Yaz aylarında bebeklerde pişik oluşumu artıyor, ciltleri tahriş oluyor. Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. R. Süha Ünüvar, yazın bebeklerin cilt bakımının nasıl yapılması gerektiğini anlattı.
Bebeklerde pişik nasıl oluşur ve nasıl önlenir?
Pişik, derinin üst tabakasının zedelenmesi, kısmen erozyona uğramasıdır. Bütün bunların ardından başta mantar olmak üzere enfeksiyona maruz kalması da olasıdır. Bebeklerin cilt bakımında başlıca amaçlardan biri pişiğin önlenmesi olmalıdır. Anne karnında, amniyo kesesi içerisindeki koruyucu ortamda büyüyen fetüsün cildi, dış etkenlere maruz kalmadığı için incedir, yani keratin dediğimiz cildi koruyan ölü tabakadan yoksundur. Bu nedenle bebek doğduğu anda, bebeğin cildi dışarıdan gelen her türlü hafif veya ağır travma sonucu enfeksiyona ve zedelenmeye açıktır.
Yaşamın ilk yılında cildin inceliği ve enfeksiyona açıklığı özellikle bebek bezinin kapladığı alan içinde problemler oluşmasına yol açar. Bu dönemde özellikle bebek bezinin altında kalan bölgede, nem, havalanmanın olmayışı, idrar ve dışkının yakıcı/soyucu etkisiyle, zedelenme ve pişik oluşur. Bu bölgenin kuru ve temiz kalması için, pişik oluşumunu önleyici kaliteli bebek bezlerinin tercih edilmesi önerilir. Ama burada bir püf noktası var. Eğer önceden zedelenmiş cilde ara bezini sımsıkı ve hava almayacak şekilde kapatırsak, hangi ilacı ve bezi kullanırsak kullanalım, iyileşmenin olmadığını görebiliriz. Usulüne uygun bağlanan bezin kaliteli olması pişiğin çabucak iyileşmesini sağlar veya pişiğin hiç oluşmamasına yardımcı olur.
Bebeklerin cilt sağlığı için nasıl korunur?
Bebeğin doğru beslenmesi ve gerekli mineral ve vitaminleri doğru besinlerden alması, cilt sağlığı için oldukça önemlidir. Bebeklerin cilt sağlığının korunması için ayrıca banyosunda su sıcaklığının fazla olmasından kaçınılmalıdır. Sabun ve şampuan her gün kullanılmamalıdır.
Değerli anne ver babalar;
Bugün, sizlerden gelen sorular nedeni ile terlemelerden bahsetmek istiyorum.
Bunun yanıtı çok büyük oranda terlemenin ciddi bir hastalık işaretini taşımadığı şeklinde olabilir. Fakat küçük bir oranda da ciddi bir hastalığın da hesaba katılması gerekmektedir. Çocuğunda, aşırı terlemeden yakınan bir anne-babanın daha fazla tereddüt yaşamaması için yapması gereken bir çocuk hekimine çocuğunu muayene ettirmesi ve gerekli görülürse analizleri yaptırmasıdır. Sonuçta görülecektir ki, ciddi bir problem yok...
Aşırı terlemenin sınırı yok. Eğer terleme, kişinin veya çocuğun günlük yaşantısını bozacak, konforunu tehdit edecek kadar fazla ise, buna "aşırı terleme" demeliyiz. Bazı kişilerin tüm vücudu, bazılarının da, sadece baş, el, ayak, koltuk altı gibi kısmi bölgeleri tutabilir. Nedenler ise çok çeşitlidir:
İlk olarak fizyolojik nedenleri saymalıyız.
Aşırı terleme nedenidir. Yani bunları yapan bir hastada terleme ne kadar yoğun olursa olsun, normal kabul edilir.
Aşırı terleme yapar. Nedir normal çevre ısısı? 19-23 derece arasıdır? Eğer biz bu ısıda, bir de çocuğu kat kat sararsak, çocuk terler. Üzülerek söylemeliyim ki, çocuklarda en sık rastlanan neden de budur. Ayrıca yeni doğan bebekler, aşırı terleme ile karşı karşıya kalırlarsa, bu ilk günlerde karşımıza çıkan sarılığın da artmasına neden olur. Bu nedenle aşırı terleme bulguları var olan bebeğin derhal su açığının kapatılması, yerine konması gerekmektedir.
En önemli tetikleyicilerden biridir. Yaygın olabileceği gibi alın, koltuk altı, kasık, el ve ayaklarda lokalize olabilir. Belirli yiyeceklerin özellikle de baharatlı ve sıcak yemeklerin alınması sırasında alın, üst dudak ve yanaklarda terlemeler sık görülür.
Değerli okuyucularımız,
Bugün bebek ve çocuklarda kendinden çok bahsedilen bir hastalıktan söz etmek istiyorum:
Gastroözofajeal Reflü veya kısaca Reflü hastalığı..
Mide içindeki asitli içeriğin yemek borusuna kendiliğinden geçişi olarak tanımlanan gastroöozofageal reflü (GÖR) çocukluk çağında sık görülen bir klinik durumdur.
