BİZ ne diyorduk? "Türbanı masum başörtüsü ile karıştırmamak lazım. Bunlar türbanı siyasi bir simge olarak kullanıyorlar!"
Ne diyorlardı? "Türban siyasi bir simge değil, bir inanç meselesidir, dinin gereğidir!"
Sonunda Başbakan itiraf etti: "Türban siyasi bir simge olsa ne olur, bu suç mudur?
Erdoğan 2005 yılında "Zamanı geldiğinde gerekli adımı atacağız" demişti. Zamanı geldidemek ki... İspanya gezisi sırasında onun, türbanı "siyasi simge" olarak da niteleyensert çıkışı dinin ideolojik zeminde kullanılmasına yol açacak ciddi bir adım... Oysa Anayasa’nın 24’üncü maddesi, dinin siyasette kullanılmasını açıkça yasak ediyor ama dinleyen kim?
Başbakan start verince Türkiye yine türbanı tartışmaya başladı. Ulusumuza hayırlı olsun!
* * *
Başbakan Erdoğan’ın türban çıkışını yaptığı gün, dinci gazetelerin birinde "Bir laikçi daha kustu!" manşetini görmesem bu yazıyı yazmayacaktım.
O gazete, Látife Tekin’e vahşice saldırdı. Neden?
Ayşe Arman, zevkle okunan bir hafta sonu gazetesi olan Pazar Hürriyet’te Látife Tekin ile çok güzel bir röportaj yapmıştı. Sorular da, cevapları da nefisti. Bu söyleşi, dinci gazeteyi fazla rahatsız etmiş olacak ki, ona çok büyük yer ayırmış...
Látife Tekin son dönemin en önemli kadın romancılarından biri. 1957 yılında Kayseri Bünyan’da doğdu, küçük yaşta ailesiyle birlikte İstanbul’a geldi, 1995’ten beri Bodrum Gümüşlük’te yaşıyor. Birçok ödül alan Látife Tekin’in romanları, İngilizce, Fransızca, Almanca, İtalyanca ile Farsça’ya ve Hollanda diline çevrildi. Aydın bir Türk kadını, iyi bir anne...
Dinci gazeteyi öfkelendiren röportajdan bazı bölümler şöyle:
* * *
"Sizce türban, kadının nesine aykırı?"
"Nesine uygun ki? Varlığına mı, doğasına mı? Bedenimizi, saçlarımızı kapatıyorlar. Oysa saçlarımız tel tel, bunun bir anlamı var. İçinde hava gezsin dolaşsın, rüzgár uçuşsun; hava alsın kafamız diye... Bunu bir bezle sıkı sıkıya kapamak, insanın doğasına aykırı!"
"Bazı liberal aydınlar türbana anlayış gösterirken, siz neden göstermiyorsunuz?"
"Çünkü ben liberal aydın değilim. Ben kendimi türban takan kadınlara anlayış gösterecek bir konumda tanımlamıyorum. Ben size duygularımı söylüyorum. Türban beni irkiltiyor, göz sinirlerimi geriyor, ruhum kaldırmıyor, boğulma hissi geliyor. Emine Hanım’la Hayrünnisa Hanım’ın yan yana fotoğraflarını basıyorlar, bakamıyorum, gözlerimi kaçırıyorum, rahatsız oluyorum, bende ruhsal bir sıkıntı yaratıyor."
"Bu benim inancım, kutsal kitabımın gereklerini yerine getiriyorum, diyebilirler."
"Kitapta böyle bir şey yazmıyor. O kadarını biliyoruz. İlla örtünün diye bir şey yok."
"Sizin için bu türban meselesinin en sıkıcı tarafı ne?"
"Kadınların buna heves ediyor olması. Beni ilgilendiren kadınların özgürleşmesi. Biz kadınlar, geceleyin türban taksak da takmasak da ıssız bir sokaktan geçerken korkuyoruz... Beni işte bu korkudan kurtulabilmek ilgilendiriyor. Bunun da yolunun, kafamıza, sağımıza, solumuza bir şey sarmaktan geçtiğine inanmıyorum."
* * *
Látife Tekin’in, dincileri kızdıran sözlerinin bir bölümü böyle...
Bunlar ve bunları destekleyen "Liberal aydınlar"(!) kendi kendileriyle çelişiyor. Hani ülkemizde düşünce ve ifade özgürlüğü vardı? Yalnız Látife Tekin değil, herhangi bir kadın düşüncelerini söyleyemez mi? Onları hemen linç mi etmek gerekir? Uygarlığın neresindeyiz?
Ülkemizde bugün en önemli konu, şu an durduğumuz yer değil, gitmekte olduğumuz yöndür!