24 Mart sabahındaki dünya genelinde toplam vaka sayı 382 bin 420.
Ölüm sayısı ise 16 bin 569.
Ve maalesef her geçen dakikada bu sayılar artıyor.
Tüm dünyanın şu anda odaklandığı tek konu salgını bir an önce durdurup, hastalığa çare bulabilmek.
Tüm ülkeler aldığı önlemlerin derecesini giderek artırıyor.
Salgının ilk zamanlarında hiçbir ekstra önlem almayacağını açıklayan İngiltere, sokağa çıkma yasağı ilan etti.
Bir hafta taraftarlarını ümitlendiren yeşil beyazlılar, hemen ertesi hafta camiayı kahrediyor.
Ne sonuç, ne de kadro anlamında istikrarın sağlanamaması, Süper Lig hedefi bakımından da endişeleri giderek artırıyor.
Cumartesi akşamı oynadığımız Boluspor karşılaşması da yukarıda saydığımız tespitleri doğrular tarzda bir maç oldu.
Herkesin kafasında bir takım deli sorular beliriyor.
*
Bunlardan bazılarını alt alta sıralayalım;
- Balıkesir deplasmanında oldukça başarılı bir performans gösteren Ali Akman bu maçta neden ilk 11 dışında kaldı?
Tabii bu galibiyet sonrası kendimizi hemen dev aynasında görmeden, camianın tüm konsantrasyonunu kalan 7 maça çevirmesi gerekiyor. Zira önümüzde kazanılması gereken 21 puan duruyor.
Bu 7 maç boyunca hem sahadaki futbolcu ve teknik kadronun, hem yönetiminin, hem de taraftarın kendine düşen görevleri yerine getirmesi gerekiyor.
Tıpkı Balıkesir’de olduğu gibi...
Aslında salı akşamı Bursaspor çok mükemmel bir futbol ortaya koymadı belki ama rakibin eksikliklerini de değerlendirerek, sahadaki hemen her futbolcu kendine düşen görevi yerine getirerek istediğini sonucu almasını bildi.
*
İbrahim Hoca, Ali Akman’a ilk 11’de görev vererek haftalardır beklediğimiz hamleyi yaptı.
Genç Ali Akman da, gerek ilk golde yaptığı hücum presle, gerek ikinci golde yaptığı mükemmel orta/asist ile, gerekse de sahanın her yerinde yaptığı koşularla hocasını mahcup etmedi.
Son derece sınırlı bir kadroda da 3 kilit ismin yokluğu yeşil beyazlıları tamamen sıradan bir takım haline çeviriyor.
Bu üç isim;
1. Orta saha ve forvet hattının bağlantısını sağlayan, kilit paslar atabilen, gerektiğinde skor katkısı ile maçı döndüren Özer Hurmacı’nın kendi sorumsuzluğu ile arkadaşlarını yalnız bırakması.
2. Saha içinde 1. bölge ile 3. bölge arasında bağlantıyı sağlayan ve oyunun her bölümünde kendini hissettiren Shehu’nun hakem hatasıyla takımdan ayrı kalması.
3. Kanattan ceza sahasına isabetli orta yapabilen neredeyse tek oyuncu olan ve rakip eksiltebilme özelliği olan tek oyuncu Burak Kapacak’ın sakatlığı.
Takımdaki hiçbir oyuncu bu 3 oyuncunun yerini dolduramayınca, bir de üstüne İbrahim Hoca’nın kadro tercihi ve oyun okuma konusunda ki hataları da eklenince sahadaki kısır futbol görüntüsünün ve akabinde gelen kötü sonuçların önüne geçmek mümkün olmuyor.
*
Lakin her zaman olduğu gibi ateş düştüğü yeri yakıyor ve o yaşadığımız büyük acıları bir şekilde kara kaplı deftere yazıp, hayatı yaşamaya devam ediyoruz.
Bu büyük dertlerin ise bize öğrettiği en önemli gerçek; sporu eğlenmek için, sosyal yaşantının bir parçası olarak görüp, hayatımızın merkezine koymadan hareket etmemiz gerektiği.
Bursaspor tarafında değişen bir şey yok aslında.
Yeşil beyazlılar rakibinin maç içinde altın tepside sunduğu 3 puanı, saha içindeki mücadele isteğinin olmaması, kalitesiz ayaklar, facia bir hakem yönetimi ve İbrahim Hoca’nın klasikleşen oyun okuma hataları/gecikmeleri sebebiyle elimizin tersiyle ittik…
Ama maça dair en önemli kırılma noktasına maçın hakemi Erkan Özdamar imza attı.