Tanı konması kolay olmayan ancak şüphe ve ayrıntılı incelemeler ile var olduğu söylenebilen bir hastalıktır.
GÖR, ancak yakınmalar ortaya çıkardığında Gastroözofageal reflü (GÖRH) hastalığı olarak adlandırılır.
Bu olağan bir durumdur ve 1 yaştan sonra kendiliğinden düzelir. Bebek oturmaya başlayınca yavaş yavaş kaybolur. Çünkü yatar durumda , mide içeriğinin yemek borusuna geçmesi daha kolaydır.
Bu nedenle, her kusmada hemen yoğun bir tedavi programına başlamak gereksizdir. Bazen sadece tarifle bile uygulanan yöntemlerle bu durumun üstesinden gelinebilir.
Sevgi okurlar;
Bugün tıbbi ayrıntılara girmeden astımdan bahsedeceğim. Astım alerjik olabilir . Ama alerji ile ilgisi olmayan bir astım türü daha var. Isı değişimleri, soğuk hava, kokular, adet görme, duman gibi faktörler de buna yol açabilmektedir. Allerjik astımda ise etkenler ev tozları, polenler, besinler, küf ve hayvan döküntüleri vb. olabilir. Bun da İmmun Globulin E adı verilen bir faktör belirleyici rol oynar. Allerjik olmayanda bu, normaldir. Bazı enfeksiyon hastalıkları(grip gibi) bu hastalığı tetikleyebilmektedir. Egzersiz, aspirin astımı tetikleyen etkenlerdendir.
Çocuklarda her iki tip astımın da birleşik etkisi söz konusudur.
Astım, hava yollarımızın müzmin bir hastalığıdır. Zaten zemininde çoğunlukla yatkınlığı olan hastanın, fiziksel veya ruhsal etmenlerle veya alerjen denilen ve hastalığı tetikleyen etkenlerle karşılaştığında bronş kaslarının kasılması, bronş adı verilen hava kanallarının yapışkan tıkayıcı vasıfta bir salgı ile dolması, bunun sonucunda da nefes almada ve özellikle de vermede sıkıntı çekmesi olarak anlayabiliriz.
Burada tanı çok önem kazanmaktadır. Her hırıltı astım mıdır? Bir hasta bizlere öksürük balgam ve hırıltı ile geldiği zaman buna “ bronşit “ denebilir. Ama her bronşit astım değildir. Bir insan, hiç astım hastası olmadığı halde yaşamı boyunca çok sayıda bronşit geçirebilir.
Bronşit, bir solunum hastalığı olsa da eğer ciddi nedenlerden (duman, kimyasal madde buharı, sigara gibi) dolayı olmamış ve sadece mikroplardan kaynaklanmışsa, bir süre sonra tamamen geçebilir. Yani bronşit kelimesini astım ile eşdeğer görmemeliyiz. “Çocuğunuz bronşit olmuş “dediğimizde hastalar dehşete kapılıyorlar. Halbuki bu tedavi edilebilir ve tedavisi de çoğunlukla güç olmayan bir hastalıktır.
Bir çocuğun astım olarak değerlendirilebilmesi için çocuğun astım krizi veya en az 3 kez hışıltılı atak geçirmesi, devam eden inatçı öksürüklerinin olması, hızlı yürüyen veya koşan çocuğun ciddi bir nefes darlığı geçirmesi ve ailede veya hastanın bizzat kendisinde alerjik bulguların daha önceden saptanmış olması gerekir. Bu bulguların veya bir-ikisinin birlikte olması astım tanısını düşündürür. Ayrıca astım tanısı konmuş hastanın - eğer alerji düşünülüyorsa ve 3 yaşından da büyükse - kanda bakılan IgE’sinin yüksek veya üst sınırlarda olması beklenir. Bu test 3 yaş altında güvenilir değildir, ama eğer bu çocukta veya daha küçük bir çocukta , üst sınırlara yakın değerlerde ise , diğer bulgularla birleştirildiği zaman değer kazanmaktadır.
Bu anlatılanlar şunun için önemli: Eğer çocuğunuzda bu yukarıda sayılanlar yoksa, sadece hırıltısına bakılarak ve gerekli inceleme yapılmadan uzun süre kullanılacak ilaçlar başlandı ise bu durum bir yanlış /gerekmeyen tedaviyi gösteriyor olabilir. Bu kriterleri karşılamadan tedaviye uzun süredir devam ettirilen hastalar görülürse, hastayı tekrar değerlendirmek üzere tedavisini geçici bir süre geri bırakıp, hastayı gözleme almak gerekir. Şunun bilinmesini isterim ki bu çocukların büyük bir kısmında astımın hastalık bulguları ortaya hiç çıkmadan çocuklar yaşamını devam ettirmektedir.
