"İnsan ilişkilerinde kazanmak, kaybetmek diye bir şey yoktur. Ölümden başka hiçbir şeyi kayıp olarak görmem. Tamer’le Arzu Balkan’ın yolları ayrılabilir, birleşebilir... Bunların hepsi hayatın önümüze getirdikleridir."
Erkekleriyse siyasetçi yapar aşk.
Dikkat ettiyseniz Tamer Karadağlı olsun, Hüsnü Şenlendirici olsun, ilişkileriyle ilgili sorulara daima "Demirelvari" cevaplar verdiler.
"Aşk vardı da biz yok mu dedik."
"Varsa vardır yoksa yoktur" gibi şeyler.
* * *
Fakat áşık olur olmaz filozof olmaz kadın elbet.
Zaman içerisinde kıvam bulur.
Şöyle söyleyeyim, erkek hayırsız çıkınca kadına mecburen felsefe yapmak düşer.
Hele böyle üçlü ilişkilerde...
Erkeğin bir ayağı eski ya da eskimemiş karısında olunca, sevgili konumundaki kadın her ihtimale uygun düşecek konuşmalar yapmak durumunda kalır.
Mesela, erkeğin karısına "kesin dönüş" yapma ihtimali...
Her zaman vardır bu ihtimal. En ileri aşamalarda bile. (Bkz. Tuna Kiremitçi)
Akıllı kadın, bu ihtimali göz önünde bulundurarak, etrafa karşı şapa oturmuş duruma düşmemek için, felsefi konuşmalarının arasına bunun gayet doğal bir durum olduğu fikrini (yüreği kan ağlaya ağlaya) serpiştirir.
Kadının, erkeği sonsuza kadar egemenliği altına alma ihtimali de büyüktür elbet.
Bunda kadın açısından bir mesele yoktur. Zaten erkeğin adının baş harfini dövme yaptırmak suretiyle vücuduna kazıtmıştır, falan filan.
Kadın bir çırpıda her tarafa seslenmiş olur anlayacağınız.
Erkeğe: Burada seni çok seven bir kadın var, unutma!
Bekliyorum canım, öptüm seni, ara beni. Ha, aşkımız büyük, biliyorsun...
Rakibe: Kendini fasulye gibi nimetten sayma, çocuklara dua et!
Kocanın bedenine sahip olabilirsin ama ruhuna asla!
Etrafa: Bizimkisi bir aşk hikáyesi, siyah beyaz film gibi biraz; onun için desteklerinizi bekliyoruz.
İşte kadın bütün bunları harmanlayıp yedi mahalleye mesaj vereyim derken bir bakarsınız filozof olup çıkmış!
* * *
Gelelim erkeğe...
Kadın böyle çırpınırken, sus pus oturan, ağzını açtığında ise ne dediği belli olmayan erkeğe...
Áşık olma hali her şartta övünülecek bir durumdur. Tamam da... Arkanızda birilerini bırakıp gidiyorsanız "Ömrümde böyle aşk yaşamadım" diye böğürmenin álemi de yoktur.
Fakat bir yandan da ilişkiyi tümden inkár etmek, sevgiliyi kendi kendine gelin güvey olmuş durumuna sokmaktır ki akşama ne yüzle kapısına gidilir.
E, kararsız seçmen misali gönlün bir o yana bir bu yana yatması durumu da vardır bir taraftan...
Aslında erkek de bunların hepsinden bir felsefi metin çıkarabilir. Fakat yeteneksizliğinden midir artık, yoksa tercihi mi budur, onun yerine bakarsınız "Aşk vardı da biz yok mu dedik" gibi bir cümle.
MIŞ-MUŞ
Ankara’daki siyasal kutuplaşma ABD’yi ikiye bölmüş.Neyse... Yıllardır süregelen "üç vakte kadar bölünme" kehaneti buna çıkmış olsun.