Sahrap Soysal'ın nefis yemek tarifleri için bizi takip etmeye devam edin.
Paylaş
Çocukluğumda sokakta gördüğüm yoksul insanları evin kapısına getirdiğimi, onlara gizli gizli yemek ikram ettiğimi hatırlıyorum. Annem o günleri “Ah ben bu kızdan neler çektim” diyerek hâlâ anlatır. ODTÜ’de okurken de Anadolu’nun çeşitli yerlerinden gelip yurtta
kalan ve ay sonuna doğru harçlıklarını tüketmiş olan arkadaşlarıma annemden gizli kek, poğaça yapardım. 1970’lerde Ankara’da uzun ince balkonlu, meşhur apartmanlar vardı. Memleketimiz Kelkit’ten gelen kavurma, kuru yufka, peynir, pestil ve köme; ne varsa, annem müthiş bir beceriyle balkona yerleştirir, evimizin kilerini bu şekilde oluştururdu. Hele babamın şantiyeden getirdiği gri, çelik bir dolap vardı ki, adeta devasa bir buzdolabı ya da derin dondurucu gibiydi. Çelik dolabımız kış sonunda paslanır, ilkbahar temizliğinde tekrar yepyeni hale getirilirdi. Annem, içinin dantel görünümlü naylon örtülerini de her yıl yenilemeyi ihmal etmez, raflara biraz sarkıtarak yerleştirirdi ki şık dursun. İşte benim işim de o dolabı didik didik etmek, içinde ne bulursam ODTÜ’de, ailelerinden uzakta yaşayan arkadaşlarıma taşımaktı. Annem beni yakalayınca “Bu kız ocağımıza incir ağacı dikecek, bütün peyniri bitirmiş!” diye bağırır, bense hemen olay yerinden sıvışır ve göz açıp kapayıncaya kadar yok olurdum. Annem bir gün Anadolu’da uzak bir şantiyeden dönen mühendis babama kahvaltı hazırlıyordu. Bütün balkonu, gri çelik dolabı aradı ama parmesan peynirine çok benzeyen karın kaymağını bulamadı. Galiba ben onu çoktan Tülin’lere ikram etmiştim. Sonrasında evin ince uzun koridorunun diğer ucundan fırlatılan bir terlik görüp yere yattığımı, evden kaçarak Telli Teyze’ye sığındığımı bugün gibi hatırlıyorum. Annemin terliği bana fırlatırken söylediği o çok zengin ve sansürsüz cümleleri burada tekrarlamam ise hiç yakışık almaz!
Sahrap Soysal'ın nefis yemek tarifleri için bizi takip etmeye devam edin.
Paylaş