1919 Paris Barış Konferansı’nın laneti

İSRAİL devletini, 1919 Paris Konferansı’nda, İngiliz ve Fransız emperyalizmi ile Arap milliyetçiliği kurdu. ABD’nin işbirliği ile.

Paris Konferansı’nda Osmanlı İmparatorluğu paramparça edilip, cetvel ve pergelle Arap devletleri ve mandalıkları kurulmasaydı İsrail devleti de kurulamazdı. Günümüzü anlamak için bu gerçeği hiçbir zaman unutmamak gerekir! Biri ötekinin diyetidir!

VERSAILLES TOHUMU

Dünya, Paris Barış Konferansı’nı 1919 Haziranı’nda Versailles’da (Versay) imzalanan Alman Antlaşması’yla anımsar. Ama o dünya aynı konferans bağlamında Osmanlı İmparatorluğu’nu parçalayan Sevres (Sevr) Antlaşması’nın imzalandığını anımsamaz. Bu "o dünya"ya Sevres paranoyasından söz eden Türkler de dahildir. Sevres’i bilmeden günümüzü anlayamayız!

Paris Barış Konferansı’nda Avrupa ve Ortadoğu’nun sınırları yeniden çizildi ve böylece yeni düşmanlık ve savaş tohumları ekildi. Hitler’i ortaya çıkartan Versailles Antlaşması’dır.

SÖZ DİNLEYEN ARAP

Daha önce sözünü ettiğim "Paris 1919" adlı kitaptan İngiltere Başbakanı Lloyd George’la ilgili bir alıntı yapacağım: "Anadolu’da Helenik dünyanın dirilmesi, Filistin’de yeni bir Yahudi uygarlığının oluşması, Süveyş’in güvene alınması, Hindistan yolunun her türlü tehditten arındırılması, ’Verimli Hilal’ topraklarında, Dicle-Fırat vadilerinde sadık ve söz dinleyen Arap devletlerinin olması, İngiltere’nin İran’dan aldığı petrolün korunması ve bir takım yeni kaynakların doğrudan İngiltere kontrolü altında olmasıyla ilgiliydi. Amerikalılar nezaket gösterip orada burada bazı mandalar üstlenecekler" (S. 375) ve Fransa mümkün olduğunca Ortadoğu yağmasından uzak tutulacaktı.

1916’da Fransa ile Sykes-Picot anlaşması yapılmıştı, ama Fransa’ya neden kazık atılmasındı?

Picot ile Sykes’tin 1916 yılında yaptığı plana göre: Suriye kıyısıyla bugün Lübnan olan yerlerin çoğu Fransa’ya veriliyor, İngiltere de orta Mezopotamya’nın, Bağdat yöresinin ve güneyde Basra bölgesinin doğrudan denetimini alıyordu. Filistin uluslararası bir yönetime veriliyordu. Bugünkü Suriye, Irak’ın kuzeyinde Musul bölgesi ve Ürdün’deki yerel Arap liderleri, kuzeyde Fransızların, güneyde de İngilizlerin denetimi altında yönetim sağlayacaklardı.

Bilindiği gibi Haşimi aşiretinden ve Peygamber soyundan Mekke Şerifi Hüseyin, 1. Dünya Savaşı’nda Osmanlı’ya karşı ayaklandı. Oğullarından Faysal’ın akıl hocası İngiliz Lawrence idi. Sonuca bakın: Suriye Fransız mandası yapıldı; Irak’ın başına Faysal kral oldu; Ürdün’ün başına kardeşi Abdullah geçti; Filistin İngiliz mandası oldu; Mekke Emiri Hüseyin, Arap dünyasını yönetecek bir Haşimi hanedanı kurmak istiyordu, ama 1924 yılında Hicaz tahtını da kaybetti. Hicaz’ı alan İbni Suud kendi adıyla bir krallık kurdu: Suudi Arabistan yani.

TARİHE KÜFREDİN!

Bu işler olurken, Lübnan ve Filistin neden Suriye’ye bağlanmıyor diyenler çıktı, ama dinleyen olmadı. Bu yetmiyormuş gibi İngilizler, Yahudilere yeni bir dünya vaat eden ve vatan olarak Filistin’i gösteren Balfour Deklarasyonu’nu yayınladılar.

Bu kısa özetten ben "Paris Konferansı’nda Osmanlı İmparatorluğu paramparça edilip, cetvel ve pergelle Arap devletleri ve mandalıkları kurulmasaydı İsrail devleti de kurulamazdı" sonucuna varıyorum.

Anlattığım gerçeklere dayanamayıp bana küfredenler, bana değil tarihe küfretsinler!
Yazarın Tüm Yazıları