5 Ekim 2009
KADIKÖY’de öyle bir 45 dakika oynandı ki, kendimi Bundesliga’da sandım. İki takımın da hocasının Alman olması, bu düşüncemi gerçeğe dönüştürdü. G.Saray’ın Ankaragücü yenilgisinden sonra haftanın son randevusunda iki namağlup karşı karşıya geldi. 8’de 8 yaparak lig tarihinde bir ilke daha imzasını koyan F.Bahçe, aynı zamanda sezonun da tek namağlubu olarak zirvedeki yerini aldı.
G.Birliği çok koşan, pres yapan ve ofansif oynayan bir takım. Başkent ekibi futbolu hiç çirkinleştirmedi. F.Bahçe ise her zamanki oyun felsefesi ile sahaya çıktı. Tek forvetli sisteme devam eden Daum, taraftarın da desteğini arkasına alarak golü zamana bırakmıştı. İlk 10 dakikanın ardından tempoyu bir anda yükselten sarı lacivertliler, 13. dakikada aradığı golü bulunca rahatladı. Bu gol futbolun kalitesinin artmasına neden oldu. İlk 7 maçta elde edilen 7 galibiyete rağmen takımın futbolundan memnun kalmayan tribünler bir anda keyfe geldi.
Gece-güdüz farkı
Emre inanılmaz oynadı. Sakin bir gece geçiren süper bücür pres yaptı, kademeye girdi, top dağıttı ve alkış topladı. Taraftar bir ara takımın her pas alış verişini alkışla ödüllendirdi. İlk 45 dakika bittiğinde Alex’in attığı golün dışında net bir gol pozisyonu yoktu ama tribünler mutluydu.
Gökhan Gönül ile Mehmet Topuz sağ tarafı çok iyi kullandılar. Dos Santos-Vederson ikilisi ne yazık ki, buna ayak uyduramadı. Güiza’yı bir türlü anlayamıyorum. Bir maç içinde gece ile gündüz farkı gibi duruyor. Bir bakıyorsun olmayacak işi yapıyor, bir bakıyorsun neredeyse topu kıracak diyorsun. Daum’un tercihine saygı duymak istiyorum ama kulübede oturan Semih’e üzülüyorum. “Acaba Semih İspanyol’un yaptıklarını yapsa ne olurdu?” demekten kendimi alamıyorum.
Dönen top sorunu
Dönen top sorunu F.Bahçe’de bir türlü çözülemiyor. Orta alanda kaptırılan top, direkt pozisyon oluyor. Rakip çabuk adamlardan kurulu olunca, kalede her an sıkıntı yaşanıyor.
Hakem Kuddusi Müftüoğlu durup dururken başına iş çıkardı ve kontrolü elinden kaçırdı. Alex’in taç atışındaki sitemine anında sarı kart çıkardı. Rakip takıma nasihat, F.Bahçe’ye kart gösterince inandırıcılığını kaybetti. Kırmızı renkli formasıyla taraftarı resmen isyan ettirdi.
Bir çift sözüm de kaleci Volkan’a... Oyun 1-0 devam ederken çıkardığı o top maçın belki de kader anıydı. Galibiyette büyük pay sahibi oldu.
Tabi Alex’ten bahsetmeden yazıyı bitirmek haksızlık olur. İki golde de vuruş ustalığı vardı. Onu seyretmek bir başka güzel oluyor.
Yazının Devamını Oku 2 Ekim 2009
AVRUPA’da başarıyı hedeflemek sadece lafla olmaz. Bunu sahadaki varlığın ve ortaya koyduğun futbol ile göstermen gerekiyor.
Fenerbahçe’nin kadro kalitesi ile Avrupa Ligi’nde final hedeflemesi çok doğal. Sheriff’i tek golle geçen Fenerbahçe grupta umutlandı ama taraftarına umut vermedi.
