Paylaş
Her kültürün kendine göre bir atıştırmalık alışkanlığı var. Bizde daha çok simit, poğaça, kurabiye, çörek vb. atıştırmalıklar gelenekseldi. Sonraları bisküvi ve şimdilerde de gofret ve çikolatalar atıştırmalık seçimlerimiz arasına girdi. Biraz daha farklı bir kesim proteinli atıştırmalıklara yönelmiş durumda.
Atıştırmalık seçimlerinde de -beslenmenin her alanında olduğu gibi- yetişme tarzı, kültür farklılıkları, eğitim düzeyi, ekonomik güç gibi faktörler etkili olabiliyor ama kesin olan şey şu: Dünyanın her yerinde olduğu gibi bizim ülkemizde de beslenmenin “atıştırma” alanı en hızlı büyüyen ve en çok konuşulan bölümü.
Mesela yıllardır süren bir “ara öğünler gerekli mi, gereksiz mi?” tartışması var ki hâlâ sürüyor. Pratik olarak burada da “herkes için geçerli olabilecek bir öneri” oluşturmak doğru da, kolay da değil. Doğru olanı, burada da “kişiye özel” kararlar vermek, seçimler yapmak olmalı.
Sağlık faydası ve tıbbi gereklilik söz konusu olduğunda da genellemelerden çıkıp son kararı doktorlara bırakmalı. Hipoglisemisi olan biriyle olmayan birinin, şeker hastası biriyle sağlam birinin atıştırmalık ihtiyaçları ve planlamaları doğal olarak farklı olacaktır.
Tartışılan bir nokta da şu: Kimilerine göre atıştırma alışkanlığı kilo kontrolünü kolaylaştırırken, kimilerine göre de kilo almayı tetikleyen bir yanlış. Burada da kimin haklı, kimin haksız olduğunu söylemek kolay değil. Bazıları için atıştırmak gerçekten de kilo almayı tetikleyici bir faktör olabiliyor. Ne var ki atıştırma yapmadığında ana öğünlerde yeme kontrolü bozulan pek çok insan da var. Yapılması gereken, kişiye özel çözümler üretirken kandaki şeker ve insülin dalgalanmalarının -gerekli testler yapılarak- dikkate alınması olmalı.
Atıştırmalık alanındaki büyüme gıda endüstrisinin de dikkatini çekmiş olmalı ki, birbiri ardına yeni ürünler tüketiciye sunulmaya başlandı. Protein barları, farklılaştırılmış yoğurt ve ayran içecekleri, posa yönünden zenginleştirilmiş barlar ve tabiî ki tüketimi gittikçe artan ceviz, badem, fındık ve benzeri geleneksel atıştırmalık ürünlerle yapılmış özel kombinasyonlar bunlardan bazıları.
İYİ HABER
Amerika’da humus patlaması
Humus, bizim ve bölgemizin ürettiği mükemmel bir besin. Özellikle Güneydoğu ve Hatay mutfağının vazgeçilmezlerinden biri. “Nohut, zeytinyağı, limon, tahin, sarımsak” gibi lezzetli ve besleyici gıdaların mükemmel bir bileşimi. Şimdi de Amerika’da fırtına gibi esiyor. Amerikan gıda endüstrisinin en hızlı büyüyen yiyecek kategorilerinden biri haline gelen bu değerli besin ne yazık ki hâlâ çoğu Türk lokantasının mönüsünde yok. Üzücü değil mi?
BİLİYOR MUSUNUZ?
Bakliyat tüketimi arttı
Tüketici raporlarına bakılırsa şimdi daha çok kuru fasulye, bezelye, mercimek, nohut, yani bakliyat tüketiyoruz. Sağlığımız açısından iyi bir gelişme bu.
İyi bir gelişme, çünkü bakliyat bitkisel protein kaynaklarının en değerlilerinden biri. İhtiva ettikleri protein miktarı neredeyse etle kıyaslanacak ölçülerde. Mesela bir su bardağı mercimekteki protein miktarı ile 60 gramlık tam yağsız sığır filetosundaki protein miktarı aynı: İkisi de 17-18 gram protein içeriyor.
Tabiî ki etteki proteinler esansiyel aminoasitlerden zengin olduğu için et daha değerli. Ne var ki ette bakliyat grubu kadar vitamin, mineral, sağlığa faydalı lif ve antioksidan madde yok! Eğer mükemmeli arıyorsanız, tabiî ki doğru olanı bakliyatı etle evlendirmek olmalı. Mesela etli kuru fasulye, kıymalı bezelye ya da mercimek gibi.
BANA GÖRE
Öğle yemeğiniz güçlü olsun
Sabah kahvaltısı önemli ama öğle yemeğini de ciddiye almakta fayda var. Çalışma hayatı ve başka nedenlerle öğle yemeklerini atlamanız, abur cuburla geçiştirmeniz önemli bir beslenme hatası.
Hangi yaşta olursanız olun öğle öğününü atlamayın. Mümkünse öğle yemeği seçimlerinizi yaparken seçimlerinizin içinde ortalama yumruğunuz kadar bir protein kaynağının (et, tavuk, balık, peynir, yoğurt) olmasına özen gösterin.
Öğle yemeğinizi evinizde değil de dışarıda yiyorsanız ve çalışan biriyseniz yemek sonrası uyuklamalardan, yorgunluklar ve kafa karışıklıklarından da şikâyetçiyseniz protein konusuna daha da dikkat edin.
NE FAYDASI VAR?
Potasyum...
* Sebzeler, meyveler özellikle kuru baklagiller, kuru meyveler ve yağlı tohumlar potasyumdan zengindir. Patates, kabak, avokado, mantar, yoğurt, balık ve muz potasyumun iyi kaynaklarıdır.
* 6 çorba kaşığı pişmiş kurufasulye, 2 su bardağı yoğurt ve 1 orta boy muz (2 porsiyon meyve yerine) günlük potasyum alımınızın yüzde 80’ini karşılayabilir. Muz, glisemik indeksi yüksek bir meyve olduğu için özellikle insülin direnci olan bireyler yoğurtla birlikte ikindi öğünü şeklinde tüketilebilir.
* Kan basıncının dengelenmesine yardımcıdır. Yüksek tansiyonlu kişilerin beslenme planlarında sebze ve meyve tüketiminin ayarlanması kan basıncını düzenler.
* Potasyum alımını artırmak için tüketilen düzenli sebze ve meyve sayesinde alınan posanın artışı kolesterolün düşmesine de yardımcıdır. Dolaylı olarak kalp hastalıklarından korur.
* Kalp ritim bozukluklarında potasyum bir anahtar olabilir. Doktor kontrolünde tespit edilmiş kanda potasyum azlığı durumlarında potasyumdan zengin bir beslenme planı yardımcı olabilir.
* Vücutta asit-alkali dengesi sağlamaya yardımcıdır. Asiditesi artmış bir bedende kabızlık, gaz, şişkinlik gibi şikâyetler artar ve kilo verme süreci zorlaşır.
* Potasyum eksikliğinde kas yorgunluğu, kalp atışında bozulma, solunum yetersizliği görülebilir.
Dyt. Nilüfer BAYRAM
Paylaş