BUGÜN bir katmerli yanlışı düzelteceğiz: "Paradigma", "empati" gibi fiyakalı sözcükleri seven İslamcı münevveran, gazeteci ve yazarlar sınıfı, bin yıllık tarikatlara "Sivil Toplum Örgütü" (STÖ) kılıfı giydirmeye bayılıyor.
Sivil Toplum Örgütleri’ne bayıldıklarından değil, en iyi tebdil-i kıyafet olanağı olduğu için. Siz hiç Nakşibendi tarikatının Yatağan Santralı’yla, barajlarla, nükleer artıklarla, vb. ilgilendiğini duydunuz mu?
* * *
Keşke Sivil Toplum Örgütü olsalar da Cumhuriyet’le barışsalar, ya da keşke Cumhuriyet’le barışsalar da Sivil Toplum Örgütü olsalar. Ne yazık ki durum böyle değil.
Temeli dünya nimetlerini terk etmeye, yani "zühd"e dayanan tasavvufun İslam dünyasında ortaya çıkışının temelinde, Hz. Muhammed’in ölümünü izleyen yıllarda İslam fetihlerinin yol açtığı aşırı zenginleşme yatar.
Dünya nimetlerinden kaçmak için kuruldular, kısa süre içinde "kara şirket" oldular.
* * *
Arapça’da yol anlamına gelen tarikat sözcüğü, başlangıçta sufinin Allah’a ulaşmak için izlediği mistik yolu ifade ediyordu. XI. yüzyıldan başlayarak, bir tasavvuf büyüğünün adı etrafında örgütlenmiş topluluklar ortaya çıkmaya başladı. Başlangıçta sufinin isteğine bağlı olan gönüllü ibadet, evrad ve zikirler belirli kurallara bağlandı ve şeyh, mürşit, rehber gibi adlarla anılan manevi makamlar ortaya çıktı. Başlangıçta kendi yollarını kendileri seçen sufiler, daha sonra bir tarikata girmek ve mürşide bağlanmak zorunda kaldılar. Zamanla her tarikatın "adap-erkan" denilen kendi iç kuralları oluştu ve aralarındaki farklılıklar belirginleşti. Ve bireysellik de, özgür irade de sona erdi, köle düzeni başladı.
Sufi ile Allah ve Kuran-ı Kerim arasına şeyhler, mürşitler ve rehberler girdiği andan itibaren yozlaşma ve sapma başlamıştır. Bütün tarikatlar tasavvufun yozlaşmış hallerinden biridir. Yüzlerce tarikat arasında ancak biri kaynağa sadık olabilir, onun dışında kalan bütün tarikatlar gerçek kaynaktan sapmadır. Ama hangisi sadık?
Tarikatların Kuran ve sünnetten sapma olduğunu ileri süren İslam bilginleri var.
Şu anda tasavvuf ile tarikat aynı şey değil artık. Günümüzde gerçek İslam’ı temsil etmeyen tarikatların çevirdiği siyasi ve ekonomik fesatlar, bu yazının konusu değil.
Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk, TBMM’nin bir tarikatlar konfederasyonu olduğunu söylüyor.
* * *
Bu yazının konusu, tarikatların birer Sivil Toplum Örgütü olmadığı. İş sadece İslamcı çevrelerde kalsaydı bu yazıyı yazmazdım. Dolap çevirmek onların en doğal hakkı. Tarikatların, tarikatların içinde yer alan cemaatlerin birer sivil toplum örgütü olduğunu sanan; tarikatlar, cemaatler ile demokrasi arasında ilişki kuran üniversite hocaları, gazete yazarları ve politikacılar var. Bu nedenle bu "kara balon"un patlatılması gerekiyor.
STÖ’lerin İngilizce karşılığı NGO’lardır, yani Non-Governmental Organization. Hükümet dışı, hükümetlere karşı bağımsız örgütler. Türkçe’deki "sivil" sözcüğü de "İslami örgüt"ü içermez. Bir İslami örgüt, en azından bir piyade alayı kadar sivillikten uzaktır.
Öte yandan şeyh-mürit ilişkisinin olduğu yerde eşitlik ve özgürlük olmadığı gibi müridin özgür iradesinden de söz edilemez. Kestirmeden söylemek gerekirse, tarikatlarda demokrasinin "D"si bile söz konusu değildir. Durum böyle olduğu için ancak tarikat mensubu üniversite hocaları ve şeyh müridi gazete yazarları, tarikatların STÖ olduğunu söyleyebilir. (Devam edecek)