var.

Diğer tarafta Sağlık Bakanlığı’nın günlük paylaşımlarına baktığımızda, vefat sayılarının son haftalarda ciddi bir tırmanışa girdikten sonra oldukça yüksek bir eşikte seyretmeye devam ettiğini görüyoruz.

Vefat sayılarında çok kaygı verici bir tablo söz konusu.

VEFAT SAYILARI İKİNCİ DALGAYI GERİDE BIRAKTI

Durumun ciddiyetine dikkat çekebilmek için hazırladığımız karşılaştırmalı bir grafiğe yer veriyoruz bugünkü yazımızda. Bakanlık verileri esas alınarak üç ayrı dönemdeki haftalık ölüm toplamları üzerinden hazırlanan bu grafikte, en solda salgının 2020 yılı sonuna rastlayan ikinci dalgasındaki en yüksek vefat sayıları var.

İkinci dalgada bir hafta zarfında en yüksek vefat sayısı 21-27 Aralık 2020 haftasında kayda geçmişti. O hafta 1.781 kişi COVID-19 nedeniyle hayatını kaybetmişti. İkinci dalga ardından vefat sayıları düşüş eğrisi izleyerek ocak ayında önemli ölçüde gerilemişti. Bu dalgada bir gün içinde kaydedilen en yüksek vefat sayısı 23 Aralık 2020 tarihinde 259 kayıpla kaydedilmişti.

Buna karşılık geçen haftanın vefat toplamı 1.909’a çıkarak ikinci dalganın en yüksek haftasını geride bırakmıştır. Bu arada, geçen hafta bir gün içindeki en yüksek vefat sayısı 300’ün de üstüne çıkmıştır. Geçen hafta salı günü 309 kayıp açıklanmıştır.

Bu haliyle bakıldığında vefat sayıları ikinci dalgadan yüksek, 2021 ilkbaharındaki üçüncü dalganın ise biraz altında görünüyor. Üçüncü dalgada en yüksek haftalık vefat toplamı 26 Nisan-2 Mayıs 2021 döneminde 2 bin 486 sayısı ile kaydedilmişti.

Yazının Devamını Oku

Türkiye’nin NATO üyeliğinin 70’inci yıldönümünde bir muhasebe

19 Şubat 2022
Dün, Türkiye’nin kısaca NATO diye adlandırdığımız “Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü”ne üye olmasının 70’inci yıldönümüydü. Bu konuda yapılan sınırlı sayıdaki açıklama ve haberleri okurken, yıllar öncesinde Brüksel’de NATO karargâhından içeri adım attığım o geziye doğru bir yolculuğa çıktım.

Cumhuriyet gazetesinin çiçeği burnunda diplomasi muhabiri olarak 1979 yılı aralık ayında NATO’nun Brüksel’deki güz dönemi toplantılarını izlemekle görevlendirilmiştim. Türkiye’de Demirel azınlık hükümeti işbaşındaydı. Hükümetin Dışişleri Bakanı Hayrettin Erkmen NATO Konseyi toplantılarına katılırken, Milli Savunma Bakanı Ahmet İhsan Birincioğlu da kendi mevkidaşları ile NATO Savunma Planlama Komitesi toplantısında bir araya geliyordu.

Toplantıların en önemli konusu, NATO’nun o dönemde Doğu-Batı ilişkilerinde büyük bir sarsıntıyı tetikleyen Avrupa’ya nükleer yetenekli orta menzilli Pershing ve Cruise füzelerini yerleştirme kararını almasıydı.

HAYRETTİN ERKMEN’E UYGULANAN PROTOKOL

İzlediğim bu gezi genç bir gazeteci olarak zihnimde Türkiye’nin Batı dünyasındaki konumuyla ilgili bir dizi soru işaretinin yerleşmesine yol açtı. Şu nedenle...

Dışişleri Bakanı Erkmen NATO merkezine geldiğinde kırmızı halının üzerinden geçiyor, toplantı salonuna ittifakın eşit üyesi olarak giriyor, alınan kararlarda eşit oy hakkına sahip oluyordu.

Hayrettin Erkmen’in Brüksel’de iken Avrupa Ekonomik Topluluğu’nun (AET) buradaki merkezine giderek o dönemdeki Komisyon Başkanı Roy Jenkins’i de ziyaret edeceği bildirildi. Bütün Türk gazetecileri topluca AET’nin Charlemagne Bulvarı üzerindeki Berlaymont binasına giderek kendisini beklemeye başladık.

AET yetkilileri kendisine saygıda kusur etmediler ama son tahlilde Türk Dışişleri Bakanı bu binada bir misafir kimliğiyle karşılandı.

Yazının Devamını Oku

Putin Ukrayna’daki gerilim stratejisiyle ne amaçlıyor?