Sheriff isimsiz ama koşan ve oyun disiplinine sadık bir takım. Adam paylaşımını iyi yapıyorlar, hücuma ise çabuk çıkıyorlar. Seyirci desteğini de arkasına alan ev sahibi takım ilk yarıda F.Bahçe’ye neredeyse pozisyon vermedi. Gökhan Gönül’ün yokluğunda sağbeke çekilen Önder Turacı, Kazım ile uyum sağlayamadı. Lakayıt tavırları ve şov zihniyeti içindeki Kazım arkadaşlarını da oyundan düşürdü. Aslında oynamak isterse maçın sonucunu belirleyecek futbolcu ama çok istikrarsız.
Sabıra dayalı futbol düşüncesi içinde sahaya çıkan Daum, dönen toplarda tehlikeli olan rakibi durdurabilmek için takımını hücuma ailece göndermek yerine akıllı paslarla gol aramak istedi. Bu düzen içinde Semih istediği topları alamadı. Alex de fazla topla buluşamayınca beklenen gol şansa kaldı.
Anlamsız panik
Devrenin bitimine 5 dakika kala hızlanan Fenerbahçe rakip kalede varlığını hissettirmeye başladı. Üç puanın dışındaki her sonuç gruptan çıkma ihtimalini azaltacaktı. İşte bu düşünce ikinci yarıda oyunun temposunu değiştirdi. İlk dakikadan itibaren gol arayan, rakip kalede görünen Fenerbahçe oldu. Bu baskı 10 dakika içinde golü getirdi.
Semih, Alex’e öyle bir gol attırdı ki, tam derslik niteliğindeydi. Ceza alanına girişi, rakibinden sıyrılışı ve verdiği nefis pas ile kendisini kral yapan kaptanına adeta borcunu ödedi.
Golden sonra anlamsız bir panik başladı. Artık kaybedecek bir şeyi kalmayan Sheriff bütün riskleri göze aldığı anda ikinci golü bulup, işi bitirmek gerekiyordu. Bunu yapabilecek pozisyonlar da oldu. Ama ikinci gol gelmeyince son dakikalar stresli geçti.
Yazının Devamını Oku 18 Eylül 2009
KADIKÖY’ü devlere zindan eden Fenerbahçe, sıradan bir Hollanda takımına yenildi.
Bu mağlubiyetin en büyük sorumlusu da tartışmasız Christoph Daum oldu. İlk 10 dakikayı izleyen herkes Alman teknik adamın kadro seçimine tepki gösterdi. İstanbul’a bir puan hesabı ile gelen Twente karşısında tek forvet oynamak akıl işi değildi. Rakip gol atmak için neredeyse lütfen geliyor, Fenerbahçe ise oyunu karşı yarı sahaya yıktığı halde pozisyon üretemiyordu.
Kazım, top ayağına her geldiğinde seyirciyi çıldırttı. Son maçlarda tel tel dökülmesine rağmen Daum’un özel izniyle (!) 80 dakika oynadı. Roberto Carlos sanki futbolu unutmuş gibi. Ne bir isabetli orta, ne de bir etkili şut çekemeden kenara alındı. Bursaspor maçının yıldızı Mehmet Topuz’un attığı muhteşem gol kötü futbolu bir anda unutturdu. Ardından risk alan Twente iki kez geldi, ikisinde de gol buldu. Mehmet Topuz’un oyuna geç alınışı da bir başka tartışma konusuydu.
Güiza yalnızları oynadı
Semih Şentürk gibi bir silah bitime 10 dakika kala oyuna alınıyor. Sahada tek başına dolaşan Güiza ise yalnızları oynuyordu. Güiza’ya kimsenin kızmaya hakkı yok. Yanında bir partneri olsaydı dün gece daha etkili olurdu. Sağ kanatta Kazım silik kalınca, Gökhan Gönül de ona ayak uydurdu. Lugano ile Bilica ikilisi topu oyuna sokmayı beceremiyor. Kaptan Alex bir türlü oyuna giremedi. İki net pozisyon buldu ama top da onu istemedi.
