Yapay zeka mı insan beyni mi tartışmalarına son veren, dünyanın en gizli beyin yükseltme araştırmalarını yürüten Dr. Howard, gelecekte insanoğlunun kaderini gerçekten değiştirebilecek mi?
Prof. Howard’la, Silikon Vadisinde yürüttüğümüz, kişiselleştirilmiş sağlık yapay zeka çalışmamız hakkındaki görüşlerini almak amacıyla tanışmıştım. Kendisinin çalışmaları hakkında yaptığım uzun röportajın da, pazartesi günü Hürriyet Teknoloji’de, sadece ilk bölümünün (okumak için tıklayın) yayınlanmasına rağmen, beraberinde ciddi tartışmaları başlattı. Anlaşılan o ki, kimse insan beyninin bir makineye dönüşmesi ve yapay zekaya galip gelebileceğini bu kadar kısa sürede beklemiyordu.
Kendisini, kısaca tekrar tanıtayım: Dr. Howard bugün yaşayan en büyük beyin bilgisayar ara yüzü ve yapay zeka uzmanı. Hatta bugün, beynimizi makinelerle beraber daha güçlü hale getirecek teorilerin çoğunun da ya kurucusu ya da fikir babası. Yapay zeka ve makine öğrenmeleri konusunda, MIT ve Oxford Üniversitelerindeki laboratuvarların kurucusu ve hala aktif olarak da başkanlığını yapıyor. Oxford ve Sorbonne’dan çift doktorası var. MIT’deki Sentetik Zeka Laboratuvarı, Beyin Makine Projesi ile Beyin Bilimleri Kuruluşu dahil bu alandaki birçok saygın laboratuvarın da kurucusu. 100’e yakın patenti, bunun kaç katı da dünyaya açıklanmamış gizli çalışmaları var.
Beynimizde, 85 milyara yakın nöron bulunmakta ve her nöronun da 10 bine yakın diğer hücre ve nöronlarla bağlantısı vardır. Nöronların çalışma sistemi çözüldüğünde, işlevini yitirmiş bir organımız etkin hale getirilebilir ya da beynimizin kapasitesi arttırılabilir.
Bugüne kadar belki yapay zekâyı kusarcasına çok okudunuz ancak beyin bilgisayar ara yüzü (BBA) hakkında ise çok az şey duyduğunuz için, konu, size önemsiz gibi geliyor olabilir. Bu teknolojinin geliştirilmesi, çok daha pahalı ve uzun zaman gerektirdiğinden ve bir çok regülasyona bağlı olmasından dolayı yavaş ilerlemesine rağmen, hayatımıza girdiği anda, varoluş tarihimiz boyunca ulaşacağımız en üstün canlıya evrilmiş olacağız.
Beyin bilgisayar ara yüzünün çalışma prensibi
Beyin bilgisayar ara yüzü iki temel şekilde çalışır: ilki içinde sensörlerin olduğu başlık; diğeri ise, beynin içine ameliyatla yerleştirilen bir mikroçip kullanarak çalışır. Her iki yöntemde de kaydedilen nöron hareketleri, makine öğrenmesi modelleriyle anlamlandırılarak, kullanıcının hayatını kolaylaştıracak bir uygulamaya dönüşüyor.
EmDrive, SpaceX dahil şu anda uzay araçlarında kullanılan hiçbir motora benzemeyen, fizik kurallarını alt üst eden ve sevk maddesine ihtiyaç duymadan itme meydana getiren elektro-manyetik motora verilen isim.
EmDrive fikri ilk defa 2001 yılında İngiliz uzay mühendisi Roger Shawyer tarafından ortaya atıldı ve ilk konsept çalışmasını da bilim dünyasıyla aynı yıl paylaştı. Ancak EmDrive asıl popülerliğini, 2015 yılında NASA’nın da bu alanda çalışmaya başladığı söylentisiyle kazandı.
