Vitaminler, mineraller, antioksidan destekler ve bitkisel ürünlerden faydalanmayı bilmiyoruz.
Bu ürünlerden bilinçli yararlananlar kadar "Komşum, arkadaşım alıyor, ben de alayım" diye kullananlar, "Şu vitamin ve minerallerden ben de içeyim, belki bir faydası olur" şeklinde düşünüp satın alanlar da var. Bazıları bunları neden kullandığını bile bilmiyor. "Eczaneye gitmiştim, kalfa tavsiye etti" veya "Vitamin dükkanına girmiştim, elime bunları tutuşturdular" diyenlerin sayısı çok. İşin kötüsü bu ürünleri doğal olduğu için tümüyle zararsız kabul edip "Nasıl olsa zararları yok, belki bir şeyleri düzeltir" diye içenlerin sayısı da azımsanacak gibi değil.
Oysa bu ürünlerin çoğu doğal değil, sentetik! Şaşırmayın! Kullandığınız vitaminlerin önemli bir kısmı doğal kaynaklardan elde edilmiyor, fabrikalarda kimyasal yöntemlerle üretiliyor. Örneğin E vitaminlerinin çoğu böyle. Ayrıca bunların içine yapıştırıcı, koruyucu, renk verici gibi çok sayıda sentetik kimyasal ekleniyor. İnanmıyorsanız kullandığınız vitamin kutularının içindekiler (ingredients) bölümüne bir göz atın.
DOĞAL ÜRÜNLER DE ZARARLI OLABİLİR
Bir başka önemli noktanın daha altını çizmek gerekiyor. Bu ürünler doğal da olsalar böbreğe, mideye, karaciğere zarar verebiliyor. Ayrıca bunların arasında hiçbir faydası bulunmayanların sayısı sandığınızdan çok yüksek. Anlatmak istediğimiz, bir besin desteğinden yararlanmak istiyorsanız, kesinlikle konu hakkında doğru bilgilenmeye ve bir uzman desteğinden istifade etmeye çalışın. Yoksa "Kolesterolüm azalsın" diye "lipotropik faktör", "omega -3-6-9" veya "lesitin" kullanmaya, "Karın yağlarım erisin" diye "CLA" ya da "L-Carnitin" yutmaya, "Bağışıklık sistemim güçlensin" diye "chlorella", "spirullina" satın almaya, "Metabolizmam hızlansın" beklentisiyle "5-HTP", "kelp", "tere tohumu özütü" gibi palavralara para ödemeye devam edersiniz. Üstelik bu ürünlerin Avrupa ve ABD’deki benzerlerine oranla üç-beş katı fiyatla satıldığını hiç bilmeden.
30’LU YAŞLARDA HANGİ DESTEKLERİ
Bunları, Funda Arar’ın yaşam tarzı ve alışkanlıklarını okurken dikkatimi çeken bir cümle nedeni ile yazıyorum. "Antioksidan katkılar" aldığını belirtmiş. İki nedenle hata ediyor: Birincisi, antioksidanların stres giderici, önleyici, azaltıcı herhangi bir etkileri yoktur. İkincisi ise, 30’lu yaşları henüz adımlayan birisi için antioksidan kullanmak çok erkendir. Bununla birlikte Funda Arar’ın sağlığına gösterdiği özen gerçekten takdire değer. Bu özeni besin destekleriyle güçlendirmeye çalışması da ayrı bir önem taşıyor.
"30’lu yaşlarda alınması gereken besin desteği var mı?" sorusunu yanıtlamanın da tam sırasıdır. Bu yaşlarda çocuk doğurmayı düşünen her evli kadının günde 200-400 mikrogram folik asit alması tavsiye ediliyor. Yoğun çalışan ve vücuduna iyi bakmadığını düşünen kadınlara düşük dozlu bir vitamin-mineral karışımı tavsiye edilebilir.
Bu yaşların bitkisel desteği olarak öncelikle EPO’yu (Evening Primrose Oil) tavsiye ediyoruz. Bu destek güçlü bir Omega-6 kaynağı. Kadınlarda sık görülen yangısal, hormonal problemlerin oluşumunu önleyebiliyor, cilde, saça, tırnağa destek sağlıyor, adet öncesi sıvı birikimi ve ağrıları hafifletiyor, cilde nem kazandırıyor. Bu desteğin iki-üç aylık dönemler halinde kullanılması, iki-üç haftalık aralar verilmesi uygun. EPO’yu sadece periyot süresi ve sonrasındaki birkaç günde yani her ayın periyodunu içine alan yedi günlük dönemlerde kullanılmasını önerenler de var.