Bu yenilgi dünyanın sonu değil ancak bu futbolla hedefe gidilmez. Koşan, isteyen ve disiplini elden bırakmayan taraf kazandı. “Nasıl olsa kazanırım” havasında sahaya çıkan Fenerbahçe ise hayal kırıklığı yaşadı. Futbol böyledir. Bazen mağlubiyetler hayırlı olur. Bu sezon ilk resmi maçını kaybeden Fenerbahçe’nin gruptan çıkmak için önünde 5 maçı daha var. Twente yenilmeyecek bir takım değil. Daum’un şapkasını önüne koyup, tek forvetli sistemini gözden geçirmesi gerekiyor. Aksi taktirde hem Güiza, hem de Semih bunalıma girer. Son sözüm taraftara... 45 bin kişi 90 dakika boyunca takımı destekledi. Onlar görevini yaptı ama evlerine boynu bükük döndüler.
Yazının Devamını Oku 25 Ağustos 2009
ANLAMSIZ bir gerginlik altında başladı maç. İki takımın oyuncuları da sanki gizli bir hesaplaşma içindeydi. Seyirci desteğini arkasına alan Diyarbakırlı futbolcular sert futbolu tercih edince, Fenerbahçeliler de buna ayak uydurdu. Sıcak hava adrenalini de yükseltince ilk 15 dakika sinir harbi içinde geçildi.
Aslen Ergani’li olan Aziz Yıldırım, 10 yıllık başkanlığı döneminde memleketi Diyarbakır’dan hep üzgün ayrılmıştı. 20. dakikada sezonun ilk golünü kalesinde gören Fenerbahçe neye uğradığını şaşırdı. Bilica ile Lugano’ya kaleci Volkan da katılınca sarı lacivertliler ailece gole davetiye çıkardı.
Daum’un teknik adamlığına ve tecrübesine inananlardanım. Ama Alman hoca son iki maçta savunmaya bir anlamda dinamiti kendi eliyle koyuyor. Sezona iyi başlayan Önder, Sion’da yedek soyundu. Dün gece de Bilica-Lugano ikilisi ile maça başlayan Daum, Diyarbakır’ın iki pırpır forveti Tazemeta ile Mendoza’nın işini kolaylaştırdı. Çünkü Bilica canlı bomba gibi. İlk yarım saatte direkten, çizgiden, kaleci Volkan’dan dönen toplar ile müthiş baskı kuran ev sahibi takım ikinci golü bulamadı.
Gerginlik zarar verir
Gökhan Gönül’ün attığı golde de Diyarbakır savunması seyretti. Carlos ile Güiza güle oynaya ceza alanına geldiler, Emre’nin pasında Gökhan’ın ortası direkten filelere gitti.
Diyarbakırspor iyi bir takım kurmuş. İyi de oynuyorlar, ama taraftarı onlara ayak uyduramadı. Maç öncesinde beraberliğe bile razı olan tribünler, gereksiz şeyler yaptılar. Maçın akışını değiştirdiler. Bir ara “Maraton” dışarı sesleri duyuldu. Daha ligin başı. Bu kadar gerginlik takımlarına zarar verir. Bunu birilerinin onlara iyice anlatması gerekiyor.
Alex olmayınca Fenerbahçe’nin çok şeyleri eksik oluyor. Oyun planı bozuluyor, üretkenlik azalıyor. Gol bulmak hünerli ayakların o günkü çabasına kalıyor. Emre bu sezon müthiş oynuyor. Ama çabuk tahrik oluyor. Maçın daha başında gördüğü sarı kart tecrübesine yakışmadı. Liderliğe giden yolda daha sakin olması gerekir.
Semih dün gece çok zor bir görev üstlenmişti. Alex’in yerini doldurmak öyle kolay değil. Kral gol bölgelerinde daha etkili oluyor. Nitekim Güiza’nın pasında penaltıyı yaptırdı, golünü de attı.
Fenerbahçe zorlandığı maçı kolay bitirdi. Yıllar sonra üçte üç yapan sarı lacivertliler haftada üç maç temposundan olacak yorgundular. Sakatlar düzelirse daha iyi olacaklar. Tabii bir şartla... Sinirlerine hakim olmaları gerekiyor. Eğer rakibin tahrikine ayak uydururlarsa oyuna gelirler.