18 Şubat 2022
Günlerdir gözlerimiz neredeyse her saat başı TV ekranlarında Rusya’nın Ukrayna sınırı boyunca yaptığı askeri yığınağın görüntülerine odaklanıyor. Rusya Lideri Vladimir Putin, askeri tatbikat gerekçesiyle Ukrayna sınır hattına büyüklük olarak 130 bin askere ulaştığı bildirilen devasa bir askeri güç yığmış durumda.

Uzmanlar, haftalardır Rus ordusunun Ukrayna’ya girip girmeyeceği konusunda tahmin yürütmekle meşgul. Rusların Ukrayna’ya girmesi ihtimalinden kesinlik içinde söz edenler de var; bir şekilde diplomatik bir çıkış yolu bulunacağından emin olanlar da...

ABD yönetimi, son günlerde Rusya’nın Ukrayna’yı “her an işgal edebileceği” şeklinde çıkışlar yaparken, Rusya’nın bazı birliklerini sınırdan çektiği yolundaki açıklamaları tansiyonu bir nebze aşağı çekti. Ancak bu kez Kremlin ile NATO başkentleri arasında Rus birliklerin gerçekten çekilip çekilmediği konusundaki polemikler patlak verdi.

Muhtemeldir ki, daha uzun bir süre Ukrayna sınırındaki silahların gölgesi altında nefesimizi tutarak yaşamayı öğrenmemiz gerekiyor.

Avrupa kıtasında barış, Berlin Duvarı’nın 1989 kasım ayında yıkılmasından sonra hiç bu ölçüde tehdit altında olmamıştı. Geçen otuz yılı aşkın süre zarfında -Balkanlar’da yaşanan
savaşlar hariç tutulursa- Avrupa’da Doğu ile Batı arasındaki bir gerilimin yansıması olan bir savaş ihtimalini hiç bu kadar yakında hissetmemiştik.

PUTİN’İN BELİRSİZLİK YARATMA STRATEJİSİ

İçinden geçtiğimiz kritik süreçte, gerilimin bundan sonraki seyrine ilişkin soruların çoğunun yanıtı bir kişide, Kremlin’de oturmakta olan Rusya Lideri Putin’in kafasının içinde yatıyor.

Burada altını çizmemiz gereken nokta,

Yazının Devamını Oku

NATO 2008’de aldığı Ukrayna’nın üyeliği kararını neden uygulamadı?

16 Şubat 2022
NATO’nun liderler düzeyindeki zirvesi 3 Nisan 2008 tarihinde Romanya’nın başkenti Bükreş’te toplandığında çözüme kavuşturulması gereken kritik dosyalardan biri Ukrayna ve Gürcistan’ın NATO’ya üye alınıp alınmayacakları meselesiydi.

Zirvede Türkiye’yi dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül temsil ediyordu.

NATO, Soğuk Savaş’ın bitimiyle birlikte 1999’da Çek Cumhuriyeti, Macaristan ve Polonya’yı bünyesine almış; bunu 2004’te Bulgaristan, Romanya, Slovenya, Slovakya ile üç Baltık ülkesi Litvanya, Letonya ve Estonya’nın topluca ittifaka katıldığı dalga izlemişti.

Bundan sonra sıra Balkanlar ile Ukrayna ve Gürcistan’a gelmişti. Ukrayna NATO ittifakına katılırsa Rusya çok geniş bir hatta NATO ile sınır paylaşacaktı. Ayrıca, Gürcistan’ın katılımı da Rusya’yı NATO ile bu kez Kafkasya coğrafyasında sınırdaş yapacaktı.

Dolayısıyla NATO zirvesinde atılacak adımın Rusya’nın tepkisini çekmemesi mümkün değildi.

DAHA 2008’DE MÜTTEFİKLER ARASINDA TUTUM FARKLILIĞI VARDI

Bükreş Zirvesi açıldığında salonda bulunan Türk heyetindeki isimlerden biri de o dönemde Türkiye’nin NATO nezdindeki Daimi Temsilcisi olan Büyükelçi Tacan İldem’di.

İldem, Bükreş Zirvesi’ni hatırlarken Ukrayna-Gürcistan dosyaları üzerinde “Müttefikler arasında zirveye giden süreçte bu konuya ilişkin tutum farklılıkları mevcuttu” diye konuşuyor.

Farklılık beliren noktayı şöyle anlatıyor

Yazının Devamını Oku

Ukrayna krizinin bu noktaya gelmesinde kimlerin ne kadar günahı var?

15 Şubat 2022
Bir süredir Ukrayna üzerinde yaşanan krizin neden patlak verdiği, bu tehlikeli eşiğe nasıl tırmandığı ve buradan nasıl çıkılabileceği gibi sorulara yanıt ararken, geçenlerde okuduğum bir makale zihnimde en azından krizin arka planına ilişkin birçok faktörün yerli yerine oturmasına yardımcı oldu.

