Soluk Mavi Nokta: Evrende Neredeyiz?  

1977 yılında fırlatılan uzay araçları Voyager 1 ve 2 insanoÄŸlunun ÅŸimdiye kadar ulaÅŸtığı en büyük uzaklıklarda yolculuklarına devam ediyorlar.Â

Haberin Devamı

Voyager 1 ve 2 adlı uzay araçları NASA'nın Jüpiter ve Satürn sistemlerini yakından incelemek üzere geliştirdiği uzay sondalarıydı. 1977 yazında önce Voyager 2, ardından da Voyager 1 uzaya gönderildi. Daha kısa olan yörüngesi nedeniyle, sonradan fırlatılan Voyager 1 Jüpiter'e ilk olarak vardı. 1979 sonunda iki uzay aracı da Jüpiter'e ulaşmış ve Güneş Sistemi'nin en büyük gezegeninin uyduları, halka sistemi ve manyetik alanı hakkında daha önce bilmediğimiz bilgileri Dünya'ya ulaştırmıştı. Bu ikili 1980 yılında da Satürn'e ulaştılar ve benzer şekilde o tarihe kadar o kadar ayrıntılı göremediğimiz Satürn sisteminin yakından görüntülerini ilettiler.

 

Uzay araçlarının başarısı nedeniyle, yerdeki Voyager ekibi onları dış Güneş Sistemi'ne göndermek, Uranüs ve Neptün'ü de yakından incelemek istediler. Başlangıçta böyle planlanmamış olmasına rağmen bu çekici fikre kimse karşı koyamadı. Ancak iki uzay aracının bundan sonraki yolları ayrılıyordu. Voyager 1 Satürn'den sonra Güneş Sistemi'ni terkedecek bir yörünge izledi, böylece gezegenlerarası uzayı incelerken, bir yandan da Güneş Sistemi'nin dışına doğru ilerliyordu. Voyager 2 ise yolculuğuna Uranüs ve Neptün'ü inceleyecek şekilde devam etti. Böylece başlangıçta öngörülen görev süreleri olan 5 yıl şimdi 12 yıla çıkmış oluyordu.

 

Haberin Devamı

Tüm bunlar olurken, Voyager projesinde çalışan ve çok önemli katkılar veren gökbilimci Carl Sagan, Voyager 1'in bulunduğu yerden gezegenimize dönüp Dünya'yı görüntülemesini istedi. Bulunduğu uzaklıkta bu komutu Voyager 1'e göndermek ve sondanın hareket planını değiştirerek bu manevrayı yapmasını sağlamak ekibin çoğunluğu tarafından bir risk olarak görüldü. Carl Sagan deyim yerindeyse bir kampanya başlatarak Voyager 1'in gezegenimizi görüntülemesi için kamuoyu yaratmaya çalıştı. Sonunda Voyager 1, 14 Şubat 1990'da yaklaşık 6.5 milyar km uzaklıktayken dönüp son bir kez Dünya'ya baktı. Voyager 1'in çektiği fotoğrafta Dünya o kadar küçük ve soluk görünüyordu ki, işte bu tarihi kare soluk mavi nokta olarak adlandırıldı. Soluk mavi nokta bize ne kadar küçük ve önemsiz olduğumuzu anlatan bir fotoğraf oldu. Bu isim tamlaması daha sonra Carl Sagan'ın kitabının da ismi oldu.

 

Haberin Devamı

İşte bu tarihi görüntünün elde edilmesinin üzerinden 30 yıl geçti. Uluslararası Astronomi Birliği (IAU) 2019'dan beri kutlanmakta olan 100. kuruluş yılı etkinliklerinin kapanışı olarak soluk mavi noktayı tema olarak belirledi. Türkiye'de ve dünyada bu temayla çeşitli etkinlikler düzenlendi. Bu ve daha fazlası için etkinlikleri Türkiye'de koordine eden Türk Astronomi Derneği'nin iau100.tad.org.tr sayfasını ve sosyal medya hesaplarını takip edebilirsiniz. Dünya genelindeki etkinlikler için iau-100.org sayfası ziyaret edilebilir.