Yazının Devamını Oku 19 Temmuz 2007
ZİCO’nun değişmeyen bir doğrusu var. Brezilyalı hoca Türkiye’ye geldiği günden beri inandığı oyuncudan vazgeçmiyor. Hazırlık maçlarında amaç kadroda yeralan tüm futbolcuları görebilmek olmalı. İkinci maçta da aynı onbiri kullanan (Semih hariç) Zico, belli ki bazı futbolcuları şimdiden gözden çıkarmış.
Fenerbahçe’ye gelince. İkinci hazırlık maçında da değişen bir şey yoktu. Kaliteli kadroya rağmen göze hoş gelen futbolu göremedik. Deivid ile Kezman forvette birbirinden kopuktu. Savunma dikkatli göründü. Orta alandaki isimler daha çok garanti pas yapmaya çalıştı. Bu da takımın hücuma hızlı çıkmasını engelledi. Sadece Tümer dikine oynadı ve arkadaşlarına pozisyon hazırladı. Uğur Boral, gerçek bölgesinde daha yararlı. Attığı golün yanı sıra sık sık hücuma katılarak dikkat çekti. Kezman hala gerçek yüzünü gösteremedi. Sırp oyuncunun yanında mutlaka pivot santrofor olması gerektiği bir kez daha ortaya çıktı. Antrenman temposunu sahaya bir türlü yansıtamıyor.
40 yıllık Fenerli...
Genel olarak baktığımızda 2. Lig’in yeni takımı Schwadorf karşısındaki F.Bahçe’nin henüz istenilen seviyeye gelmediğini söyleyebiliriz. Kalan iki hazırlık maçında neler olur bilemiyoruz. Ama bir gerçeği da kabul etmeliyiz ki, bu takıma Alex, Lugano, Appiah ve Roberto Carlos da girecek. Demek ki F.Bahçe’nin dün geceki yavan futboluna bakarak, sezon öncesinde umutsuzluğa kapılmak isabetli bir düşünce olmaz. İkinci yarıda oyuna giren Gökhan Gönül için ayrı bir paragraf açmak gerekir. Sanki 40 yıllık Fenerli gibiydi. Birçok atakta başrol oynadı. Oyunuyla formaya göz kırptı.
Yazının Devamını Oku 7 Mart 2007
HOLLANDA kampının ilk günlerini hatırlıyorum. Arthur Zico göreve başlamıştı ve futbolcuların mutluluğu gözlerinden okunuyordu. Daum ile geçen üç sezonda Alman disiplini ile yaşayan sarı lacivertliler, Brezilyalı hoca ile sanki bir anda rahatlamıştı.
Espriler artmış, basınla ilişkiler daha kolay ve seviyeli bir çizgiye gelmişti. Hazırlık dönemi bitmişti, işler de iyi gidiyordu. O günlerde sorduğum her futbolcu aynı yorumu yapıyor ve "Zico bir baba, bir ağabey" diyerek, yeni hocasına toz kondurmuyordu.
Günler birbirini kovaladı, lig, kupa ve Avrupa maratonu, yoğun bir maç trafiğini de beraberinde getirdi. Sakatlıklar, cezalar birbirini kovaladı. Kısacası işler kötü gitmeye başladı.
Fenerbahçeli taraftarlar futboldan keyif almıyor, Zico da eleştirilerden adeta bunalıyordu.
Kötü futbola rağmen takım 100. yılında hedef olarak seçtiği lig ve kupada yoluna devam ediyordu. Üstelik, UEFA Kupası’nda ilk kez şubat ayı görülmüş ve Az Alkmaar’a iki maçta da yenilmeyen Zico’nun ekibi, Avrupa’ya dramatik bir şekilde veda etmişti.
