Paylaş
Daha önce de yazdım, yaşınız ilerledikçe beyniniz de yaşlanacak, neticede bellek gücünüz az veya çok ama mutlaka bir ölçüde azalacaktır.
Bellek kapasitesindeki bu “yaşa bağlı” azalmanın birçok nedeni var. Bunlardan biri de beynin bilgiyi eskisinden daha yavaş işlemesi.
Ancak yaşlanan herkesin belleğini suçlamaya ya da bellek gücüm azaldı diye telaşlanmaya hakkı yok. Biraz sabır, biraz dikkat, biraz rahatlama ve hoşgörü (!) işi çözümleyecektir.
Yaşınız ne olursa olsun eğer beyninize ve belleğinize azıcık fırsat verirseniz, hele bir de öğrenme süreçlerini bırakmayıp gayretinizi sürdürürseniz belleğinizi korumada daha fazla yol alırsınız.
Kızartılan meyvede antioksidan mı kalır?
Beslenme tavsiyelerini okurken de, izlerken de, dinlerken de lütfen dikkatli ve uyanık olun. Çünkü bazı tavsiyeler sadece zararlı değil, yanlış ya da eksik de olabiliyor.
Geçenlerde televizyonda izlediğim bir beslenme programında diyetisyen hanımın önerileri de bunu doğruluyordu. Hanımefendi “yemeğin üstüne tatlı” tavsiye ediyor, biraz önce anlattığı detoks menüsünün ardından “Tatlı yiyelim tatlı konuşalım” cümlesini ekleyerek “Size son derece sağlıklı, antioksidan zengini bir detoks tatlısı önereceğim” diyerek “kızartılmış tavaya” dilimlenmiş ananas, elma, armut ve şeftali ekliyordu.
Sanırım bu öneride bulunurken kızartılan bir meyvede antioksidanın esamesinin bile kalmayacağının farkında değildi.
Yanlış sadece pişirme tekniğiyle sınırlı kalsa neyse, yemeğin hemen üzerine meyve tavsiyesi de doğru değildi. Unutmayın, yemek sonrasında 2 saat geçmeden, özellikle 1 saatlik süre tamamlanmadan meyve yemek doğru değil.
Kansere götüren nedenler neler?
Kanserlerin çoğu beslenmeyle ilişkili. Her üç kanserden birinde beslenme yanlışlarımız esas oyuncu.
Tütün kullanımı da en az beslenme yanlışlarımız kadar önemli. Sigara vb tütün içerikli kötü alışkanlıklar sadece akciğerlerde değil, mesanede bile kanser yapabiliyor.
Enfeksiyonların yol açtığı kanserler de var. Mesela hepatit B enfeksiyonları neticesi gelişen karaciğer kanserleri bunlardan biri.
Toplam kanser gelişiminde enfeksiyonların rolü yüzde 10 civarında kabul ediliyor. Basit bir hesapla kanserlerin yüzde 70-80’ini bu üçlü oluşturuyor.
Cinsel yolla bulaşan hastalıkların, aşırı alkol kullanımının, güneş ışınlarına kontrolsüz maruziyetin, çevresel toksinlerin ve diğerlerinin rolü ise yüzde 20-30 civarında oluyor.
Metabolom da ne?
Hayatımıza önce “mikrobiyom” kavramı girdi. Mikrobiyom kavramının bağırsaklarımızda yaşayan trilyonlarca bakteri topluluğunu yani probiyotik ailesinin tamamını ifade ettiğini öğrendikten kısa bir süre sonra da devreye “metabolom” kavramı geldi. Nedir bu metabolom?
Özetle şudur: Bağırsağımızdaki mikrobiyom gücü sayesinde neredeyse 500 bine yakın farklı ve özel doğal kimyasal (metabolit) üretiyoruz. Bu metabolitlerin toplamına da “metabolom” adı veriyoruz.
Metabolomu oluşturan metabolitlerin çoğu son derece aktif maddeler. Özellikle “bağırsak-beyin ilişkisi” söz konusu olduğunda bu moleküller son derece önemli. Bunların kimi beyni doğrudan etkiliyor. Bizi mutlu ya da mutsuz, depresif ya da hiperaktif yapabiliyor. Kimi beyinle dolaylı yollardan iletişime geçerek yeme içme tercihlerimizi belirliyor. Bazılarının kilo ayarını bile etkilediği düşünülüyor.
Kısacası bu metabolom kavramı en az mikrobiyom kavramı kadar önemli ve zaten öyle olduğu içindir ki önümüzdeki dönemde bu sözcüğü daha sık ve çok duyacaksınız.
Yumurta tok tutar
Bizim beslenme kültürümüzde yumurta neredeyse sadece kahvaltıda yediğimiz bir besin. Zengin Türk kahvaltısı kültüründe menemenden sahanda yumurtaya, sucuklu-pastırmalı yumurtadan haşlanmış yumurtaya çok farklı lezzetlerde yumurtalı besin var. Bu iyi bir şey.
Ama yumurtadan faydalanma bakımından biraz eksik kaldığımız kesin. Çünkü yumurta sadece kahvaltıda değil, ana ve ara öğünlerde tüketilebilecek değerli bir besin.
Güçlü protein yapısıyla tok tutucu. Güçlü kalori değeriyle ve besleyici yapılanması sayesinde mükemmel bir atıştırmalık bile olabilir.
Yumurtayı salatalarınıza da ilave edebilirsiniz.
Özeti şu: Yumurta meselesine yeni bir bakış getirmenizde
fayda var.
Hangi anemi daha önemli?
Anemilerin hepsi önemli. Her türlüsünün ciddi ve tehlikeli sonuçları var. Ancak aneminin bir hastalık değil, bir belirti olduğunu bilmek de çok mühim bir ayrıntı. Çünkü bazen basit, sıradan bir anemi bile çok ciddi bir hastalığın uyarıcı bir sinyali, ilk ve tek işareti olabiliyor. Bu nedenle anemi problemini herkesin ciddiye almasında fayda var.
En yaygın görüleni demir eksikliği anemisi. Bunu B12 ve folik asit eksikliğine bağlı anemiler izliyor. Her birinin tedavileri farklı. Ayrıca ailevi kökenli anemiler de var. Mesela Akdeniz anemisiyle orak hücreli anemi bu gruptalar.
Kemik iliği tembelliği neticesi gelişen anemiler de var ama bunlar daha seyrek görülüyorlar. Özeti şudur: Doktorunuz “sizde anemi var” diyorsa konuyu ciddiye alın.
Paylaş