 

Soluk mavi nokta olarak adlandırılan bu görüntünün, insanlığın evrendeki önemsizliğini vurgulayan, gereksiz ve aşırı kibrini eleştiren, barış içinde yaşamamız gerektiğini vurgulayan bir tarafı var. Bu da Carl Sagan'ın bu tarihi görüntüyü tanımladığı meşhur sözler. Yer darlığı nedeniyle bu metni burada vermemiz mümkün değil ama "Carl Sagan Soluk Mavi Nokta" anahtar kelimeleri ile internette arayarak ulaşmanız mümkün. Hatta bunu Carl Sagan'ın kendi sesinden de dinleyebilirsiniz.

 

Haberin Devamı

1990 yılındaki bu tarihi görevinden sonra Voyager 1 yoluna devam etti ve 2012'de Güneş Sistemi'nin sınırı diyebileceğimiz helyopoza ulaştı. Helyopoz, Güneş'in manyetik alanının etkinliğinin çok azaldığı, artık yıldızlararası uzay diyebileceğimiz bir sınırı tarif ediyor. Voyager'lar 5 yıl olarak başladıkları görevlerinde 40 yılı geride bıraktılar. Voyager 1 yaklaşık 22 milyar km, Voyager 2 ise 18 milyar km uzaklıkta. Bu uzaklıktan gönderecekleri bir sinyalin Dünya'ya ulaşması 20 saat civarında sürüyor. Voyager uzay araçlarının anlık konumlarını ve daha fazlasını NASA'nın voyager.jpl.nasa.gov ağ sayfasından takip edebilirsiniz.

 

Evrende Neredeyiz?

Haberin Devamı

Voyager uzay araçları insanoğlunun şimdiye kadar bir uzay aracı ile de olsa ulaşabildiği en büyük uzaklıklardalar. 40 yılda ancak Güneş Sistemi'nin sınırına ulaştılar. Yıldızlararası uzaydaki tarihi yolculukları devam ediyor. Elbette bu sürede enerji kaynağı olan Güneş'ten çok uzaklaştılar ve çoğu ölçüm aletleri artık çalışmıyor. Yine de hala yüklü parçacıklar ve manyetik alan ile ilgili aletler ölçüm yapmaya devam ediyor.

 

Voyager'lar ileride başka bir uygarlık tarafından bulunma olasılığına karşı bir çeşit dijital arşiv taşıyorlar. "Altın Plak" olarak bilinen bu arşivin içeriği Carl Sagan'ın başkanlık yaptığı bir kurul tarafından belirlendi. Bu altın plaklarda temel olarak Dünya'daki yaşamın ve kültürün çeşitliliğinin yanı sıra, Voyager'ları yapan ve gönderen canlılar olarak insanoğlunun tanımı ve gezegenimizin bilimsel adresi de bulunuyor.

 

Haberin Devamı

Gezegenimiz ya da Güneş Sistemimiz evrende nerede bulunuyor?

İnsanlar olarak çoğu zaman her şeyin -evren dahil- merkezinde olduğumuzu düşünürüz. Bu düşünce, 1543'te "Göksel Kürelerin Dönmesi Üzerine" adlı kitabıyla Kopernik tarafından yıkıldı. O tarihlerde esas olarak evrenin merkezi ile aslında Güneş Sistemi'nin merkezi kastedildiyse de, Kopernik'in gezegenlerin, merkezlerinde Güneş olan bir modele uygun hareket ettiklerini açıklaması günümüzde evrenin de merkezinde olmadığımız anlayışına da temel oluşturmaktadır. Kopernik'e ithafen bu anlayışa "Kopernik İlkesi" denir. Yani Kopernik İlkesi hem fiziksel olarak Güneş Sistemi'nin (ve evrenin) merkezinde olmadığımızı hem de felsefi açıdan insanoğlunun her şeyin merkezinde olmadığını vurgular.