En yakın rakibinin 6 puan önündeki Fenerbahçe’nin Brezilyalı hocası, belki de dünyada benzeri görülmemiş bir şekilde istifaya çağırılıyordu. Taraftarın isyan noktasına geldiği bu kritik günlerde Samandıra’dan da sesler yükselmeye başladı. Taraftar, Zico’yu hedef gösterirken, futbolcular da Brezilyalı teknik adamın yardımcısı ve kardeşi Edu’ya tavır alarak ateş püskürüyordu...
’Kardeşinin kurbanı’
Bu arada, bazı futbolcular, Edu’nun, Zico’ya akıl hocalığı yaptığı görüşünde birleşerek, tercihlerinde çok etkili olduğunu ve yanlış yönlendirdiğini savunuyordu. Özellikle oyuncu seçimlerinde kardeşinin kurbanı olduğunu vurguluyordu.
Mehmet Yozgatlı, Serkan Balcı, Mehmet Aurelio, Serdar Kulbilge gibi isimlerin olumlu performanslarına karşın kadroya alınmamasına Edu’nun neden olduğunu ısrarla vurguluyordu.
Ayrıca, bazı oyuncuların da yanlış bölgelerde görev yaptığını dile getiriyorlardı.
Stephen Appiah’taki büyük düşüşün Zico ile başladığını anlatan oyuncular, geçen yıl Aurelio ile uyum içinde olan Ganalının kanatta oynatılmasının da teknik hata olduğu görüşünü savunuyorlardı.
Takım içi dengelerin bozulduğunu, gol yollarında sıkıntılar yaşandığını ileri süren futbolcular, her hafta farklı bir kadronun sahaya çıkmasını da kötü futbolun ana nedenlerinden biri olarak gösteriyorlardı.
Şimdi Samandıra’da bunlar konuşuluyor. Bir zamanlar aralarından su sızmayan futbolcu-Zico ilişkisi artık gerilerde kaldı. Güven azaldı, sevgi tükendi. Bu manzaraya başta yönetim, tüm camia çözüm arıyor. Çünkü, 100. yılda F.Bahçe çifte şampiyonluk yaşamak istiyor.
Yazının Devamını Oku 14 Ocak 2006
APPİAH’ın dışında sahaya tam kadro ile çıkan F.Bahçe, lig öncesi en ciddi hazırlık maçını, yenik duruma düşmesine rağmen kazanmayı bildi. Sarı lacivertliler her iki yarıda da rakibi ile başabaş bir mücadele sergilese de arzulanan kaliteye ulaşamadı. Buna iki ayrı sebep gösterebiliriz. Birincisi, yoğun çalışma programının verdiği yorgunluk. Diğeri ise, rakibin uluslararası tecrübesiydi.
İki takım da aynı oyun şablonunu kullanıyor. Bu da maçın zaman zaman kaliteli ve çekişmeli geçmesini sağladı. Savunmayı ileride kuran Werder Bremen, uzun toplarla üzerine gelen F.Bahçe karşısında birçok pozisyon verdi. Son vuruşlarda etkisiz olan sarı lacivertliler, Tuncay ve Anelka ile yakaladığı fırsatları da cömertçe harcadı.
İlk 45 dakikalık bölümden gol çıkmamasında kalecilerin büyük payı vardı. Uzun bir aradan sonra maça çıkan Rüştü, yaptığı net kurtarışlarla kalesinde adeta devleşti. Konuk ekibin file bekçisi Wiese de bire bir pozisyonlarda iyi yer tutarak bu bölümde F.Bahçe’ye geçit vermedi.
Kadrodan memnun
Devre arasında alışılmışın dışında bir görüntüye şahit oldum. Hazırlık maçı olsa gerek Daum, kulübesinde oturdu ve soyunma odasına gitmedi. Alman hoca için bu maçta atılacak gol veya gollerden çok verdiği taktiğin ve uygulamak istediği sistemin işleyişi önemliydi. Bu yüzden ikinci yarıya da aynı kadro ile çıkan Daum, oyundan memnun kaldı.