EMDRIVE’IN İNANILMAZ ÇALIŞMA PRENSİBİ
Bir koninin içinde mikrodalga ışınları, koninin iç çeperine çarpıp yansıması durmadan tekrarlanarak, içeride giderek güçlenen bir enerji oluşturmakta ve bu radyasyon basıncı da itmeyi meydana getiriyor. Burada oluşan itmeyi, anlamayı ve kabul etmeyi zorlaştıran ise, her şeyin kapalı bir kutunun içinde meydana gelip, bağlı olduğu aracı hareket ettirmesinden kaynaklanıyor!
Daha önceki deneylerde, hastadan alınan genler, laboratuvarlar şartlarında düzeltildikten sonra hastaya naklediliyordu. Genlerin önemli bir bölümü ya düzeltilmeden nakledildiğinden ya da hedeflenen bölgeye ulaşamadığından, insanlar üzerinde istenen sonuçlar elde edilemiyordu.
ZFN (CİVA PARMAKLI NÜKLEAZ) YÖNTEMİYLE GEN DÜZELTİMİ
Deneyi gerçekleştiren Kaliforniya merkezli Sangamo Therapeutics laboratuvarı, DNA’da istenilen değişiklikleri daha hatasız yapan ZFN metodunu kullandı.
Bu metot da, hastanın kolundan damarına, milyarlarca düzeltilmiş gen ve vücudundaki hatalı DNA zincirini kesecek moleküler makaslar enjekte edildi. Bu yapılar, özel bir virüs tarafından hastanın karaciğerine taşındı. Karaciğerde moleküler makaslar, hatalı DNA sarmalını keserek yerine düzeltilmiş yeni geni yerleştirdi. Düzeltilmiş genle de karaciğer, sağlıklı insanlardaki gibi fonksiyonlarını yerine getirerek çalışmaya başladı.
Babayiğitlerin üretmeyi planladıkları elektrikli araba, toplumumuz için gerçekten çok büyük bir adım. Bundan 20 yıl önce neredeydik bugün neleri konuşuyoruz. Ancak gelin yerli arabayı, bir de sürücüsüz araçlarla karşılaştırarak, masaya yatıralım ve hayatımıza katacağı katma değere göre, hangisini seçmemiz gerektiğini tekrar gözden geçirelim!
HER YIL ÇANAKKALE SAVAŞI’NDAKİNDEN BİLE DAHA ÇOK KAYIP VERMEK!!!
Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre sadece 2007-2016 yılları arasında toplam kaza sayısı 11 milyon 363 bin ve bunlardan ölümlü yaralanmalı kaza sayısı ise 1 milyon 422 bin. Bunun toplumuza ekonomik kaybının ötesinde; ölen ve yaralananların sayısının, Çanakkale Savaşı, Birinci Dünya Savaşı, Kurtuluş Savaşı ve bugüne kadar terörden dolayı şehit ve gazi olanlardan bile katlarca kat fazla olması, asıl düşmanımızın ne kadar sinsice aramızdan canlar aldığını gösteriyor.
Peki yeni geliştirilecek ve elektrikli bile olması kesinleşmeyen araç, tüm tarihimiz boyunca bizden bu kadar can alan trafik canavarına karşı, vatandaşlarını yani bizleri nasıl koruyacak?
Anılarımız, artık başkaları tarafından okunabilecek!
Belli anıların, travmatik yaralanmalar, stres ya da unutkanlığa sebep olan hastalıklardan sonra asla geriye döndürülemediğine inanılıyordu. Bunun yanında, gördüğümüz ya da duyduğumuz her şeyi, beynimizin kaydettiği ancak bunların hepsine ulaşamadığımız da uzun yıllardır bilinen bir gerçek!
Bugüne kadarki bütün anılarınızı, 4K video kalitesinde her detayını hatırladığınızı ya da okuduğunuz, güldüğünüz, iç çektiğiniz her şeyi, facebok haber akışı gibi, parmak hareketinizle sürükleyerek içinde dolaştığınızı düşünün… Daha dün okuldan mezun olmuş gibi bilgilerinizin taze olduğunu..
