Paylaş
Teki yok. Birbirine sahip çıkan kala kala üç, dört çift çorap kalmış. Ötekilerin teki yok. Merak ediyorum içinde insan yokken de yürüyebiliyor mu bunlar?
Her yeri aradım. Çamaşır makinesinin için yokladım; sıvışabilecekleri bir delik var mı diye. Yok. Elektrik süpürgesinin içine baktım. Yok. Kedilerin kakasına bile baktım, olur ya. Dolapları, çekmeceleri zaten indirmiştim. Yok.
Hırsız giriyor bizim eve. Ne zaman, nasıl, nereden bilmiyorum ama giriyor. Çorapların tekini alıp gidiyor. Çorap teklerinin para ettiği bir yer var zahir; oraya götürüp satıyor.
***
Kalan tekler ne işe yarar bilmiyorum. Ama saklıyorum. Bir gün öteki çıkar gelir diye. Nitekim bazen geliyor. Ama ne zaman? Ben artık umudumu kesip de kalan teki attığım zaman. Evet, atıyorum ve bir süre sonra çorap çekmecesinden attığım çorabın kayıp teki çıkıyor.
Çoraplar canlı. Kesinlikle. Gidiyorlar, geliyorlar... Dalga geçiyorlar, kızdırıyorlar...
***
Bir moda lütfen. Modacılardan rica ediyorum. İki ayrı renk, desen ve boyda çorap modası. Tez günde. Sevaba girmiş olursunuz. İsraf haramdır, biliyorsunuz. Elimde ya son moda ya da hurdaya çıkmış bir çuval çorap bulunuyor olması size bağlı. Cemil İpekçi'den ümitliyim. Vicdanlı insandır. Attırmaz bana o çorapları. Zeynep Tunuslu'dan da. Çılgındır. Hatta belki de bizzat uygulamaya bile başlamıştır.
***
Benim çatallarım vardı. Kaşıklarım, bıçaklarım da. Şimdi yok. Onları da birileri aldı. İhtimal şeytan. Ya da çoraplara dadanan hırsız her gelişinde cebine iki çatal bir de bıçak sokup gidiyor.
Yemeğe misafir geldiğinde herkesin takımı ayrı. Aslında fena da olmuyor. Butik işi. Kendini özel hissediyor insan; bakıyor sofraya: ‘‘Benim çatalımdan kimse de yok.’’
Kardeşimden de şüphelenmiyor değilim. Bir bir imha ediyor olabilir. Herşeyin minimumundan yanadır. İkimize birer çatal, bıçak, kaşık kalıncaya kadar imhaya devam edecek.
Matematik kitaplarındaki ‘‘Havuz’’ gibi bizim çatal bıçak çekmecesi. Ha bire alıyoruz, ha bire yok oluyor.
Havuz problemleri de ayrı bir alemdir. Bir musluk doldurur, öteki boşaltır. Madem dolduracaksınız boşaltma musluğunu ne diye açarsınız? Maksat problem olsun.
***
Evde delikler var. Yerde. Onlarca. Golf sahası gibi. Farkı açılıp kapanmaları. Elimden bir şey düşürdüğümde açılıyor, sonra kapanıyorlar. Sayelerinde bugüne kadar düşürdüğüm şeyi bulmuşluğum yok.
Yüzlerce toplu iğne, düğme, vida, üzüm tanesi, vs. yitip gitti. Göz göre göre. Yere düşene kadar takip ediyorum; hatta yere değdiği ana da şahit oluyorum, gerisi muamma.
Artık aramıyorum. Biliyorum ki düştükleri andan itibaren hayatımdan bir daha dönmemek üzere çekip gitmişlerdir.
‘‘Delik melik olmaz evde’’ deyip de beni delirtmeyin. Nerede o zaman onca ıvır zıvır?
***
Her zaman en son baktığım yerdedir. Aradığım herşey. Üst çekmeceden başlıyorsam en alt çekmecede. Son kutuda, son dolapta, son çantada, son sayfada. İllaki.
Bir gün de yüzüm kara çıksa; elimi ilk attığım yerde bulsam aradığımı. Olmaz.
Sağ gösterip sol vuruyorum bazen. En son bakacağıma ilk bakıyorum. Yemiyor. Her kimse, her neyse o.
***
‘‘Hiçbir şey çıktığı yere tekrar giremez’’ Ya da başka bir deyişle: ‘‘Ambalajından çıkan nesne büyür.’’
Benim tespitim bu. Yazın bir kenara. Ona göre boşu boşuna ittirip kaktırıp sokuşturmaya çalışmayın. Hiçbir şeyi. Girmez. Asla. Girer gibi yapar. Girmemiştir oysa. Kapağı kapanmaz, fermuarı çekilmez, iki ucu kavuşmaz.
Deneyin isterseniz.
Misal, plastik şeffaf çantasından çıkardığınız yatak örtüsü, yorgan, vs.'yi tekrar aynı yere sokmaya çalışın.
Sırf bana inat olsun diye beş saat uğraşırsınız şimdi. Ve becerirsiniz. Lakin o beş saatte ben, kumaşı dokumak da dahil olmak üzere yeni yorgan dikerim. Haberiniz olsun.
Mış Muş...
Temeli atılan Köy-Kent projesi Ecevit'in otuz yıllık hayaliymiş.
Geçen yıl hayallerini süsleyen ‘‘Af’’fa daha 29 yıl var demektir.
Depremden sonra bebek patlaması olmuş.
Bir de ‘‘Deprem korkusundan sevişemiyoruz’’ diyorlardı. Sevişmişler de isabet bile ettirmişler.
Hindistan'dan ithal edilen ham saçlar bitli çıkmış.
Aslında bit ticareti yapıyorlar ama canlı canlı hayvan ithali yasak ya...
Sağlık Bakanı Durmuş mahkeme kararı ile makamlarına dönen bürokratları deprem bölgesindeki sahra çadırına sürüyormuş.
Binaların hali malum. ‘‘Deprem olursa bürokratım altında kalmasın’’ diye çadırda görev icat ediyor adamcağız yine de hora geçmiyor.
Kutup ayılarında kimyasallara bağlı çift cinsiyet salgını başlamış.
Bizdeki kronikleşmiş çift yüzlülüğün sebebi ne ola ki?
Almanya'da Türkler yerleştikleri uydukentin çimlerini söküp yerine sebze ekmişler.
Yeşillik dediğin mideye hitap etmeli.
Paylaş