Karşılaşmanın 14. dakikasında üstelik skor 1-0 Bursaspor lehine iken, Seleznov’a yapılan %100 penaltıdan endirekt vuruş çıkartmak ancak bir art niyetin eseri olabilir.
Ayağı kayan Shehu’ya kırmızı kart vermek ise tam bir amatörlük örneğidir.
Açıkçası, gerek iklim ve saha koşulları, gerekse de takımın ofansif anlamda bel kemiğini oluşturan Özer Hurmacı, Burak Kapacak, Shehu üçlüsünün olmayışı nedeniyle beklediğimiz bir yenilgi aldık.
Beklenmedik olan ortaya koyduğumuz futbol ve oyunun son bölümündeki hamle zamanlamalarıydı.
Özellikle ileride oynayan Serdar Özkan ve Traore biraz rakibin sertliği, biraz da saha koşulları sebebiyle sahada oldukları süre boyunca hiçbir varlık gösteremediler.
Keza orta sahada topu tutma ve oyunu yönlendirme meziyetleri zaten olmayan Selçuk’un sürekli pas hataları ile Seleznov’un fiziksel yetersizliği sebebiyle faul alma derdiyle kendini sürekli yere bırakması sonucu ortaya çıkan top kayıpları sebebiyle, top oyunun çok büyük bölümünde duvara çarpar gibi geri geldi.
Hal böyle olunca da kaleci Çağlar ve savunma dörtlüsü maç boyunca sürekli savunma yapar durumunda kaldılar.
*
Bu olumsuz görüntüye rağmen skoru 1-1’e getirmeye başlayan yeşil beyazlılar, rakibin klasik 70’den sonra oyundan düşmeye başlamasıyla birlikte o bölümde çok kısa sürede topun ve oyunun hakimiyetini eline aldı.
Öfke, aşırı hırs insana zarar verir. Zira kişi öfkeliyken mantıklı düşünemez ve mutlaka hata yapar.
Evet, maalesef her şeyin fazlası kişiye ve etrafına ciddi hasarlar yapıyor. Bunu pazar akşamı bir kez daha yaşadık.
Aslında bunun tam tersi olan aşırı rahatlığın da zararlı olduğunu Eskişehirspor maçında yaşamıştık.
O yüzdendir ki, insan hayatında denge önemli bir unsurdur.
Geçen hafta yerlere, göklere sığdıramadığımız Özer, bu hafta az kalsın bir çuval inciri berbat edecekti.
Skorda 2-0 önde iken, üstelik takımın kaptanı pozisyonundayken, onun gibi tecrübeli bir oyuncuya hiç yakışmadı bu kırmızı.
Skor belki de çok daha farklı olacak iken ve A. Demirspor ile olası puan eşitliğinde ikili averaj üstünlüğünü elimize alacakken, gereksiz yere stres yaşadık.
Neyse ki, bu yenilgiyi kabullenmek istemeyen bazı oyuncular vardı sahada.
Bunların en başında da Shehu ve Özer...
Shehu, Nijeryalı cengâver yürek, kendi ceza sahasından rakip ceza sahasına kadar adeta sahanın her yerinde savaştı. Uzatma dakikalarında attığı gol Bursaspor tarihindeki “Unutulmaz goller” sayfasında kendine yer bulacaktır.
Geçen haftaki Eskişehirspor yenilgisinde de gördüğümüz gibi Özer bu takımın açık ara en yetenekli oyuncularının başında geliyor.
Osmanlıspor karşısında ortaya koyduğu futbol, saha içindeki hırsı ve attığı/attırdığı goller ile bunu bir kez daha bizlere gösterdi.
Bu iki oyuncuya, görev adamı olduğunu gösterip, hatasıza yakın oynayan ve Recep’in attığı kritik golde adeta “Al da at” diyen Tayfur, top tutabilme ve adam eksiltme özelliği ile Traore ve ilk yarıda kötü olmasına karşılık karşılaşmanın ikinci yarısında kendini toparlayan Kerem Can da destek verdiler.
Buna karşılık defansın göbeğindeki Diarra ve Anıl, pazar akşamı deyim yerindeyse döküldüler adeta.