Düştüğüme sevindim

6 Nisan 2006 tarihli köşe yazımın başlığı "Kalkmak Düşmekten Zor".

Demek o günlerde bir düşme hadisesi yaşamışım.

6 Ağustos 2006.

Ben yine yerdeyim.

Aslında dört ay benim için bayağı uzun bir süre. Daha sık düşmelere alışkın bu vücut. Hatta son günlerde "Allah Allah! Epeydir düşmedim!" diye şaşıyordum.

Beklediğim oldu, düştüm. Hem bu sefer seyirci rekoru da kırdım.

Siz de görmüşsünüzdür, televizyon programında oldu bu seferki. "Deniz Akkaya ile Top Model Yarışması"nda konuk jüri üyesiyken, Akkaya’yla catwalk yürüyüşü yaptığım esnada. Görmeyen olduysa diye ertesi gün anahaber bülteninde de gösterildi. Bunu da kaçıran olması ihtimaline karşı gazetelere de basıldı. E, hálá habersizseniz...

Sanıyorum bu sonuncusuyla düşmediğim yer kalmamış oluyor. Ev, sokak, kulis, sahne, çarşı, yürüyen yürümeyen merdivenler... İşte en son televizyon stüdyosu.

"Çocuk düşe kalka büyür" diyen beni görseydi, "Ve ölene kadar düşüp kalkar" diye devam ederdi herhalde.

***

Fakat inanmayacaksınız, ilk defa düştüğüme sevindim. Vallahi.

Çünkü tam yerine denk geldi.

Programın ruhuna ve gidişatına göre tam orada düşmem çok iyi olurdu ve ben düştüm.

Bilerek olmadı ama isabet oldu yani.

Yarışmaları izliyorsunuz... Ve herhalde farkındasınız, aslında amaç memlekete hakikaten bir popstar, dansöz, top model, şu bu armağan etmek değil.

Amaç, sizi televizyonun karşısına oturtmak.

Fakat bu aynı anda bütün televizyon programlarının amacı olduğundan hepsinde sansasyon, sululuk, saçmalık, kavga gürültü gırla gidiyor. "Başka türlü oturmaz mıyız televizyonun karşısına?" diye soracak olursanız, oturmadığınızın belgeleri var televizyoncuların elinde.

Uzatmayayım, orada, hakikaten memleketin acilen bir top modele ihtiyacı varmış ve biz jüri üyeleri olarak bu meseleye ciddiyetle sarılmazsak Türkiye çıkmaza girecekmiş gibi oturacak halim yoktu. Bir hoşluk olsun diye Deniz Akkaya’yla manken yürüyüşüne kalktım. Ve az önce adayları beğenmeyip eleştirirken, modellik hususunda atıp tutarken, daha yürümeyi bile beceremiyor olmam hoşluğun aranıp da bulunamayan parçasıydı.

Onun için isabet oldu diyorum düşüşüm.

Fakat ciddi basınımız pek ciddiye aldı bunu. Gazetelerden biri, "Pakize Suda, Deniz Akkaya gibi yürüyemedi" demiş.

Teveccüh göstermişler!

Demek benden Türkiye’nin en iyi mankeninin performansını bekliyorlardı.

Bir başka gazetede, bir televizyon eleştirmeni de Deniz Akkaya’yla, Okan Bayülgen’le ilgili karşılıklı yaptığımız espriye ve düşüşüm üzerinden programın reytingine takılmış. Fakat ben kendisine takılamadım. Çalıştığı gazetenin televizyon kanalında benzer bir yarışma programı başlıyormuş da zira yakında... Demek kurumu adına "savaş"a başladı arkadaş. Yaptığı da bu tür savaşların her zamanki uyduruk hamlelerinden biri.

Durum budur sevgili okurlarım!

MIŞ-MUŞ

Pınar Altuğ’un çelişkili açıklamaları kafa karıştırmış.

Halbuki kızcağız kafamız karışmasın diye sık sık prova yaptırıyor, daha ne yapsın!

*

Hülya Avşar, "Ali Bey artık hayatımda" demiş.

Yani hepimizin hayatında!
Yazarın Tüm Yazıları