Steve Ramirez, MIT üniversitesinde bir nörolog. Yaşadığı bir aşk acısından sonra, insanlarda kötü anılar silinip, sadece güzel ve mutlu anılar kalabilir mi diye araştırmaya başladı. Çalışmaları, anılarımızın istenmeyen bölümlerini tamamen silmek, sadece belli bölümlerini düzeltmek ya da tamamen yepyeni anılar yaratmak üzerine yoğunlaştı.
Nature dergisinde 19 Ekim’de, yapay zekâların artık insan bilgisine başvurmadan, kendi kendini eğiterek bir kaç haftada binlerce yıllık sıçramaya denk öğrenme yapabileceğine dair bir makale yayınlandı. (okumak için tıklayın)
Deepmind, Londra merkezli bir yapay zeka şirketi ve 2014 yılında Google tarafından satın alındı. Bu birleşmenden sonra da dünyanın her yerinden en iyi yapay zeka uzmanlarını takımlarına katarak bugünlere geldiler.
Go oyunu, yapılabilecek hamle sayısı bakımından, dünyadaki toplam atom sayısının katlarcası büyüklüğünde olması nedeniyle, en kompleks strateji oyunu olarak kabul ediliyor. Bu nedenle de, bir bilgisayarın bu kadar komplike bir oyunda, insanoğlunu asla yenemeyeceği öngörüsü hakimdi.
AlphaGo, Deepmind’ın bir ürünü ve geçen sene Çin’de dünya şampiyonu Lee Sedol’u Go oyununda yenerek büyük yankı yaratmıştı. Görünen o ki, Google Deepmind ekibi bu zaferle yetinmişe benzemiyor.
Sevdiğimiz bir yakınımızı kaybettiğimizde, onunla bir kez daha görüşebilmek, sesini duyabilmek için neler vermeyiz ki! Ölenle ölünmez ancak bazı durumlarda, onlardan bir parçanın bizimle beraber varlığını sürdürmesinin de değeri paha biçilemez.
Dijital kişilik neden önemli?
Dijital kişilik, bir insanın, yazılımla birebir aynı davranışlarını, tepkilerini, sesini, görüntüsünü taklit etmesini sağlayan sanal yapılardır.
Aile fertlerini küçük yaşta, hem de hiç hatırlayamayacak kadar küçük yaşta kaybeden bir çok insan var. Şimdi düşünün, eğer bu aramızdan ayrılanların dijital kişiliği önceden oluşturulmuş olsaydı, “evladım senin annen çok iyi bir insandı” gibi yatıştırıcı sözlerle beraber, çocuk, vefat etmiş annesinin dijital kişiliğiyle sohbet edebilir; hatta bu sohbeti onun gerçek boyutlardaki sanal görüntüsüyle de yapabilirdi.
Vefatlar hiçbir zaman haber vererek gelmediğinden, âni gidişler, geride kalanları çok güçlü çarpar, özellikle de rahatsızlığı olanları! İşte bu acılardan geçen bazı girişimciler kolları sıvayarak, ölüme meydan okuyor.
Dijital Kişilik Çalışmalarına Örnek
James Vlahos, babasının 4ncü seviye akciğer kanseri olduğunu öğrendikten kısa bir süre sonra kaybetti. Onun ani ölümü, kendisini çok sarstı. Bunun üzerine anısını yaşatmak, daraldığında eskiden yaptığı gibi babasıyla konuşmaya devam edebilmek için kolları sıvadı. Babasına ait bütün verileri bir yerde topladıktan sonra Derin Sinir Ağları (Deep Neural Network) algoritmalarına yoğunlaştı. Babasına ait bütün verileri bu sisteme yükleyerek, algoritmayı eğitmeye başladı ve sonunda Dadbot (Babarobotu) adını verdiği yazılımı geliştirdi.
Artık maçlara gittiğinde babasına maç sonuçlarını mesajlıyor ve onun yorumlarını da alıp sohbet edebiliyor. Kendisi için en ilginci de, babasının dijital kişiliğine, kendisini sevip sevmediğini sorduğunda, babasının her zaman yaptığı gibi dolaylı kelimelerle sevgisini belli etmesi olmuş.