 

Evrenin merkezinde olmadığımız bir kabul değil. Astronomik gözlemler ve bu gözlemlerden elde edilen ölçümlerle biliyoruz. Güneş Sistemimiz galaksimiz Samanyolu'nun merkezine yaklaşık 26.000 ışık yılı uzaklıkta, Orion Kolu olarak da adlandırılan bir bölgede bulunuyor. Güneş her 240 milyon yılda bir Samanyolu çevresinde bir turunu tamamlıyor. Galaksimizin büyüklüğü 100.000 ışık yılı. Samanyolu galaksisi ise yaklaşık 50 kadar irili ufaklı galaksiden oluşan Yerel Grup adı verilen bir galaksi grubunun parçası. Bu yapının büyüklüğü yaklaşık 3 milyon ışık yılı. Yerel Grup ise Virgo Süperkümesi adı verilen çok daha büyük bir yapının parçası. Virgo Süperkümesi 110 milyon ışık yılı büyüklüğünde ve içinde çok sayıda galaksi kümesi veya grubu barındırıyor.

 

2014 yılında yapılan bir çalışmada Virgo Süperkümesinin de çok daha büyük bir yapının parçası olduğu anlaşıldı. Yaklaşık 500 milyon ışık yılı büyüklüğündeki bu yapının adı Laniakea Süperkümesi. Bu keşfin Hawaii'deki Maun Kea Gözlemevi'nde çalışan Brent Tully ve ekibi tarafından yapılması nedeniyle, bu büyük yapıya (süperküme) Hawaii dilinde sonsuz cennet anlamına gelen Laniakea adı verilmiş.

 

Laniakea Süperkümesi galaksimiz Samanyolu; onun içinde bulunduğu Yerel Grup; Yerel Grubun içinde bulunduğu Virgo Süperkümesini kapsayan büyük bir yapı. Ancak bu haliyle bile evrenin yalnızca küçük bir kısmından bahsediyoruz.

 

Merkezinde olmadığımız bu evren ne kadar büyük?

Gökbilimciler bu soruya sınırlı bir yanıt verebiliyorlar. Evren bildiğimiz bilmediğimiz tüm gökcisimlerini, her şeyi kapsayan bir yapı. Sınırlarını bilmiyoruz, büyüklüğünü bilmiyoruz. Ancak evrenin başlangıcından beri, yani 13.7 milyar yıl süresince bize ulaşan fotonları kullanarak "gözlenebilir" bir evren tanımı yapabiliyoruz. Bu gözlenebilir evrenin büyüklüğü yaklaşık 93 milyar ışık yılı kadar. Güneş Sistemimiz 15 milyar km, galaksimiz Samanyolu 100.000 ışık yılı genişliğinde. Uzunluk birimi olarak 1 ışık yılının yaklaşık 10 trilyon km'ye eşdeğer olduğunu göz önüne alınca, evrenin yalnızca gözleyebildiğimiz kısmı bile algılarımız için "sonsuz" büyüklükte.

 

Evrene dair tüm bildiklerimiz teleskoplarımızla ve elektromanyetik ışınımın her türüne uygun alıcılarımızla tespit edebildiğimiz fotonlar aracılığıyla oluyor. Günümüzde foton dışında alternatif yöntemler de kullanılmaya başlansa da, klasik olarak astronomi, bilgi birikimini fotonlara borçlu. Dolayısıyla, bilim insanları ölçülebilen, bilimsel olarak "görülebilen" şeylerle uğraşırlar. Bazen bunları doğrudan görüntülemek mümkün olmayabilir ancak geliştirilen fizik ve matematik modeller yardımıyla öngörülerde bulunmak ve dolaylı gözlemlerle bilgiye ulaşmak mümkün olur. Bu nedenle, evrenin dışı, ötesi gibi kavramlar bilimsel soru ve yöntemlerle incelenemez.

 

Dünyadaki tüm gözlemevleri, araştırma merkezleri, üniversiteler, uzay ajansları ve benzeri kurum ve kuruluşlarda çalışan gökbilimciler evren ve içindekilerin yapılarını, oluşumlarını ve evrimlerini araştırıyorlar. Tüm bunları büyük bir heyecanla, kibirlenmeden ve "soluk mavi nokta"nın değerini bilerek yapıyorlar.

 

Dr. Öğr. Üyesi Sinan Aliş
Ä°stanbul Ãœniversitesi
Astronomi ve Uzay Bilimleri Bölümü

 

 

Yazarın Tüm Yazıları