İki kanadı savunan Serkan ile Mahmut görevlerini yaptılar. Önder-Luciano ikilisi yine aynı uyum içindeydi. Alex topla buluştuğu anlarda ustalığını gösterip, pozisyonlar hazırladı. Çok koşan Tuncay zaman zaman bencil gözükmesine rağmen attığı beraberlik golüyle alkışlandı. Son dakikada karambolde galibiyet golünü atan Anelka, birçok posizyonda beceresini gösteremedi. Fransız yıldızın son vuruş sıkıntısı dün gece de devam etti. Aurelio ile Ümit Özat orta alanının yükünü omuzladı. Nobre ise çok koştu ama istediği pozisyonları bulamadı.
Golde zorlandılar
Efes Cup’ta Beşiktaş’a yenilen Werder Bremen dün gece oldukça diri ve etkili bir futbol sergiledi. Maça gelenler Antalya’nın soğuk bir gecesinde sıcak görüntüler izledi. İyi bir hazırlık maçı oldu. Her iki takım da yorgunluğuna rağmen tempoyu yüksek tuttu. Son dakikaya kadar oyunu bırakmayan F.Bahçe kondisyon açısından lige hazır olduğunu hissettirdi.
Dün geceden çıkan tabloya bakıldığında F.Bahçe’nin kamp boyunca yaptığı gol çalışmasının henüz yeterli olmadığı gözüktü. Anelka tartışılmaz bir isim ama gol yollarında çok verimsiz.
Yazının Devamını Oku 12 Ocak 2006
TARAFTAR hazırlık maçında olsa galibiyet ve iyi futbol bekliyor. Bu vazgeçilmez beklenti. Ama teknik adamlar olaya aynı pencereden bakmaz. Onlar takımına uygulatmak istediği sistemi ve oyun şablonunu bu tip telafisi mümkün olan maçlarda sahaya yansıtmak ister. Daum, kampın ilk gününden itibaren futbolcularına aynı antrenmanı yaptırıyor. Sarı lacivertliler Belek kampında durmak, yorulmak bilmeden aynı oyun planını çalıştı.
Kimse maçın skoruna bakmasın. Fenerbahçe dün kazansa da, kaybetse de Daum için önemli olan tek şey kafasındaki oyun planıydı. Alman teknik adam için en büyük kazanç, futbolcularının sahadaki performansıydı.
İyi ezberlemişler
Sahaya Tuncay ve Appiah’ın haricinde tam kadro ile çıkan Fenerbahçe ilk 45 dakikalık bölümde, alan paylaşımı, garanti pas, pres, yardımlaşma, pozisyon alma ve kanat bindirmelerini mükemmel uyguladı. Bol bol şut atıldı, kenardan, ortadan bir çok pozisyona girildi. Herkes verilen görevi yerine getirdi. 2.5 yıldır yan yana oynayan futbolcular artık birbirini ezberlemiş.
Appiah’ın yerine oynayan kaptan Ümit orta alanda oldukça iyi göründü. Aurelio çok koştu, çok çalıştı ve bu takımın vazgeçilmezi olduğunu bir kez daha ortaya koydu. Alex oynadı, oynattı, attığı ara paslar ile diri göründü.
Savunma hattı neredeyse tatile çıkmıştı. Önder ile Luciano’ya zayıf rakip karşısında fazla iş düşmedi. Kanatlarda oynayan Serkan ile Mahmut sık sık ileri çıktılar. Sol tarafta Tuncay’ın yerine görev yapan Olcan kendine güveniyle rakip savunmayı oldukça zorladı. Anelka şık çalımlarının yanı sıra hücum pres yaparak arzulu göründü.
Daum ilk yarıdaki oyundan oldukça memnun kalmış olmalı ki, ikinci yarıya 8 değişiklik ile çıktı. Gençlerden ağırlıklı bu kadro ağabeylerini aratmadı. Semih, Olcan ve Kerim üçlüsü bir hayli etkili oldular. Zafer Biryol’un biraz daha zamana ihtiyacı var. Savunmadaki Can-Servet ikilisi her an hazır olduklarını ortaya koydu. Fenerbahçe de iyi çalışmış olmamın verdiği huzur ile oteline döndü.
Yazının Devamını Oku