Bu, ABD’nin geçmişte izlediği politikaları kuvvetli bir şekilde eleştiren, bugünkü tablodan belli ölçülerde ABD’yi sorumlu tutan, aynı zamanda gelinen noktada Rusya’nın silah zoruyla şantaja başvurmasının sorunu daha da zorlaştırdığı tezini savunan bir yazı.

Makale ABD’nin en itibarlı üniversitelerinden Harvard’ın uluslararası ilişkiler alanında tanınmış hocalarından biri olan Prof. Stephen Walt tarafından kaleme alınmış. Prof. Walt, ABD’de uluslararası ilişkiler disiplininde gerçekçilik ekolüne mensup kanaat önderleri arasında önemli konuma sahip bir akademisyen.

Kendisinin geçen ay ABD’nin dış politika alanındaki önde gelen dergilerinden “Foreign Policy”’nin web sitesi için kaleme aldığı yazı, “Ukrayna Krizine Liberal Yanılsamalar Yol Açtı” başlığını taşıyor. Alt başlığında da şöyle deniyor:

“Rusya’nın muhtemel bir işgalinin en büyük trajedisi şudur: Aslında bu noktaya gelinmesi kolaylıkla önlenebilirdi.”

NATO, ADIMLARINI RUSYA’NIN NASIL OKUYACAĞINI ANLAYAMADI

Prof. Walt, Ukrayna krizini değerlendirirken temel sorunu, Soğuk Savaş’ın sona ermesinden sonra özellikle ABD ve Avrupalı müttefiklerin gerçekçilikten ayrılıp “Kibir, hüsnü kuruntu ve liberal idealizme teslim olmaları”nda görüyor.

Ona göre bu yola girmek yerine gerçekçi bir şekilde hareket edilmiş olsaydı, Rusya Kırım’ı da hiçbir zaman işgal etmeyecek ve Ukrayna bugün çok daha güvenli bir ülke olacaktı.

ABD’li profesör, en büyük hatalardan birinin NATO’nun Avrupa’daki genişleme politikasında yapıldığını belirtiyor. 

Yazının Devamını Oku

Yakın tarihimizin azınlıklarla ilgili bir sayfasını aralayınca

12 Şubat 2022
Sami Kohen, 1940’lı yılların başlarını anlatırken “Toplumu sarsan olayların o küçük yaşlarda bile etkilerini hissettik biz. Biri 1942’deki Varlık Vergisi. Bunun yanı sıra yirmi kura ihtiyatlar olayı. Bu olaylar bilhassa azınlıklar arasında çok büyük tedirginlik yarattı” diye söze giriyor.

“Varlık Vergisi”nin yol açtığı sıkıntıları çok iyi hatırlıyordu Kohen. İstanbul’daki Selanik Bankası’nda muhaberat müdürü olan babası Albert Kohen’e amatörce bir çabayla çıkarttığı “La Boz de Türkiye” isimli cemaat gazetesi için astronomik bir vergi tahakkuk ettirilmişti. Babasının bütün birikimlerini koyması yetmediği gibi çalıştığı bankadan oldukça yüklü bir kredi de alması gerekecekti Varlık Vergisi’ni ödeyebilmesi için.

Kohen, bir soru üzerine babasının yaşı nedeniyle askerlik meselesinden etkilenmediğini, ancak büyük ablası Mari’nin kocası Vitali Yanni’nin askere çağrıldığını anlatıyor. Eniştesi, bu sırada Sirkeci’de dükkânı olan bir tüccardı.

Vitali Yanni, askerden döndüğünde bu kez Varlık Vergisi ile karşılaşacaktı. Kohen, eniştesinin başına gelenleri şöyle anlatıyor “Ver Elini Dünya” başlıklı nehir söyleşi kitabında Nihal Boztekin’e:

“Büyük ablam kocasıyla beraber İsrail’e göç etti. Çünkü Vitali, Varlık Vergisi’nin ekonomik açıdan yıktığı tüccarlardan biri olarak mağazasını satmıştı. Askerlikten kalma kötü hatıraları da olduğundan ‘Biz burada kalamayız’ dedi ve çekti gitti.”

Sami Kohen

‘KULÜP’ DİZİSİNİN DAVET ETTİĞİ SORGULAMA

Gazeteci olarak duayen kimliğinin yanı sıra eşsiz bir insan olan Sami Kohen’e geçen ekim ayında 93 yaşında veda ettik. Büyük bir ilgiyle okuduğum hatıratında beni en çok düşünmeye sevkeden  bölümlerden biri, İkinci Dünya Savaşı yıllarında küçük bir çocukken yaşadığı bu olaylar oldu. Aradan çok uzun yıllar geçmiş olsa da bu olayların izleri Sami Kohen’in zihninde bütün canlılığıyla duruyordu.

Yazının Devamını Oku