Kilo sorunu olan veya metabolizmasının yavaş çalıştığını düşünen kadınlar bu yaşlarda yeşil çay özütlerinden de faydalanabilir. L-Carnitin, CLA gibi destekleri kullanmaları da mümkün. Funda Arar’ın kendine iyi bakma ve besin desteklerinden faydalanma notu: 7.
Funda Hanım’ın detoks kürlerinden hangilerini uyguladığını bilmiyorum. Ama pozitif düşünen, güler yüzlü, iyi uyuyan, erken saatlerde uykuya dalan ve iyi beslenen biri olarak güçlü bir ruhsal detoks programı uyguladığını görüyorum. Stresle oluşan ruhsal kirlerden, endişe, kaygı ve korkulardan kurtulmanın en iyi aracının ruhsal detokslar olduğunu unutmamak gerekiyor.
Akılcı bir detoks programının kadınlar için herhangi bir botoks uygulamasından daha önemli olduğunu hatırlatalım. "Detoks mu, botoks mu?" sorusunun cevabının "Öncedetoks, eğer çok gerekirse botoks" şeklinde olduğunu belirtelim. Bu satırları okuyunca "Hocam, detoks ile botoksun ne alakası var?" diye soracağınızı biliyorum. Yüzünüzde oluşan derin kırışıklıkların sebebi iç dünyanızın çatışmaları sonucu cilt kaslarınızda oluşan kasılmalar yani "mimikleriniz"dir. Araştırmalar, sadece insanlarda değil, bütün canlılarda yüz ifadesinin aslında iç dünyayı, ruhsal durumu yansıttığını gösteriyor.
Korkan bir insanın, tavşanın, köpeğin ya da kızan bir erkeğin, kadının, aslanın yüzünde oluşan ifadeler üç aşağı beş yukarı birbirine benziyor. İç dünyanızda sürüp giden çatışmalar, öfke, endişe ve korkular veya sevinç, mutluluk, hoşgörü, dinginlik, huzur anları yoğunlaşırsa, bu bir süre sonra yüzünüzde "size has" bazı hatların, çizgilerin -siz ona cilt kırışıklıkları da diyebilirsiniz- oluşmasına yol açıyor.
Gergin, endişeli, olumsuz düşünen, korkular yaşayan biriyseniz yüzünüzün alacağı şekil farklı, dingin, keyifli, etrafına umut, rahatlık, dostluk saçan olumlu biriyseniz farklı olacaktır. Çocukluğunuzdan hatırladığınız "nur yüzlü yaşlılar, teyzeler, dedeler" de "içinin karası yüzüne vurmuş, kötü niyetli kişiler" de yanlış değildir. Eğer "ruhunuzu kötü duygusal birikimlerden zamanında arındırmayı becerebilirseniz", yüzünüzün daha parlak, dingin, güzel ve hoş olacağından kuşkunuz olmasın. Paragrafın başındaki o önemli sorunun cevabı "botoks değil, detoks" olmalı diye düşünüyorum. Funda Arar’ı iyi bir ruhsal örgütlenme ustası olmasından dolayı kutluyor, notunu yükseltiyorum: 9
KADINLAR DAHA İYİ BESLENİYOR
Funda Arar’ın yiyip içtiği besinler yönünden ciddi bir sorunu yok. Sorunu "öğün atlamalar"da ve sık sık diyet yaparak metabolizmasını "diyet gelgitleri"yle bozmasından kaynaklanıyor. Amerikan Diyet Birliği tarafından yapılan son bir çalışma var. Bu çalışma şişman ya da zayıf fark etmiyor, kadınların erkeklere oranla zaten daha iyi beslendiklerini gösteriyor. Bu araştırmanın sonuçlarına göre, kadınların neredeyse yüzde 99’u sağlıklı beslendiklerine inanıyor. Bu araştırmanın sonuçlarına göre "kilo verememenin 7 ortak nedeni" var. Bunların listesini yanda veriyorum.
