Biz 6 kişi, sinema kapısında buluşamayan, Taksim Meydanı’nda birbirini kaybeden, çok kere tarifeli uçağı kaçırmış olan... Velhasıl randevu kavramı’na hayli yabancı insanlarızdır.
İşte 6’lı masa, bu huyumuzu terk edip, adeta bir devrim yapıyor.
Dağılmadan hâlâ yaşıyor.
Önce tebrik ederiz.
***
Bu masa, bu saatten sonra, artık dağılsa bile ne gam?
Her parti, kendi adayını çıkartır, yola öyle devam eder ve yolun sonunda, masa -hatta yeni takviyelerle- tekrar kurulur.
Nasıl olsa Kemal Bey, birinci turda ipi göğüsleyip, Erdoğan’la finale kalmayı hedeflemiyor mu?
Bu saatten sonra, hata yaparsan, golü yersin.
- Telafisi yoktur.
Yani, siyasi partiler, sözcüler ve kadrolar hele liderler çok dikkatli olmalıdır...
Ne demişler:
Her istediğini söyleyen, hiç istemediğini işitmeye de hazır olsun.
***
Milletin hassas olduğu, kutsal değerler vardır.
O konulara hiç girmeyeceksin. Çünkü çoğu zaman saçmalıyorsun. Sonra da onu demek istemedim diye ağlıyorsun...
Millet İttifakı’nın gizli veya aleni üyeleri... Masanın altındaki üstündeki, sağındaki solundaki, içindeki dışındaki taraftarları...
Hep ikbal peşinde.
Bakanlıklar paylaşılıyor, yetkiler dağıtılıyor, menfaatler tartıya çıkarılıyor... Velhasıl, daha şimdiden ortalık parselleniyor.
Belki de ortak aday tespiti, sırf bu pazarlıklar yüzünden gecikiyor.
***
Gelelim Cumhur İttifakı’na..
AK Parti’nin yanında yer alan
MHP ve BBP, hiçbir talepte bulunmadan, kayıtsız ve şartsız olarak ittifaka dört elle sarılmaktadır.. Başından beri bu böyle.
Onur Öymen’leri, Mehmet Sevigen’leri, Kemal Anadol’ları, Öztürk Yılmaz’ları, Mustafa Sarıgül’leri, Muharrem İnce’leri, merhum Şahin Mengü’leri ve ismini buraya sığdıramayacağım kökten CHP’li kadroları, saygıyla andım. Bir de gökten zembille inen mirasyedileri düşündüm.
*
Elbet şimdiki mevcut kadronun içinde de çok değerli partililer var ama kaybedilen yıldızlar, ikinci bir CHP oluşturacak kadar kalabalıktır. İsimlerini teker teker yazamadığım için özür dilerim.
*
Deniz Baykal için özel bir paragraf açmam lazım... Açıyorum.
Kızı Aslı Baykal’ın haklı istifasından sonra bile, sergilediği tavır, tam bir kahraman kaptan tavrıdır...
Bütün kırgınlığını gizleyip, CHP’nin bütünlüğüne dair öyle bir hassasiyet ve öyle bir ketumiyet göstermiştir ki sırf CHP’ye değil, bütün siyaset camiasına örnektir...
Nitekim TV programında
Hatay’dan yükselen aşina bir ses, ne diyordu:
- 6’lı masa boşuna uğraşmasın, ortak adayın kim olacağını, dış karar vericiler söyleyecek.
***
Biz de ne diyorduk:
- Yok artık, daha neler.
Öyle ya...
İngiltere Büyükelçisi’nin İmamoğlu’yla bir yemek yemesi, ya da Amerikan Büyükelçisi’nin bir nezaket ziyareti, böyle tercüme edilir mi?
Abartmayalım diyorduk... Olmaz öyle şey diyorduk.
Öyleyse niye şaşırıyorsun?
Sen, kimyasal silah iftirasını çoktan hak ettin.
***
Ey Polis, ey Jandarma... Sen, uyuşturucu çetelerini rekor bir gayretle bir bir çökertip, şerefsizlerin ekmeğiyle (!) oynuyorsun ya... Öyleyse sen, şimdi devlete atılan uyuşturucu ticareti iftirasına katlan bakalım.
***
Ey MİT... Sen terör baronlarını teker teker avlayıp tedavülden kaldırıyorsun ya.. Öyleyse sen de yakında muhtemel iftiralara hazırlıklı ol bakalım.
***
Ve ey İHA, ey SİHA...
Türkiye, cari açığını kapatmak için uyuşturucu ticareti yapıyormuş.
Bu yalanı kim uydurduysa... Mutlaka cinnet geçiriyor olmalı...
Ne cinneti yahu?
- “İfade özgürlüğü var.”
Adam siyaset yapıyor... Dünyanın bütün dikkatini Türkiye’ye yığmak istiyor.
Ve....
- Adam, başarılı.
***
- Ben sana şu şu hizmetleri yaptım (ya da yapacağım) ki, sen de bana oy veresin.
Demokrasilerde gayet olağan bu.
Bütün vaatler ve partilerle millet arasındaki bütün akitler, hep bu al gülüm ver gülüm demetidir.
Ayıp tarafı yok.
***
Mesela...
Geçen seçimden aklımda kalan bir afiş şuydu:
- Asgari ücret 5 bin TL.