Bugün komşu gezegenden getirilebilecek bir bardak su, dünyada fırtınalar koparmaya yeter.
Ama koca göllerin kuruması karşısında insanlığın duyarsız kalması, ne hazin bir çelişki! Dünya artık milyarlarca insanın zeká ve hırsını taşımakta zorlanıyor. Gezegenimizin, gelecekte de yaşanılabilir olması için daha fazla merhamet ve dayanışmaya ihtiyaç var. Bunun için Aral Denizi’nin derslerle dolu hazin hikáyesine bakmalıyız.
Büyük bölümü çöller ve kurak bozkırlardan oluşan Orta Asya’da su, hayatın lokomotifi. Zorlu coğrafi koşullar, Sırderya ve Amuderya nehirlerini bölgenin can damarları haline getirmişti. Doğudaki Pamir ve Tanrı dağlarından kopan iki karayağız nehir, binlerce yıldır dünyanın en büyük iki çölü Karakum ve Kızılkum’u yenip batıya ulaşıyor, çölün mavi gözü Aral’ını oluşturuyordu. Aral, 1960’lara kadar dünyanın en büyük dördüncü iç deniziydi. Marmara Denizi’nin 6 katı genişliğinde bir alanı kaplıyordu. Amuderya ve Sırderya deltaları ise Aral havzasındaki biyo çeşitliliği zenginleştiren son derece verimli doğal yaşam alanlarıydı. 20’den fazla balık türünün yaşadığı koca deniz, berekete yelken açanları hiç mahcup etmezdi.
DENİZİ PAMUK KURUTTU
20. yüzyılda Orta Asya için İpekyolu’nun yerini "Pamukyolu" almıştı. Bölgede üretilen pamuk, Muynak limanına yükleniyor, buradan kuzeydeki Aral limanına taşınıyor ve demiryoluyla diğer tüm Sovyet ülkelerine dağıtılıyordu. Orta Asya’da bulunmayan mallar da kuzeyden yine aynı yol izlenerek getiriliyordu. Aral’ın gemileri canla başla taşıdılar beyaz altını, balya balya, akın akın. Bir gün onun kurbanı olacaklarını bilmeden. Aral çevresinde yüzyıllardır yaşanan maviden düş, bir gün bir karabasana döndü. Deniz kıyılarına küstü, gemiler çöle demir attı.
Muynak’ta bir zamanlar şarkılara, şiirlere, aşklara katılan deniz kokusu unutulur oldu. Ve Aral’sız büyüyen kuşaklara bırakılmak üzere, gemi enkazları üzerinde son üniformalı pozlar verilmeye başladı. Aral Kasabası’nda varlığı denize bağlı tüm tesisler işlevsiz kalmıştı. Tek servetleri deniz olan balıkçı köyleri, değil balık tutmak; kendilerini, evlerini, çöl fırtınalarından koruyamaz hale gelmişti. Aral kıyılarında artık iki kuşak yaşıyordu: çölle büyüyenler ve denizi özleyenler. Hayatlarının baharını Aral kıyılarında yaşayanlar, koca denizin nasıl olup da kuruduğuna akıl sır erdiremiyordu. Oysa neden çok yakınlarında, gemilerin limanlar arasında akın akın taşıdığı pamuk balyalarında gizliydi.
Aral’daki esas trajedi Karakum Kanalı’yla başladı. Nehirlerin Aral’a taşıdığı yıllık su miktarı 110 kilometreküpten 5 kilometreküp seviyesine kadar düştü. Deniz 1960’tan 1990’a kadar alanının yarısını, hacminin yüzde 70’ini kaybetti. 90’larda kuzey ve güneyde iki parçaya bölünen deniz, Küçük Aral ve Büyük Aral diye anılmaya başladı. Aral’ın kolları kesilebildi, çünkü Sovyet planlamacılarının hesaplarına göre, Orta Asya’da pamuk yetiştirmek, balıkçılığın 100 misli bir ekonomik değer yaratacaktı.
YAPAY GÖL YAPILIYOR
Planlamada atlanan çevre faktörü, upuzun bir çarpıklıklar zinciri örecekti. Bu zincirin başını sulama çekti. Pamuk çok fazla su isteyen bir bitkiydi ve Orta Asya’dan sürekli ve hep daha fazla üretmesi bekleniyordu. Ancak aşırı sulama, yeraltındaki tuzları yüzeye çıkarmaya ve tarlaları tahrip etmeye başladı. Pamuk üretimi düşmeye başlayınca Moskova hemen devreye girdi. Başlatılan kimyasal gübre ve zirai ilaç seferberliği, kısa zamanda trajik bir ize dönüştü. Tarlalarda biriken tuz ve tarım ilaçları drenaj kanallarıyla Aral’a gidiyordu. Aral ise çekilirken gerisinde zehirli bir çöl bırakıyordu.
Zehirli çölden rüzgárlarla savrulan kumlar doğal yaşamı vurmaya başladı. Kara hayvanları, su kuşları birer birer kayboldu. 1960-1990 arasında Aral havzasındaki 100’den fazla bitki türü yok oldu. Aynı süreçte deniz canlılarının etrafındaki çember iyice daralıyordu. 1980’de deniz suyundaki tuz oranı tam 3 kat artmıştı. Bu, tüm balıkları yok etti. Balıkçılığı da. 80’lerden itibaren Aral halkı için artık hava solumak, sebze yemek, su içmek tehlikeli eylemlerdi. Halk akın akın hastaneleri doldurmaya başladı.
Bugün, Aral’da taş, demir ve çimento kullanılarak yeni bir Gökaral inşa etmeye çalışılıyor. Aral’ın iyi bir başlangıç olması dileğiyle... Dünya Çevre Günü vesilesiyle, TEMA Vakfı’nın yukarıda hikáyesi özetlenen Aral Belgeseli’ni herkes seyredip gerekli dersleri almalı.