Paylaş
14 farklı ülkeden katılımcılar ile akşam yemeği yiyoruz. Yanıma Kosovalı bir kadın oturuyor. Adı Melinda Mula.
Sohbete başlıyoruz. “Bana Kosova Savaşını biraz anlatır mısınız?” diyorum.
“Emin misin dinlemek istediğine?” diyor.
“Evet”diyorum, başlıyor.
Kosova Savaşı
“Bağımsızlığımızı ilan ettikten sonra Sırp’lar bizi istila etti. Ben Gjakova şehrinde yaşıyorum. Sırp askerlerinin ve gerillanın en yoğun olduğu bölge burası.
Arnavutluk sınırında olduğu için, Sırplar insanların çoğunu burada topluyor ve oradan da Arnavutluk’a gönderiyor.
Sadece 9.00 ile 13.00 arası sokağa çıkma izni var. Onun dışında evdeyiz. Zor bir hayatımız var.
Ama asıl zorluk 1999 Mart’ında NATO, Yugoslavya’yı bombalama kararı aldıktan sonra başlıyor.
Ne oluyor?
Sırplar bombalama kararından sonra nefret ve sinirle insanları öldürmeye başlıyor.
Sadece erkekler
Biz bütün akrabalar en güvenli evde toplanıyoruz. Birlikte yaşıyoruz.
Sırp’lar özellikle akşamları gelip, evleri basıyor. Erkekleri öldürüyor. (Ama daha sonra kadınları ve çocukları da öldürmeye başladılar.)
Babam ve amcalarım zaten evde kalamıyor. Kaçıp saklanıyorlar. Bazen geceleri eve gelip bizi görüyorlar. Sonra yine saklanıyorlar. Herkesin tek ümidi var. O da Arnavutluk’a gönderilmek.
Sırp’lar insanların gönderileceğini ilan ediyor. İnsanlar bir ümit toplanıyor. Ama sonra duyuyoruz ki aslında onların da bazılarını öldürüyorlarmış. Bu durumda gönderilmek ümidimiz de kalmıyor. Geriye tek isteğimiz kalıyor. O da hayatta kalmak.
Amcamın evine baskın
Peki sizden kimse öldürüldü mü?
Evet! Bizden biraz uzakta bir amcam daha oturuyor. Tek evde 6 kadın ve 11 çocuk yaşıyor. Tabii amcam da (Behar Haxiavidioa) evde kalamadığı için uzakta bir bahçede saklanıyor.
Bir gece evi askerler basıyor. İlk önce amcamın 14 yaşındaki kızını alıp gitmek istiyor ama amcamın eşi izin vermiyor. Kızının önüne geçiyor. Bunun üzerine de askerler amcamın eşini vuruyor. Tabii geriye iz bırakmamak için herkesi öldürmeleri gerekiyor. Herkesi kurşuna diziyorlar. Sonra da evi ateşe verip çıkıyorlar.
Amcan ne yapıyor o zaman?
Ne yapabilir ki? Hiçbir şey yapamıyor sadece izleyebiliyor.
Peki bütün bu olanları nereden biliyorsunuz? Amcan evin içini göremiyor değil mi?
Dinle.
Geriye dönemiyor
Evde 11 yaşında amcamın eşinin kuzeni (İsmi Caka) de var. O sadece kolundan yaralanıyor. Ama öldü numarası yapıyor. Askerler çıkınca da zorla kalkıyor ve arka kapıdan kendisini dışarıya atabiliyor.
Ama asıl trajik olay şu diyor.
Caka dışarıya çıkmak üzereyken, amcamın 1 yaşındaki kızının ağlama sesini duyuyor. Kafasını çevirip, bebeği görüyor. Ama yanan çatı düşmek üzere olduğu için geriye dönemiyor.
Aslında küçük de olsa bebeği kurtarma şansı var ama ağır yaralı olduğu için o riski alamıyor. Belki de hayatının en büyük kararını orada veriyor. Geri dönemiyor.
Kendisini dışarıya atıyor ve çatı yıkılıyor. Bunları zaten Caka anlatıyor.
Caka Kanada’da
Caka şimdi ne yapıyor? Kanada’da yaşıyor. Kanada ona sığınma hakkı verdi. Zaten tüm ülkeden gazeteciler Caka ve amcam ile röportaj yaptı. Caka bir röportajda “11 yıl geçmesine rağmen geceleri hala uyuyamıyorum. Bebeğin sesi ve yüzü aklımdan çıkmıyor” diyor.
Caka hala psikolojik destek alıyor.
(Buraya kadar Melinda’nın anlattıklarını kısaca aktardım. Kadının anlatımı objektif olmayabilir. Hatta ve hatta gerçek olmayabilir ama bütün duygular gerçektir. Şimdi kadının duygularını aktaracağım. Benim için de önemli olan bu.)
Sen nasıl hissediyorsun?
Ohhhhh nasıl anlatayım?
Her saniye ölümü bekliyorduk. Birbirimize sarılıyorduk. Allah’tan başka çaremiz yok. Eskiden Allah’a çok inanmazdım ama şimdi tek dostum Allah.
Ahhhhhh bu duyguyu nasıl anlatsam?
Yediğin her yemek son yemeğin olabilir. Aldığın her nefes son nefesin olabilir.
Portakal
Evimizde zaten stok oluşturmuştuk, ama stoğumuz çabuk bitti. Neden biliyor musun?
Çünkü bakıyorsun orada bir portakal var. Ve düşünüyorsun. Hayatında bir daha portakal yiyemeyebilirsin. O zevki bir daha tadamayabilirsin.
Gidip o portakalı yiyorsun.
Şu anda hiçbir şey beni mutsuz edemez.
Ne zaman sinirlensem, mutsuz olsam, değer mi diyorum?
Yaşadıklarım aklıma geliyor. Hemen mutlu oluyorum. Hayatı, doğayı, yaşamayı seviyorum. Her anın tadını çıkartıyorum.
Ben de o kadını tanıdıktan sonra aynı şeyi düşünüyorum.
Değer mi?
Not 1: Yemekten sonra otel odama çıkıyorum. Yerde iki gün öncesinde konferans salonundan aldığım ve muhtemelen sıcaktan ekşimiş bir portakal bana bakıyor.
Not 2: Değer mi değmez mi bilmiyorum ama bu Çarşamba saat 10.30’da İstanbul Beşiktaş Milli Eğitim Müdürlüğünün davetiyle İsov Dinçkök Anadolu Teknik Lisesi’nin salonunda Beşiktaş İlçesi öğretmenlerine öğrenme, öğrenci motivasyonu ve öğretmen liderliği konusunda seminer veriyorum. İlgilenenleri davet ediyorum. Değer diye düşünüyorum....
Paylaş