Paylaş
Gelecekte nelerle karşılaşabileceğimizi hepimiz merak ederiz. Sağlığımız söz konusu olduğunda bu merak daha da artar, her türlü fedakârlığı yapmaya hazır biri haline geliriz.
Bu nedenle de hastalıklarda “erken teşhis”i sağlayan her yeni teknolojiden imkânlarımız ölçüsünde istifade etmek isteriz.
Bunu iyi bilen bazı sağlık kuruluşları düzenledikleri organizasyonlarla ileri teknolojili cihazlarla “tam ya da kısmi” vücut taramaları yapıp bizi bilgilendirmek, varsa da hastalıklarımızı erkenden teşhis etmek isterler. Amaç nettir:
Hastalıkları erken dönemde yakalayabilmek! (Tabii ki “ekonomik” amaçları da vardır ama işin o yanı bizim konumuz değildir.)
Bu tür taramaların mühim bir faydası da yaptırana “huzur” ve “moral” vermeleridir! Bu taramalar sayesinde “ciddi bir sorunumuzun olmadığını” öğrenip rahatlar, huzur buluruz.
Peki ne yapmalı? Bu tür vücut taramaları işe yarıyor mu? Biz de yaptıralım mı? Buyurun...
Eğer taramalardan tamamen sağlam çıkabilirseniz bu incelemelerin size huzur verebilecekleri doğrudur.
Ne var ki tam tersine önemsiz bazı bulguları (bunların çoğu biyolojik varyasyon ya da eski izlerdir) kafanızı takarak sizi gereksiz yere endişelendirebilecekleri de kesindir.
Ayrıca taramaların ciddi miktarda radyasyon yüklenmesi yapacakları ve ekonomik kayıplara yol açabilecekleri de unutulmamalıdır. Kısacası burada da bir “risk analizi” yapmak gerekiyor.
Taramalara girmeden önce iyice bilgilenmek, sorup soruşturup doğru fikirler edinmek lazım.
Özellikle bilgisayarlı tomografi (BT) taramalarının yüksek dozda radyasyon yükleyebilecekleri unutulmamalı. Magnetik rezonans taramalarında (MR) radyasyon riski BT den daha az.
Ultrasonografik incelemelerde (USG) ise bu risk hiç yok.
Üçünün ortak risklerine gelince: Gereksiz zaman kaybı ve lüzumsuz ekonomik yükler. Kararı siz ve doktorunuz birlikte vermeli...
OKUR SORUSU
Selenyum ne işe yarıyor
Selenyum da kalsiyum, magnezyum, çinko gibi sağlığımız için önemli işlevler üstlenen mühim bir mineral.
Basitçe “insan sağlığı için şart/lüzumlu/elzem” olduğu bilinen sekiz eser elementten biri de o.
Doğada bol miktarda var mı? Var! Var ama topraktaki selenyum miktarı maalesef azalıyor. Selenyumun en çok bulunduğu besinlerin başında ise ayçekirdeği, et, balık, diğer deniz ürünleri ile tahıllar geliyor.
Kuruyemişlerde de bir miktar selenyum var ama yeterli değil. Selenyumun güçlü bir antioksidan olduğunu, hücrelere zarar verebilecek serbest radikallerin “yaşlandırıcı ve paslandırıcı” etkilerini azalttığını da biliyoruz.
Ayrıca “bağışıklık sistemini koruduğu, kansere karşı ek bir defans sağladığı” da aklınızda olsun. Günlük ihtiyaç 50 mikrogram civarında. Fazlası lüzumsuz, hatta zararlı bile olabiliyor.
Ek takviye olarak alınmak istendiğinde doğru olanı doz ve süreyi sağlığınızı emanet ettiğiniz doktorunuza bırakmak olmalı.
SAĞLIK İÇİN
10 mühim hatırlatma
Daha sağlam ve sağlıklı kalmak istiyorsanız şu ayrıntılara da dikkat edin.