Funda Arar’ın kilo konusunda biraz sıkıntı çektiği ve ancak ciddi bir çabayla kilosunu kontrol edebildiği anlaşılıyor. Yukarıdaki yanlışları yapmamaya çalışmasını ve haftada iki gün yaptığı yürüyüşleri beş-yedi güne çıkarmasını tavsiye ediyorum. Funda Arar’ın egzersiz ve kilo yönetimi notu: 7. Besin seçimleri ve beslenme notu ise: 8
KAHVENİN AZI YARAR ÇOĞU ZARAR
Funda Arar kahve tüketimini günde iki bardakla sınırlamalı diye düşünüyorum. İki bardak kahvede ortalama 200-250 mg civarında kafein mevcuttur. Bu dozda kafeinin önemli bir sağlık zararı söz konusu değildir. Uzmanlar kilo başına üç mg kafein tüketiminin zararsız hatta faydalı bile olabileceğini (dikkati artırıyor, belleği destekliyor, yorgunluğu önlüyor) belirtiyorlar. Yani kahvenin de pek çok şey gibi "azı yarar, çoğu zarar" kısacası "ifrat-tefrit" ikilemi burada da önemli. Sigara ve alkol kullanmadığı için yaşam tarzı alışkanlıkları yönünden iyi bir not alıyor: 8 Funda Arar’ın uyku ve stres yönetimi bakımından aldığı notlar da iyi: 8 Şarkılarını keyifle dinlediğimiz Funda Arar’a sağlıklı, keyifli, detokslanmış, daha hafif, daha huzurlu bir hayat diliyorum.
KİLO VEREMEMENİN 7 ORTAK NEDENİ
Kahvaltıyı atlamak
Yiyeceklerin sadece tadına bakmak ya da küçücük lokmalar alıp bırakmak ama bu arada farkına varmadan ek kaloriler kazanmak
Beslenme hataları sonucunda ya da ruhsal sebeplerle fazla miktarda şeker ya da şekerli besinler (çaya atılan şekerler, meyveli yoğurtlar, şekerli meyve suları) yiyip içmek
Diyet yapacağım derken beyaz ekmeği, makarnayı, pirinci abartmak ama bu arada posalı tahıl ve bakliyat tüketimini azaltmak
Farkına varmadan ihtiyaçtan fazla yağ tüketmek (salata sosları, peynir, süt, tam yağlı yoğurt, ayran, krema ve mayonezlerde bulunan yağları unutmak!)
Yeteri kadar sebze yememek, özellikle yeşil yapraklı besinleri ihmal etmek
Kalsiyum yönünden zengin besinleri yemeyi unutmak (!)
NASIL YAŞIYORSUNUZ?
Funda Arar (33)
Sanatçı
Sağlığıma çok özen gösteririm. Canımı sıkan iki şey var: Eklem ve mide sorunlarım. Ailemde ise hipertansiyon, kanser ve romatizma haricinde kalp krizi geçirenler de vardı. Stres yüzünden bazen başağrısı çekiyorum. Stresin bendeki en olumsuz etkisi bu. Antioksidan katkılar alıyorum, sık sık solunum tekniklerinden faydalanıyorum. Hatta detoks kürleri uygulamaktan kaçınmıyorum. Tabii pozitif düşünceyi ve güler yüzü hayatımdan hiç çıkarmıyorum. Uyku kalitem gayet iyi. Uykunun olumlu etkisini artırmak için zaman zaman erken uyumaya çalışıyorum.
Normal bir günüm pek hareketsiz geçmez. Eğer turnede ve konserde değilsem, mutlaka haftada 2-3 gün yürüyüş yapıyorum. Bununla yetinmeyip haftada üç gün koşuyorum. Ayrıca yaz aylarında sık sık yüzmeye çalışıyorum. Kilomu belli sınırlar içinde tutmak için sık sık diyet yapıyorum. Öğün saatlerim pek düzenli değil. Ama öğün arası veya gece kalkıp atıştırma alışkanlığım da hiç yok. Sebzenin her türüne bayılıyorum. Balığın her çeşidini yiyorum. Kırmızı etin yerine soframın başköşesinde balık var. Başta portakal, şeftali ve muz olmak üzere meyveleri yanımdan ayırmıyorum. Tabii kiloma gösterdiğim özenin bir parçası olarak hamur işlerinden ve tatlılardan uzak duruyorum. Yemeklere az tuz ekiyorum. Hayvansal yağ yerine kesinlikle zeytinyağı kullanıyorum. Genelde sıkıntılı günlerde de kendini yemeye veren birisi değilim. Çayla aram çok yok. Ama günde 3-4 kahve içiyorum. Sigara ve alkolle hiç aram yok.