Merhaba sevgili Hürriyet Aile okurları,
Bugüne kadar Hürriyet Aile'nin uzmanları arasında yer alarak sizlerden bana gelen kıymetli sorularınıza yanıtlar vermeye çalıştım. Hakikaten öyle ilginç ve güzel sorular geldi ki , bazen bütün bildiklerimi bir tarafa bırakarak , o konulara yeniden göz atmak ve yeniden öğrenmek ihtiyacını duydum. “Bilgi dolu ilgi”nizden dolayı tüm Hürriyet Aile okurlarına teşekkür ederim.
Değerli Hürriyet Aile Yazı İşleri Müdürümüz Sedef Batı Hanımefendi benden sitemizde devamlı yazı yazmamı istediği zaman, gerçekten tereddüt ettim. Çünkü bu sayfalar büyük bir ciddiyetle hazırlanıyor ve yayınlanıyor. Buraya yazılacak her yazının doğruları hiç eğip bükmeden, saptırmadan ve olduğu gibi anlatması gerekiyor. Bu da ciddi bir efor gerektiriyor.
Artık toplumumuz belli bir bilgi düzeyine ulaştı. Yine de şu konunun altını kuvvetle ve kalın çizgilerle çizmem gerekiyor. Bu bilgilerin ciddi olmayan internet siteleri veya sırf yer doldurmak için hazırlanmış bazı yazılı basından elde edilmesi , siz sevgili okurlarımızı yanılgıya düşürüyor. Gün geçmiyor ki sevgili anne babalar , bu sözü geçen kaynaklardan elde ettikleri yanlış bilgilere göre davranıyorlar ve sonuçta en kıymetli varlıklarımız olan çocuklarımız bundan büyük zararlar görüyorlar.
Bir de son zamanlarda somut tıbbi gerçeklerin ilgi görmediği ve belki de klasik tıbbın maddi getirisi olmadığı yanlış kanısı ile davranan bazı meslekdaşlarımız da deontolojik ve etik konuları bir tarafa bırakarak okurlarımızı yanıltıyorlar. Maalesef bunu önleyecek ciddi bir hukuki düzenleme de yok.
İşte bu büyük sorumluluğu üstlenerek ve şimdilik ayda iki kere ve her defasında sizlerin ilgisini çeken popüler, popüler olduğu kadar da önemli konuları ele alacağım. Yanlışları ve tabiî ki beraberinde doğruları da anlatacağım. Bunu yaparken 40 yıllık çocuk hastalıkları bilgi ve deneyimlerime ek olarak , son ve doğru olan yayınları tarayacak ve en doğru olanları sizlere sunmaya çalışacağım.
Gelecek yazıda özellikle Astma hastalığının nasıl bir hastalık olduğunu, ne zaman astım denebileceğini, tanısının nasıl konabileceğini ,tedavisini ve tedavi ve uygulamalardaki yanlışları anlatmaya çalışacağım.
Bana sorularınızı
“Anneliğin keyfini ve heyecanını doyasıya yaşarken, yeni doğan bebeğinizle karşılaşacağınız durumlarda sakin olmalısınız” diyen Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. R. Süha Ünüvar annelerin hayatını kolaylaştıracak önerilerini sıraladı.
* Doğumevi veya hastaneden çıkmadan, anne kendine gelir gelmez bebekle direk teması sağlanmalıdır. Bunun anne sütünün gelişine katkısı çok fazladır. Sezaryen ile doğumda sütün gelmesi, normal doğuma göre biraz geç olabilmektedir. Stres yapmadan, sabırla bebeğin anne sütünü alması sağlanmalıdır.
* Olanak varsa ilk kontrolün mutlaka bebek hastaneden çıkmadan önce yapılmasını sağlamak gerekir. Yeni doğmuş bir bebeğin, muayene edilmeden doktor gözetiminden çıkarılması ciddi bir eksikliktir.
* Hastaneden çıkmadan önce “Hepatit B“ aşısının yapılmasını gerekir. Ayrıca göbek pansumanının nasıl yapılacağını mutlaka öğrenmelisiniz.
* Artık hastanelerde bütün yeni doğan bebeklere kalça ultrasonu yapılmaktadır. Bunun ihmal edilmemesi gerekir. Ayrıca yeni doğan bebeğe mutlaka işitme testi, tiroid fonksiyon testleri, fenilketonüri hastalığının testlerinin hastanedeyken yapılması gerekir.
* İlk gün muayenesinden sonra bebeğin (eğer hala hastanede kalma durumu devam ediyorsa) 3. gün de mutlaka doktor kontrolü yapılması gerekir. Fizyolojik denen sarılıklar doğumun 3. gününden sonra netleşir. Olası kalp hastalıkları 0-10 gün içinde netleşir. Anneler “benim çocuğuma olmaz” dememeli, bütün ihtimalleri düşünerek kontrolleri yaptırmalılar.
* Yeni doğan bebeğin ev ortamındaki bakımı için bulunduğu odanın nemli olması sağlanmalıdır. Yeni doğan bebeğin, misafirlerin kucağına verilmemesini, bebeğin üşür endişesiyle sıkı sıkı giydirilmemesini, pişik oluşumunun önlenmesi için cilt bakımına dikkat edilmesini özellikle öneriyorum.