1- Hayvansal gıda tüketiminizi azaltıp bitkisel ağırlıklı (sebze, bakliyat) beslenin.
2- Katı bir vejetaryen olmayın. Yaşamsal bazı maddeler için (B12, omega yağları, çinko, demir) hayvansal ürünlere de ihtiyacınız var. Yumurta ve süt ürünleri bu ihtiyaçları karşılayabilir.
3- Şeker kullanımınızı sınırlayın. Şeker detoksu yapın.
4- Şekerli yiyecekleri (meyveler, bal, pekmez) genelde azaltın. Doğal besinlerde bulunan şekerler doğal da olsalar fazla tüketildiklerinde zarar verebiliyor.
5- Tatlıları sadece “tadına bakmak” için yiyin.
6- Şeker eklenmiş sıvı içeceklere elinizi bile sürmeyin.
7- İşlenmiş her türlü gıdadan uzak durun. Tam ve tabi gıda tüketin.
8- İdrarınız açık sarı çıkacak kadar bol su ve sıvı için.
9- Boş kalorilerden uzak durun. İçinde vitamin, mineral, antioksidan, kaliteli protein, yağ ve karbonhidrat olmayan yiyecek içeceklere yüz vermeyin.
Örnek mi? Şeker! Reçel! Pekmez! Gofretler! Cipsler!
10- Her gün bir miktar çiğ gıda da tüketmeye gayret edin. Sebzeleri mümkünse “tam” ve “çiğ” olarak tüketmeye çalışın.
Prensip olarak da bu işi gündüz saatlerinde yapın. Akşam saatlerinde sebzeleri ve başka besinleri “çiğ” değil “pişmiş” yemeye çalışın.
OKUR SORUSU
Çarpıntım var, ne yapayım
Kalbin olması gerekenden hızlı bir ritimle çalışmaya başlaması ya da ritmindeki düzenin bozulması daha seyrek olarak da hızlı olmasa da çok sert/güçlü vurması bize “çarpıntı duygusu” olarak yansır.
Bu durumda yapılması gereken en doğru iş hemen bir doktorla görüşmektir.
Ama şunları da bilmemizde fayda var:
Çarpıntılarımızın nedeni çoğu zaman ciddi sağlık sorunları değil, sıradan sebeplerdir: Aşırı çay kahve tüketmek, uykusuz kalmak, sigara, alkol ve ruhsal gerginlik en sık karşılaşılan nedenlerdir.
Çarpıntınız hakkında siz de fikir edinmek istiyorsanız nabzınızı anlamaya çalışın.
Nabzınızı en kolay ölçebileceğiniz yer âdemelmasının sağ ve sol yanıdır.
Üç parmağınızı (işaret, orta, yüzük) bu bölgeye bastırırsanız nabzınızı rahatlıkla siz de hissedebilirsiniz.
Bir başka yer de el bileğiniz olabilir. Yine aynı üç parmağınızı kullanın, elinizi avuç içiniz yukarı bakacak şekilde döndürün ve el bileğinizin dış yanında nabız vurularınızı izleyin.
Düzgün vurular olup olmadığını anlamaya çalışın. 10 veya 15 saniye süre ile sayın, bulduğunuz değerleri 4 ya da 6 ile çarpıp bir dakikalık nabız hızınızı bulun.
AKLINIZDA OLSUN
Kanser yapan virüsler hangileri?
Virüsler, bakterilerden farklı mikro canlılar. Onlar da tıpkı bakteriler gibi ateşli, ateşsiz pek çok hastalığa yol açabiliyorlar.
İçlerinden bazılarıysa kanserlerle de bağlantılı. İşte örnekler...
- İnsan papilloma virüsleri: Kadınlarda rahim ağzı kanseri ile ilişkilidir.
- Hepatit B virüsü: Karaciğer kanseri ile ilişkilidir.
- Hepatit C virüsü: Karaciğer kanseri ile ilişkilidir.
- EBV virüsü: Bir tür lenfoma ile ilişkilidir.
Paylaş